"Oh? Where's Keiko?" "She said that she has a teacher, parent and child meeting so she'll be late."
"Ah? Keiko nerede?" "O onun bir öğretmen, ebeveyn ve çocuk toplantısı olduğunu bu yüzden geç kalacağını söyledi."
Here comes our teacher.
İşte öğretmenimiz geliyor.
I've been a teacher for two years.
İki yıldır öğretmenlik yapıyorum.
I had my teacher correct my English composition.
İngilizce öğretmenime kompozisyonumu düzelttirdim.
Our English teacher is both strict and kind.
İngilizce öğretmenimiz hem sert hem de naziktir.
Our English teacher is always on time.
İngilizce öğretmenimiz her zaman zamanında gelir.
Who is your English teacher?
İngilizce öğretmenin kim?
We listened to the teacher during the English lesson.
İngilizce dersi sırasında öğretmeni dinledik.
I met my teacher on the way to the station.
İstasyona giderken öğretmenime rastladım.
I ran into my old teacher at the station.
İstasyonda benim eski öğretmenime rastladım.
I had a good teacher.
İyi bir öğretmenim vardı.
Because she is a wonderful teacher.
Çünkü o harika bir öğretmen.
After having finished my studies, I became a teacher.
Çalışmalarımı bitirdikten sonra, ben bir öğretmen oldum.
My Chinese teacher is a man.
Çince öğretmenim erkek.
Who is your Chinese teacher?
Çince öğretmenin kim?
The children tried to imitate their teacher.
Çocuklar öğretmenlerini taklit etmeye çalıştılar.
I like children. That's why I became a teacher.
Çocukları severim. Öğretmen olmamın nedeni budur.
Before long, she will be a good teacher.
Çok geçmeden, o iyi bir öğretmen olacak.
You are a very patient teacher.
Çok sabırlı bir öğretmensin.
There were many guests - most of them were our teacher's classmates and friends.
Çok sayıda misafir vardı-onlardan çoğu bizim öğretmenin sınıf arkadaşları ve arkadaşlarıydı.
The student insulted the teacher.
Öğrenci öğretmene hakaret etti.
The student became very nervous with the teacher watching him.
Öğrenci öğretmenin onu izlemesine çok kızdı.
The student refused to obey his teacher.
Öğrenci öğretmenine itaat etmeyi reddetti.
Students may not enter the teacher's room.
Öğrenciler öğretmenler odasına giremez.
The students disobeyed their teacher.
Öğrenciler öğretmenlerine karşı geldiler.
The students were not respectful towards their teacher.
Öğrenciler öğretmenlerine karşı saygılı değildiler.
The students bowed to their teacher.
Öğrenciler öğretmenlerini selamladı.
The students adore the new English teacher.
Öğrenciler yeni İngilizce öğretmenlerini çok seviyor.
The teacher as well as his students has come.
Öğrencilerinin yanı sıra öğretmen de geldi.
The teacher told the boy not to make noise.
Öğretmen çocuğa gürültü yapmamasını söyledi.
The teacher let the boy go home.
Öğretmen çocuğu eve gönderdi.
The teacher took part in the children's games.
Öğretmen çocukların oyunlarında yer aldı.
The teacher praised me for working very hard.
Öğretmen çok çalıştığım için beni övdü.
The teacher scolded his students severely.
Öğretmen öğrencileri ciddi olarak azarladı.
The teacher was surrounded by her students.
Öğretmen öğrencileri tarafından çevriliydi.
The teacher gave way to the students' demand.
Öğretmen öğrencilerin talebine karşı koyamadı.
The teacher accused one of his students of being noisy in class.
Öğretmen öğrencilerinden birini sınıfta gürültü yapmakla suçladı.
The teacher is strict with his students.
Öğretmen öğrencilerine karşı otoriter.
The teacher is supervising her students.
Öğretmen öğrencilerini denetliyor.
The teacher gathered his students around him.
Öğretmen öğrencilerini kendi etrafında topladı.
The teacher pointed out the pupil's mistakes.
Öğretmen öğrencilerinin hatalarını gösterdi.
The teacher suspected the student was cheating.
Öğretmen öğrencinin kopya çekiyor olmasından şüphelendi.
The teacher teaches.
Öğretmen öğretiyor.
The teacher asked me to read my paper in front of the class.
Öğretmen ödevimi sınıfın karşısında okumamı istedi.
The teacher particularly emphasized that point.
Öğretmen özellikle o noktaya vurgu yaptı.
The teacher claimed that he'd have us all speaking fluent French in three months.
Öğretmen üç ay içinde hepimizi akıcı Fransızca konuşturacağını iddia etti.
