The boy ran toward his house.
Çocuk, evine doğru koştu.
He behaves respectfully toward his superiors.
Üstlerine karşı saygıyla davranır.
The soldiers were disaffected toward the government.
Askerler hükümete karşı hoşnut değillerdi.
Come towards me.
Bana doğru gel.
I saw a man coming toward me.
Bana doğru gelen bir adam gördüm.
Walk towards me.
Bana doğru yürü.
He assumed an aggressive attitude toward me.
Bana karşı saldırgan bir tavır takındı.
I ran toward the door.
Ben kapıya doğru koştum.
I walked toward the park.
Ben parka doğru yürüdüm.
My house looks toward the sea.
Benim evim denize doğru bakar.
A boy came running towards me.
Bir çocuk koşarak bana doğru geldi.
A boy came running toward me.
Bir çocuk koşarak bana doğru geldi.
I saw a horse galloping toward me.
Bir atın bana doğru dört nala geldiğini gördüm.
Plants grow towards the sun.
Bitkiler Güneş'e doğru büyür.
We crept toward the enemy.
Biz düşmana doğru süründük.
This may be because of a change in people's attitude toward marriage and the sharp increase of fast food restaurants and convenience stores which are open 24 hours a day and enable young people to live more easily.
Bu, insanların evliliğe karşı tavrındaki bir değişiklik ve 24 saat açık olan ve genç insanların daha kolay yaşamalarını sağlayan fast food restoranlar ve yerel dükkanlardan dolayı olabilir.
She stood looking out toward the sea.
Denize bakarak durdu.
A gigantic bird came flying toward him.
Dev gibi bir kuş ona doğru uçarak geldi.
He ran toward me as fast as he could.
Elinden geldiğince hızlı bir şekilde bana doğru koştu.
The blind man felt his way toward the exit.
Görme engelli adam el yordamıyla çıkışa doğru gitti.
I saw a lot of birds flying toward the south.
Güneye doğru uçan bir sürü kuş gördüm.
What I most noticed about my Japanese high school, however, was the great respect shown by students toward their teachers.
Her nasılsa, Japon lisem hakkında en fazla fark ettiğim şey öğrenciler tarafından öğretmenlerine gösterilen büyük saygıydı.
Everybody showed sympathy toward the prisoner.
Herkes tutukluya karşı sempati gösterdi.
One of the reasons is the difference between Japan and other countries in their attitudes toward education.
japonya ve diğer ülkeler arasındaki farklılığın nedenlerinden biri eğitime bakışlarıdır.
The girls came singing toward the crowd.
Kızlar kalabalığa doğru şarkı söyleyerek geldi.
The dog ran towards me.
Köpek bana doğru koştu.
The dog was running toward him.
Köpek ona doğru koşuyordu.
The woman stood up from the chair. And she looked towards the door.
Kadın sandalyeden ayağa kalktı. Ve o kapıya doğru baktı.
Your attitude towards women is offensive.
Kadınlara karşı tavrın saldırgan.
The confused travelers realized they were headed toward the wrong town.
Kafaları karışmış gezginler yanlış şehre doğru yöneldiklerini fark ettiler.
The crowd pressed toward the gate.
Kalabalık kapıya doğru bastırdı.
The cat crept toward the bird.
Kedi kuşa doğru süründü.
The attitude of the court toward young criminals is different from its attitude toward adult criminals.
Mahkemenin genç suçlulara karşı tavrı yetişkin suçlulara karşı tavrından farklıdır.
It finally stopped raining towards evening.
Nihayet akşama doğru yağmur durdu.
He leaned towards me.
O bana doğru eğildi.
He went to the beach, and looked far across the sea toward the horizon.
O plaja gitti, ve denizin üzerinden ufka doğru baktı.
She drew the chair towards her.
O sandalyeyi ona doğru çekti.
He has just set out toward town.
O, az önce kasabaya doğru yola çıktı.
He is very friendly toward me.
O, bana karşı çok samimidir.
He acted fairly toward me.
O, bana karşı açıkça davrandı.
He was walking toward the sea.
O, denize doğru yürüyordu.
He is walking towards the station.
O, istasyona doğru yürüyor.
He walked toward the door.
O, kapıya doğru yürüdü.
He faced toward the sea.
O, yüzünü denize doğru döndü.
Our feelings towards him are mixed.
Ona karşı duygularımız karışık.
My attitude towards him changed.
Ona karşı tavrım değişti.
They walked toward the bridge.
