"I have to pee." "Jonny, that's not the right thing to say. Say, 'Excuse me. I need to go to the toilet.'"
"İşemek zorundayım." "Jonny, söylemek için bu doğru bir yol değil. Şöyle söyle, 'Affedersiniz. Tuvalete gitmem gerekiyor.'"
I'm going to do that first thing tomorrow.
İlk işi yarın yapacağım.
When I ask people what they regret most about high school, they nearly all say the same thing: that they wasted so much time.
İnsanlara "Lise yıllarında en çok pişman olduğunuz şey nedir?" diye sorduğumda, hemen hemen hepsi aynı şeyi söylerler: Zamanımızın çoğunu boşa harcadık.
The reward of a thing well done is to have done it.
İyi kotarılmış bir şeyin mükâfatı onu yapmış olmaktır.
I said a very foolish thing.
Çok aptalca bir şey söyledim.
What a horrible thing!
Çok korkunç bir şey.
"To live is the rarest thing in the world. Most people exist, that is all."
“Yaşamak dünyadaki en nadir şeydir. Birçok insan sadece var olur, hepsi bu.”
Don't do such a thing in fun.
Şakadan böyle bir şey yapmayın.
The following words are called pronouns and are used as the subject of a sentence. They represent a person or a thing.
Aşağıdaki sözcüklere adıl denir ve cümlede özne olarak kullanılırlar. Onlar bir kişi veya nesne sunarlar.
Love is an important thing.
Aşk önemli bir şeydir.
Love isn't the only thing that matters.
Aşk Önemli olan tek şey değildir.
What's your favorite thing to have for lunch?
Öğle yemeğinde yemek için en sevdiğin şey nedir?
Learning is one thing, and common sense another.
Öğrenmek bir şey sağduyu başka bir şeydir.
Knowing is one thing, teaching quite another.
Öğrenmek bir şey, öğretmek tamamen bir başka şeydir.
The first thing you must learn is to stand on your own ideas.
Öğrenmeniz gereken ilk şey, kendi fikirleriniz üzerinde durmak.
The teacher can't have said such a thing.
Öğretmen böyle bir şey söylemiş olamaz.
The teacher cannot have said such a thing.
Öğretmen böyle bir şey söyleyemez.
I regret having said such a thing to my teacher.
Öğretmenime böyle bir şey söylediğime pişmanım.
For you to come out and say that kind of thing now would just be pouring oil on the fire.
Şimdi dışarıya gelmen ve o tür bir şey söylemen yangına körükle gitmek olur.
The most important thing you can do now is to remain calm.
Şimdi yapabileceğin en önemli şey sakin kalmaktır.
The most important thing to do now is for us to remain calm.
Şimdi yapacak en önemli şey sakin kalmamızdır.
A wise man would not say such a thing.
Akıllı bir adam böyle bir şey söylemezdi.
What's your favorite thing to have for supper?
Akşam yemeği için en sevdiğiniz şey nedir?
Who that believes in God would do such a thing?
Allah'a inanan kim böyle bir şey yapardı?
For one thing he is lazy, for another he drinks.
Öncelikle o tembeldir, diğer taraftan içki içer.
For one thing, I'm penniless; for another, I don't have the time.
Öncelikle, beş parasızım, ayrıca, zamanım yok.
The first thing Andrew did was to find his brother Simon and tell him.
Andrew yaptığı ilk şey, kardeşi Simon bulmak ve onu anlatmaktı.
The important thing is to listen carefully.
Önemli şey dikkatli dinlemektir.
The only thing that matters is what you do today, yesterday is gone.
Önemli olan bugün ne yaptığındır, dün geçmişte kalmıştır.
The important thing is not to win the game, but to take part in it.
Önemli olan oyunda kazanmak değil, oyunun içinde yer almak.
The only thing that matters is that you are alive.
Önemli olan tek şey hayatta olmandır.
If the only thing that mattered was winning, then we'd be depressed.
Önemli olan tek şey kazanmak olsa, o zaman keyfimiz kaçar.
Money isn't the only thing that matters.
Önemli olan tek şey para değildir.
The only thing that matters is whether or not your teacher thinks your report is good enough.
Önemli olan tek şey senin öğretmeninin senin raporunun yeterince iyi olup olmadığını düşünmesidir.
The only thing that matters is that you weren't injured.
Önemli olan tek şey senin yaralanmamış olmandır.
The only thing that matters is that you are safe.
Önemli olan tek şey, güvende olmandır.
The only thing that matters is that we are all together.
Önemli olan tek şey, hepimizin birlikte olmasıdır.
The only thing that matters is whether or not you can do the job.
Önemli olan tek şey, işi yapabilip yapamayacağındır.
There is one thing I don't understand.
Anlamadığım bir şey var.
Don't bother your parents with such a trivial thing.
Anne babanı böyle saçma bir şeyle rahatsız etme.
