Speaking English is a lot of fun.
İngilizce konuşmak çok eğlenceli.
Speaking English is very difficult for me.
İngilizce konuşmak benim için zordur.
Speaking in English is fun.
İngilizce konuşmak eğlencelidir.
Speaking English is useful.
İngilizce konuşmak faydalılar.
Speaking English isn't easy, but it's fun.
İngilizce konuşmak kolay değil ama eğlencelidir.
Speaking English isn't easy, but interesting.
İngilizce konuşmak kolay değildir ama ilginçtir.
Speaking English isn't easy.
İngilizce konuşmak kolay değildir.
Speaking English is not easy.
İngilizce konuşmak kolay değildir.
Speaking English is difficult.
İngilizce konuşmak zordur.
We make not a few mistakes when speaking in English.
İngilizce konuşurken birkaç hata yapmayız.
Don't be afraid to make mistakes when speaking English.
İngilizce konuşurken hatalar yapmaktan korkma.
Don't be afraid of making mistakes when speaking English.
İngilizce konuşurken hatalar yapmaktan korkma.
English is quite often the language of choice when speaking to an international audience.
İngilizce uluslararası bir izleyici kitlesiyle konuşurken, oldukça sık tercih edilen bir dildir.
People are speaking at the same time.
İnsanlar aynı anda konuşuyorlar.
I'm not very good at speaking Arabic.
Çok iyi Arapça konuşamıyorum.
Strictly speaking, you are wrong.
Açık konuşmak gerekirse, sen hatalısın.
Frankly speaking, he is untrustworthy.
Açıkça konuşmak gerekirse, o güvenilmez biri.
Frankly speaking, I don't agree with you.
Açıkça söylemek gerekirse, seninle aynı fikirde değilim.
Strictly speaking, the earth is not round.
Açıkçası dünya yuvarlak değil.
Frankly speaking, he is wrong.
Açıkçası o hatalıdır.
Frankly speaking, I don't like the idea.
Açıkçası, ben fikri beğenmiyorum.
Frankly speaking, I don't like you.
Açıkçası, ben sizi sevmiyorum.
Frankly speaking, you made a mistake.
Açıkçası, bir hata yaptın.
This is, strictly speaking, a mistake.
Açıkçası, bu bir hata.
Frankly speaking, he was quite shy.
Açıkçası, o oldukça utangaçtı.
Frankly speaking, I don't like her.
Açıkçası, ondan hoşlanmıyorum.
Frankly speaking, I don't like him.
Açıkçası, ondan hoşlanmıyorum.
Frankly speaking, his speeches are always dull.
Açıkçası, onun konuşmaları her zaman sıkıcı.
Frankly speaking, I don't want to work with him.
Açıkçası, onunla çalışmak istemiyorum.
Frankly speaking, I don't like your haircut.
Açıkçası, saç kesimini sevmiyorum.
Frankly speaking, I don't like your idea.
Açıkçası, senin görüşünü sevmiyorum.
Frankly speaking, you haven't tried your best.
Açıkçası, siz elinizden gelen gayreti göstermediniz.
The teacher claimed that he'd have us all speaking fluent French in three months.
Öğretmen üç ay içinde hepimizi akıcı Fransızca konuşturacağını iddia etti.
John broke in as Alice was speaking.
Alice konuşuyorken John sözünü kesti.
I have a lot of friends who are native speakers, so I've had a lot of experience speaking with native speakers.
Ana dilini konuşan bir sürü arkadaşım var, bu yüzden ana dilini konuşanlarla konuşarak bir sürü deneyimim oldu.
I am not accustomed to speaking in public.
Ben herkesin önünde konuşmaya alışık değilim.
When I am speaking, please keep quiet and listen to me.
Ben konuşurken lütfen sessiz ol ve beni dinle.
Be quiet while I'm speaking.
Ben konuşurken sessiz ol.
Be quiet while I am speaking.
Ben konuşurken sessiz ol.
He suddenly hung up the phone while I was speaking.
Ben konuşuyorken o aniden telefonu kapattı.
I'm speaking.
Ben konuşuyorum.
This is Tom speaking. I'd like to speak to Ann.
Ben Tom. Ann'le konuşmak istiyorum.
This is Tom speaking. Is Mary in?
Ben Tom. Mary evde mi?
This is Tom speaking. I'd like to speak to Mary.
Ben Tom. Mary ile konuşmak istiyorum.
You're speaking a little too fast for me. Would you speak a little more slowly?
Benim için biraz çok hızlı konuşuyorsun. Biraz daha yavaş konuşur musun?
Are you speaking to me?
Benimle konuşuyor musun?
An infant is not capable of speaking, so it just screams until it gets what it wants.
Bir bebek konuşma yeteneğine sahip değildir, bu yüzden istediğini alana kadar sadece bağırır.
I've heard that it's impossible to sound like a native speaker unless one starts speaking the language before the age of twelve.
Bir insan on iki yaşından önce dili konuşmaya başlamazsa bir yerli gibi konuşmasının imkansız olduğunu duydum.
He has been speaking for an hour.
Bir saattir konuşuyor.
Would you mind speaking more slowly?
Biraz daha yavaş konuşur musun?
Would you mind speaking a little louder?
Biraz yüksek sesle konuşmanızda bir sakınca var mı?
We're not speaking to each other.