Onlar köprüye doğru yürüdü.
They walked toward the gate.
Onlar kapıya doğru yürüdü.
They made their way toward the town.
Onlar kasabaya doğru yola çıktılar.
They behave towards Muslims in a way in which no Muslim would behave towards an unbeliever.
Onlar müslümanlara hiçbir müslümanın kâfire karşı davranmadığı şekilde davranıyorlar.
They behave towards Muslims in a way in which a Muslim would never behave towards his enemy.
Onlar müslümanlara karşı bir müslümanın düşmanına karşı asla davranmadığı şekilde davranıyor.
She got off the bus and ran towards him.
Otobüsten indi ve ona doğru koştu.
Pochi came running toward us.
Pochi koşarak bize doğru geldi.
It gets extremely cold toward dawn.
Sabaha doğru oldukça soğuk olur.
All human beings are born free and equal in dignity and rights. They are endowed with reason and conscience and should act towards one another in a spirit of brotherhood.
Tüm insanlar özgür, şeref ve haklar bakımından eşit doğar. Akıl ve vicdana sahiplerdir ve birbirlerine karşı kardeşlik ruhuyla hareket etmelidir.
Tom hurried toward the elevator.
Tom asansöre doğru koştu.
Tom walked towards the elevator.
Tom asansöre doğru yürüdü.
Tom glanced toward the elevators.
Tom asansörlere doğru baktı.
Tom pointed towards the mountain.
Tom dağlara doğru işaret etti.
Tom walked towards his house.
Tom evine doğru yürüdü.
Tom dog paddled toward the shallow end of the pool.
Tom havuzun sığ tarafına doğru köpekleme yüzdü.
Tom walked towards the door.
Tom kapıya doğru yürüdü.
Tom walked down the street toward the church.
Tom kiliseye doğru caddede yürüdü.
Tom is working toward a master's degree in engineering.
Tom mühendislik dalında mastır yapmak için çalışıyor.
Tom said he wasn't interested in Mary, but he seemed to always be looking towards the side of the room where she was.
Tom Mary ile ilgilenmediğini söyledi fakat o her zaman onun bulunduğu odanın tarafına doğru bakıyor gibi görünüyordu.
Tom ran up the stairs towards Mary's office.
Tom Mary'nin ofisine doğru merdivenlerden yukarıya koştu.
Tom turned towards Mary and gave her two kisses, one on each cheek.
Tom Mary'ye doğru döndü ve ona iki öpücük verdi, her yanağına bir tane.
Tom leaned toward Mary and whispered something.
Tom Mary'ye doğru eğildi ve bir şeyler fısıldadı.
Tom leaned towards Mary.
Tom Mary'ye doğru eğildi.
Tom walked towards the kitchen.
Tom mutfağa doğru yürüdü.
Tom walked toward the parking lot.
Tom parka doğru yürüdü.
Tom and his friends headed towards the beach.
Tom ve arkadaşları sahile doğru gitti.
Tom slowly walked towards Mary.
Tom yavaşça Mary'ye doğru yürüdü.
Tom shoved his plate of food toward Mary.
Tom yemek tabağını Mary'ye doğru itti.
The last time I saw Tom he was headed towards the beach.
Tom'u son gördüğümde sahile doğru gidiyordu.
The last time I saw Tom he was headed toward the beach.
Tom'u son gördüğümde sahile doğru gidiyordu.
The ball rolled on the ground towards me.
Top yerde bana doğru yuvarlandı.
He tossed the ball towards the wall.
Topu duvara doğru çekti.
The plane flew toward the west.
Uçak, batıya doğru uçtu.
Hundreds of buffaloes moved toward the lake.
Yüzlerce manda göle doğru yöneldi.
The stranger came toward me.
Yabancı bana doğru geldi.
The fire broke out toward midnight.
Yangın, gece yarısına doğru patlak verdi.
The road curves gently towards the west.
Yol batıya doğru hafifçe kıvrılır.
The road curves gently toward the lake.
Yol göle doğru hafifçe eğilimlidir.
"It's a woman as wants to see you;" the boy answered, pointing towards the shop.
A boxer and an actor are coming toward us.
A boy is taking his sweet time pushing the cart toward the curb.
A bunch of people thrust their way toward the rear exit.
A little knowledge of Spanish will go a long way toward making your trip to Mexico enjoyable.
A pilot guides the ship toward the port.
Act towards others the way you would like that they act towards you.
All art constantly aspires towards the condition of music.
All eyes turned towards her.