Maternal love is the greatest thing.
Anne sevgisi en muhteşem şeydir.
My mom told me the same thing.
Annem bana aynı şeyi söyledi.
What is the strangest thing you've ever eaten?
Şu ana kadar yediğin en garip şey nedir?
The only thing we can do now is eat.
Şu anda yapabileceğimiz tek şey yemek yemek.
What made you say such a stupid thing as that?
Öyle aptalca bir şeyi sana ne söyletti?
Don't say such a thing.
Öyle bir şey söylemeyin.
He cannot have done such a thing.
Öyle bir şey yapmış olamaz.
I did no such thing.
Öyle bir şey yapmadım.
I know better than to do a thing like that.
Öyle bir şey yapmamam gerektiğini biliyorum.
I cannot afford to buy such a thing.
Öyle bir şeyi satın almayı göze alamam.
Don't say such a thing again.
Öyle bir şeyi tekrar söyleme.
I wondered if I could do such a thing.
Öyle bir şeyi yapabilip yapamayacağımı merak ettim.
Such a strange thing is not likely to happen.
Öyle tuhaf bir şeyin gerçekleşmesi muhtemel değildir.
You do such a thing once too often and get punished.
Öylesine bir şeyi bir kez çok sık yaparsın ve cezalandırılırsın.
I would rather die than do such an unfair thing.
Öylesine haksız bir şey yapmaktansa ölmeyi tercih ederim.
Well, there's no such thing as being too late to correct one's faults.
Öyleyse, birisinin hatasını düzeltmekte geç kalmak diye bir şey yoktur.
The same thing happened three years ago in Boston.
Aynı şey Boston'da üç yıl önce oldu.
The same thing holds good for the younger generation.
Aynı şey daha genç nesil için söylenebilir.
The same thing must've happened to Tom.
Aynı şey Tom'a olmuş olmalı.
I've done the same thing many times.
Aynı şeyi birçok kez yaptım.
I've been thinking the same thing.
Aynı şeyi düşünüyordum.
I'm thinking the same thing.
Aynı şeyi düşünüyorum.
I was just about to say the same thing.
Aynı şeyi söylemek üzereydim.
Isn't there a much better and shorter way of saying the same thing?
Aynı şeyi söylemenin çok daha iyi ve kısa bir yolu yok mu?
I'd say the same thing.
Aynı şeyi söylerdim.
I say the same thing over and over.
Aynı şeyi tekrar tekrar söylüyorum.
I have to do the same thing.
Aynı şeyi yapmalıyım.
He cannot have done such a silly thing.
Böyle aptalca bir şey yapmış olamaz.
Who would do such a stupid thing?
Böyle aptalca bir şeyi kim yapardı?
I've done this kind of thing before.
Böyle şeyleri daha önce de yaptım.
I am glad I did not buy such a thing.
Böyle bir şey almadığım için memnunum.
You don't need to worry about such a thing.
Böyle bir şey hakkında üzülmene gerek yok.
Such a thing is of no account.
Böyle bir şey hiç önemli değil.
Don't worry about such a thing.
Böyle bir şey için endişe etmeyin.
Such a thing can't happen in Japan.
Böyle bir şey Japonya'da olamaz.
How did such a thing come about?
Böyle bir şey nasıl oldu?
I thought you would be the last person to be such a thing.
Böyle bir şey olacak son kişi olduğunuzu düşündüm.
He denied having said such a thing.
Böyle bir şey söylediğini inkar etti.
She must be stupid to say such a thing.
Böyle bir şey söylemek için aptal olmalı.
He must be crazy to say such a thing.
Böyle bir şey söylemek için deli olmalı.
It is courageous of you to say such a thing.
Böyle bir şey söylemen cesurca.
It is strange that he should say such a thing.
Böyle bir şey söylemesi garip.
He knew better than to say such a thing.
Böyle bir şey söylemeyecek kadar akıllıydı.
She can't have said such a thing.
Böyle bir şey söylemiş olamaz.
I promised no such thing.
Böyle bir şey söz vermedim.
Can such a thing happen again?
Böyle bir şey tekrar olabilir mi?
It was very careless of her to do such a thing.
Böyle bir şey yapacak kadar çok dikkatsizdi.
He must be a fool to do such a thing.
Böyle bir şey yapmak için aptal olmalı.
I can't bring myself to do such a thing.
Böyle bir şey yapmak için kendimi ikna edemem.
I cannot bring myself to do such a thing.
Böyle bir şey yapmak için kendimi ikna edemiyorum.
He was ashamed of having done such a thing.
Böyle bir şey yapmaktan utandı.
You should not do such a thing.
Böyle bir şey yapmamalısın.
I don't think it worthwhile doing such a thing.
Böyle bir şey yapmanın zaman harcamaya değeceğini sanmıyorum.
It is strange that she should do such a thing.
Böyle bir şey yapması garip.