Birbirimizle konuşmuyoruz.
They're speaking together.
Birlikte konuşuyorlar.
We are not speaking.
Biz konuşmuyoruz.
While we were speaking, he kept silent.
Biz konuşuyorken, o sessiz kaldı.
He tried speaking French to us.
Bizimle Fransızca konuşmayı denedi.
I feel like speaking French today.
Bugün canım Fransızca konuşmak istiyor.
Today I will be speaking about the significance of sports in modern society.
Bugün modern toplumda sporun önemi hakkında konuşacağım.
I don't feel like speaking French today.
Canım bugün Fransızca konuşmak istemiyor.
Frankly speaking, I hate him.
Dürüst olmak gerekirse, ondan nefret ediyorum.
Frankly speaking, I think he's a good boss.
Dürüst olmak gerekirse, onun iyi bir patron olduğunu düşünüyorum.
Stop speaking right now.
Derhal konuşmayı kes.
You say that you're afraid of being disliked by other people, but you have some people that you dislike yourself, don't you? Arithmetically speaking, there are an equal number of people who you don't like that don't like you back. I'm not saying that if you end your dislike of someone, someone else will stop disliking you as well; it's just that you can't change the fact that if you dislike someone, then someone else dislikes you as well. Your life will go much smoother if you just give up and accept that truth.
Diğer insanlar tarafından nefret edilmekten korktuğunu söylüyorsun fakat bizzat senin de hoşlanmadığın bazı insanlar vardır, değil mi? Rakamsal olarak konuşursak, senin hoşlanmadığın ve senden hoşlanmayan eşit sayıda insan vardır. Birisiyle ilgili nefretinden vazgeçsen, başka biri de senden nefret etmekten vazgeçecektir demiyorum; bu sadece sen birinden nefret edersen, o zaman başka biri de senden nefret eder gerçeğini değiştiremezsin anlamına gelir. Sadece vazgeçip ve o gerçeği kabul edersen hayat çok daha kolay olacaktır.
The people in the other room are speaking French.
Diğer odadaki insanlar Fransızca konuşuyorlar.
Speaking of religious matters is a delicate issue.
Dini meseleler hakkında konuşmak hassas bir mevzudur.
I'm not good at speaking off the cuff.
Doğaçlama konuşmada iyi değilim.
I have many Esperanto-speaking friends.
Esperanto konuşan birçok arkadaşım var.
I grew up speaking French at home.
Evde Fransızca konuşarak büyüdüm.
The best way to learn French is to live in a French-speaking country.
Fransızca öğrenmenin en iyi yolu Fransızca konuşan bir ülkede yaşamaktır.
I'd like to find a French-speaking doctor.
Fransızca konuşan bir doktor bulmak istiyorum.
I'm not very good at speaking French.
Fransızca konuşmada çok iyi değilim.
I'm not good at speaking French yet.
Fransızca konuşmada henüz iyi değilim.
I'm not good at speaking French.
Fransızca konuşmada iyi değilim.
Are you good at speaking French?
Fransızca konuşmada iyi misin?
You're good at speaking French, aren't you?
Fransızca konuşmada iyisin, değil mi?
Speaking French is a lot of fun.
Fransızca konuşmak çok eğlenceli.
Speaking French is very difficult for me.
Fransızca konuşmak benim için çok zor.
Speaking French is easy for me.
Fransızca konuşmak benim için kolay.
Speaking in French is fun.
Fransızca konuşmak eğlenceli.
Speaking French is difficult.
Fransızca konuşmak zordur.
I like speaking in French.
Fransızca konuşmayı seviyorum.
I don't like speaking French.
Fransızca konuşmayı sevmiyorum.
I often make mistakes when speaking in French.
Fransızca konuşurken sık sık hatalar yaparım.
Are they speaking French?
Fransızca konuşuyorlar mı?
Is it necessary to live in a French-speaking country to become fluent in French?
Fransızcada akıcı olmak için Fransızca konuşan bir ülkede yaşamak gerekli midir?
By the look in his eye I could tell that he was speaking tongue in cheek.
Gözünde gördüğüne göre diliyle yanağında konuştuğunu söyleyebilirdim.
Generally speaking, men can run faster than women can.
Genek olarak, erkekler kadınlardan daha hızlı koşabilirler.
Generally speaking, history repeats itself.
Genel anlamda, tarih kendini tekrar eder.
Generally speaking, the weather was mild last year.
Genel anlamda,geçen yıl hava ılımandı.
Generally speaking, men are taller than women.
Genel olarak konuşursak, erkekler kadınlardan daha uzundur.
Generally speaking, Japanese women are modest.
Genel olarak konuşursak, Japon kadınları mütevazidir.
Generally speaking, Japanese are hard workers.
Genel olarak konuşursak, Japonlar sıkı işçidir.
Generally speaking, boys can run faster than girls.
Genel olarak söylemek gerekirse, oğlanlar kızlardan daha hızlı koşabilirler.
Generally speaking, Americans like coffee.
Genel olarak, Amerikalılar kahveyi severler.
Generally speaking, women live longer than men.
Genel olarak, kadınlar erkeklerden daha uzun yaşarlar.
Generally speaking, women live longer than men by almost ten years.
Genel olarak, kadınlar erkeklerden yaklaşık on yıl daha uzun yaşarlar.