The teacher is fresh from college.
Öğretmen üniversiteden yeni mezun.
The teacher listened attentively to my explanation.
Öğretmen açıklamamı dikkatle dinledi.
The teacher spoke too fast for us to understand.
Öğretmen anlayabileceğimizden hızlı konuştu.
The teacher told me to stand up.
Öğretmen ayağa kalkmamı söyledi.
The teacher can't have said such a thing.
Öğretmen böyle bir şey söylemiş olamaz.
The teacher cannot have said such a thing.
Öğretmen böyle bir şey söyleyemez.
The teacher treated all the students fairly.
Öğretmen bütün öğrencilere adil davrandı.
The teacher made me repeat the sentence.
Öğretmen bana cümleyi tekrarlattı.
The teacher told me that Hitler killed himself.
Öğretmen bana Hitler'in kendisini öldürdüğünü söyledi.
The teacher was angry with me.
Öğretmen bana kızgındı.
My teacher told me that I should have spent more time preparing my speech.
Öğretmen bana konuşmamı hazırlamak için daha çok zaman harcamam gerektiğini söyledi.
The teacher asked me a difficult question.
Öğretmen bana zor bir soru sordu.
The teacher had a bad cold.
Öğretmen bayağı üşütmüştü.
The teacher excused me from the examination.
Öğretmen beni sınavdan muaf tuttu.
The teacher encouraged me to study abroad.
Öğretmen beni yurt dışında eğitim için teşvik etti.
The teacher compared my poem with one of his.
Öğretmen benim şiirimi onunkilerden biri ile karşılaştırdı.
Even the teacher could not solve the problem.
Öğretmen bile problemi çözemedi.
The teacher showed us how to use a computer.
Öğretmen bilgisayarın nasıl kullanılacağını bize gösterdi.
The teacher once suggested to Emma that they should have a child together.
Öğretmen bir zamanlar Emma'ya birlikte bir çocuk sahibi olmaları gerektiğini önerdi.
The teacher didn't give us any homework.
Öğretmen bize bir ev ödevi vermedi.
The teacher gave us a lot of homework.
Öğretmen bize bir sürü ev ödevi verdi.
The teacher recommended this dictionary to us.
Öğretmen bize bu sözlüğü tavsiye etti.
The teacher told us that Columbus discovered America in 1492.
Öğretmen bize Columbus'ın Amerika'yı 1492'de keşfettiğini söyledi.
The teacher gave us homework.
Öğretmen bize ev ödevi verdi.
The teacher taught us that we should always do our best.
Öğretmen bize hep en iyisini yapmamız gerektiğini öğretti.
The teacher made us repeat the word.
Öğretmen bize kelimeyi tekrarlattı.
The teacher told us a funny story.
Öğretmen bize komik bir hikaye anlattı.
Our teacher separated us into two groups.
Öğretmen bizi iki gruba ayırdı.
The teacher mixed up our names.
Öğretmen bizim adlarımızı karıştırdı.
The teacher interpreted the sentence for us.
Öğretmen bizim için cümleyi tercüme etti.
The teacher pokes his nose into everything.
Öğretmen burnunu her şeye sokar.
The teacher praised the boy for his honesty.
Öğretmen dürüstlüğü için çocuğu övdü.
The teacher told me study harder.
Öğretmen daha çok çalışmamı söyledi.
Are you not a teacher?
Öğretmen değil misin?
I am not a teacher.
Öğretmen değilim.
The teacher excused me for being late for class.
Öğretmen derse geç kaldığım için beni affetti.
The teacher didn't permit me to leave early.
Öğretmen erken çıkmama izin vermedi.
The teacher was really upset and threw Johnny out of class.
Öğretmen gerçekten üzgündü ve Johnny'yi sınıftan attı.
The teacher blamed her for the mistake.
Öğretmen hata için onu suçladı.
A teacher should never laugh at a student who makes a mistake.
Öğretmen hata yapan bir öğrenciye asla gülmemeli.
It seems the teacher was disappointed.
Öğretmen hayal kırıklığına uğramış gibi görünüyor.
The teacher will call us when he's ready.
Öğretmen hazır olduğunda bizi arar.
The teacher called each student by name.
Öğretmen her öğrenciye adıyla seslendi.
The teacher said to everyone: "Our wedding is starting now."
Öğretmen herkese söyledi: " Düğünümüz şimdi başlıyor."
She stood up when her teacher came in.
Öğretmen içeri girdiğinde ayağa kalktı.
For the teacher, teaching her was fun.
Öğretmen için, ona öğretmek eğlenceliydi.
The teacher went on talking for two hours.
Öğretmen iki saat boyunca konuşmaya devam etti.
