English has become my favorite subject.
İngilizce en sevdiğim ders oldu.
Infants are subject to diseases.
Bebekler hastalıklara karşı eğilimlidir.
I concentrated my attention on the subject.
Ben, dikkatimi konuya yoğunlaştırdım.
It is important that a lawyer should leave no stone unturned even on minor points and harp on the same subject to achieve a break through in an impasse.
Bir avukatın zor bir durumda küçük konularda bile her taşın altına bakması ve aynı konuda sonuca ulaşmak için ısrarla belirtmesi önemlidir.
A sentence normally has a subject and a verb.
Bir cümle normal olarak bir özne ve bir yüklem içerir.
In preparation for painting a portrait, my friend takes many photographs in order to study the subject closely.
Bir portre yapmaya hazırlanırken, arkadaşlarım konuyu yakından incelemek için bir sürü fotoğraf çeker.
We are subject to the Constitution of Japan.
Biz Japonya anayasasına bağlıyız.
Why did you choose that particular subject?
Bu özel konuyu neden seçtiniz?
This is my favorite subject.
Bu benim en sevdiğim konu.
We are in agreement on this subject.
Bu konuda anlaşma içindeyiz.
I'm not familiar with that subject.
Bu konuya aşina değilim.
I am familiar with this subject.
Bu konuya aşinayım.
We will debate this subject at the meeting.
Bu konuyu toplantıda tartışacağız.
If you do that, you're going to subject yourself to ridicule.
Bunu yaparsan kendini alay konusu edersin.
Algebra is my favorite subject.
Cebir benim en sevdiğim konudur.
Which subject do you like best?
En çok hangi konuları seviyorsun?
What subject do you like best?
En çok hangi konuyu seversiniz?
Math is my favorite subject.
En sevdiğim ders matematiktir.
What's your favorite subject?
En sevdiğin konu nedir?
What subject do you major in?
Esas branş olarak hangi konuyu seçtin?
Marriage isn't a subject that interests young people.
Evlilik genç insanları ilgilendiren bir konu değildir.
Philosophy is not so difficult a subject as you imagine.
Felsefe, düşündüğünüz kadar da zor bir ders değildir.
Physics is my favorite subject.
Fizik benim en sevdiğim konudur.
Physics is my weak subject.
Fizik benim zayıf dersim.
French is my favorite subject.
Fransızca benim sevdiğim ders.
A man of strong will is not subject to corruption.
Güçlü bir adam yolsuzluğa tabi olamaz.
Anyway, I'm glad you were able to broach this difficult subject.
Her neyse, bu zor konuyu gündeme getirebildiğin için memnunum.
Japanese history is my favorite subject.
Japon tarihi benim favori dersim.
Japan is subject to earthquakes.
Japonya depreme eğilimlidir.
The subject is too deep for me.
Konu benim için çok derin.
The content of his speech is not relevant to the subject.
Konuşmasının içeriği, konu ile ilgili değildir.
Let's not deviate from the subject.
Konudan sapmayalım.
I am well acquainted with the subject.
Konuya gayet aşinayım.
I found the subject fascinating.
Konuyu büyüleyici buldum.
I didn't consider the subject seriously.
Konuyu ciddi olarak göz önünde bulundurmadım.
Change the subject.
Konuyu değiştir.
Let's change the subject.
Konuyu değiştirelim.
Don't change the subject.
Konuyu değiştirme.
I tried to change the subject.
Konuyu değiştirmeye çalıştım.
Let's drop the subject.
Konuyu kapatalım.
In high school, French was my favorite subject.
Lisede, Fransızca benim sevdiğim dersti.
Mathematics is Albert's favorite subject.
Matematik Albertİn favori konusudur.
Mathematics is my favorite subject.
Matematik benim en sevdiğim konudur.
Maths is a good subject.
Matematik güzel bir konu.
Mathematics is an interesting subject.
Matematik ilginç bir konudur.
Mathematics is a good subject.
Matematik iyi bir konudur.
Math is her favorite subject in school.
Matematik okulda onun favori dersi.
Mathematics is his best subject.
Matematik onun en iyi dersidir.
Mathematics is his strongest subject.
Matematik onun en iyi dersidir.
Mathematics was his weakest subject in school.
Matematik onun okuldaki en zayıf dersi.
Mathematics is a difficult subject.
Matematik zor bir konudur.
Why did you choose such a subject?
Niçin öyle bir konu seçtin?
That's a subject I know nothing about.
O hakkında bir şey bilmediğim bir konudur.
I have a different opinion on that subject.
O konuda farklı bir görüşüm var.
I have my own thoughts on that subject.
O konuda kendi düşüncelerim var.
I don't have anything to say on that subject.
O konuda söyleyecek herhangi bir şeyim yok.
She changed the subject.
O konuyu değiştirdi.
What's the subject of that play?
O oyunun konusu ne?
He is subject to fits of anger.
O, öfke nöbetlerine eğilimlidir.
Suddenly, he changed the subject.
O, aniden konuyu değiştirdi.
He outdoes me in every subject.
O, her konuda beni geride bırakıyor.
He wrote a paper on the subject.
O, konu ile ilgili bir rapor yazdı.
He is familiar with the subject.
O, konuya aşinadır.
She is very good at changing the subject.
O, konuyu değiştirmede çok iyidir.
What's your favorite subject at school?
Okulda favori dersin nedir?
What's your favorite subject in school?
Okulda favori dersin nedir?
Her questions show that she understands the subject very well.
Onun soruları, konuyu çok iyi anladığını gösteriyor.
The plan is subject to his approval.
Plan onun onayına tabidir.
What is the subject of your lecture?
Senin konferansın konusu nedir?
Let's go on to the next subject.
Sonraki konuya geçelim.
History is not his major subject.
Tarih onun ana branşı değil.
Specifications and price are subject to change.
Teknik özellikler ve fiyat değişebilir.
Have you decided on the subject of your thesis?
Tez konunla ilgili karar verdin mi?
Have you decided the subject of your thesis?
Tezinin konusuna karar verdin mi?
Tom isn't familiar with that subject.
Tom bu konuya aşina değil.
Tom is an authority on the subject.
Tom konu hakkında bir otorite.
Tom is an expert on the subject.
Tom konuda uzmandır.
Tom hesitated to bring up the subject.
Tom konudan bahsetmeye çekindi.
Tom brought up the subject.
Tom konudan bahsetti.
Tom changed the subject.
Tom konuyu değiştirdi.
Tom hesitated to discuss the subject with Mary.
Tom konuyu Mary ile tartışmaya çekindi.
Tom didn't have anything to say on that subject.
Tom'un bu konuda söyleyecek bir şey yoktu.
Whether I'm sleeping or awake, this subject is always in my mind.
Uyusam da uyumasam da bu konu her zaman aklımda.
"By the way, do you know what a Shinto shrine is?" "I've a little bit of knowledge on the subject. It's a religious facility where that which is the object of worship, that called the genius loci, is enshrined."
"Pretty gem, isn't it?" Not knowing if it was a suitable subject or not, but anyway I tried to get her interest that way.
"The semantic subject of this sentence is 'this sentence,' but its grammatical subject is 'the semantic subject of this sentence'" is an example of a sentence benefitting from punctuation.
'Verb' refers to the predicate verb. Predicate verbs change their form depending on the subject and the time expressed.
A subject is missing in the relative clause.
After digressing, he returned to the subject.
Agent is always assigned to the subject.
Aiming at a fair selection, the test's subject will be the same for all of you scientists of the world: write a scientific publication in English!
All compounded things are subject to decay.
All entries are subject to review once added.
