Two boys stood in front of me.
İki erkek çocuğu önümde durdu.
She stood up when her teacher came in.
Öğretmen içeri girdiğinde ayağa kalktı.
The man stood up and began to sing.
Adam ayağa kalktı ve şarkı söylemeye başladı.
She put her knitting aside and stood up.
Örgüsünü bir kenara koydu ve ayağa kalktı.
He stood on the surface of the moon.
Ay'ın yüzeyinde durdu.
He stood up and reached for his hat.
Ayağa kalktı ve şapkasına uzandı.
He stood up and looked at the mouse.
Ayağa kalktı ve fareye baktı.
He stood up and reached for his hat on the table.
Ayağa kalktı ve masadaki şapkasına uzandı.
She stood up and walked to the window.
Ayağa kalktı ve pencereye doğru yürüdü.
When I stood up, my head was swimming.
Ayağa kalktığımda, başım dönüyordu.
He stood with his feet wide apart.
Ayakları ayrık durdu.
I don't like being stood up.
Ayakta durmayı sevmiyorum.
She stood in front of the mirror.
Aynanın önünde durdu.
A big crowd stood in the street.
Büyük bir kalabalık caddede durdu.
She stood silently, her head tilted slightly to one side.
Başı bir tarafa doğru hafifçe eğik, sessizce ayakta durdu.
My father stood guarantee for my debts.
Babam borçlarım için kefil oldu.
He stood with his legs wide apart.
Bacakları ayrık durdu.
A girl stood there crying.
Bir kız orada ağlayarak duruyordu.
I stood on a chair so I could reach the top shelf.
Bir sandalyeye çıktım böylece üst rafa ulaşabildim.
We stood looking at the beautiful scenery.
Biz güzel manzaraya bakarak ayakta durduk.
We stood face to face.
Biz yüz yüze durduk.
We stood on the top of the mountain.
Dağın zirvesinde durduk.
She stood looking out toward the sea.
Denize bakarak durdu.
Tom stood frozen.
Dondu kaldı.
She could see the driver from where she stood.
Durduğu yerden sürücüyü görebiliyordu.
If Tom hadn't helped Mary, she wouldn't have stood a chance of surviving.
Eğer Tom Mary'ye yardım etmeseydi, onun hayatta kalma şansı olmayacaktı.
He stood with his hands in his pockets.
Elleri cebinde durdu.
Everett stood silent for a moment.
Everett bir an sessiz durdu.
She stood astonished at the sight.
Görünüşte şaşırmış gibi duruyordu.
He stood there with his eyes closed.
Gözleri kapalı orada durdu.
He stood still with his eyes closed.
Hâlâ gözleri kapalı duruyordu.
When I saw the ghost, I was so frightened that my hair stood on end.
Hayalet görünce öyle korktum ki tüylerim diken diken oldu.
All of us stood up.
Hepimiz ayağa kalktık.
We all stood up at once.
Hepimiz aynı anda ayağa kalktık.
I stood under a tree to avoid getting wet.
Islanmaktan kaçınmak için bir ağacın altında durdum.
Jack stood aside for Hitomi to enter.
Jack Hitomi'nin girmesi için kenarda durdu.
Japan's gold and foreign exchange reserves stood at $68.9 billion at the end of 1998, down from $77.0 billion a year earlier.
Japonya'nın altın ve döviz rezervleri 1998'in sonunda $68.9 milyarı gösteriyordu, bir yıl öncekinden $77.0 milyar daha aşağı.
Jessie stood at Charles's side talking into his ear.
Jessie onun kulağına bir şey söylerken Charles'ın tarafında durdu.
Jim's angry because his date for the movie stood him up and he wasted an hour waiting for her in the rain.
Jim kızgın çünkü sinema randevusu gerçekleşmedi ve yağmurda onu bekleyerek bir saat geçirdi.
The girl stood looking into the mirror.
Kız aynaya bakarak durdu.
The woman stood up from the chair. And she looked towards the door.
Kadın sandalyeden ayağa kalktı. Ve o kapıya doğru baktı.
The wife stood up from her chair. She then looked at the door.
Kadın, sandalyesinden kalktı ve sonra kapıya baktı.
It's time you stood on your own two feet.
Kendi iki ayağının üstünde durmanın zamanıdır.
Who stood?
Kim ayakta durdu?
I stood with my arms folded.
Kollarım katlı durdum.
The queen stood beside the king.
Kraliçe kralın yanında durdu.
Linda stood up to sing.
Linda şarkı söylemek için ayağa kalktı.
Mary stood with her hand shading her eyes.
Mary ellerini gözlerine gölge yaparak duruyordu.
She stood by him whenever he was in trouble.
Ne zaman başı belada olsa onun yanında oldu.
He stood by me whenever I was in trouble.
Ne zaman başım derde girse yanımda oldu.
When he shouted, the veins in his neck stood out clearly.
O bağırdığında onun boyun damarları açıkça görünüyordu.
He stood behind me.
O benim arkamda durdu.
She always stood by me.
O her zaman yanımda durdu.
He stood by himself.
O kendi başına durdu.
He stood silent for a moment before speaking.
O konuşmadan önce, bir süre sessiz durdu.
I stood in that line for thirty minutes.
O kuyrukta otuz dakika durdum.
She stood close to him.
O ona yakın durdu.
She stood by him.
O onun yanında durdu.
He stood with his finger in his mouth.
O parmağı ağzında durdu.
He stood all by himself.
O tamamen tek başına durdu.
He stood behind his mother.
O, annesinin arkasında durdu.
He stood up.
O, ayağa kalktı.
She stood up.
O, ayağa kalktı.
He stood there with his hat on.
O, şapkası kafasında orada durdu.
She stood on her head.
O, başının üzerinde durdu.
He stood there for a while.
O, bir süre orada durdu.
He stood up and took a deep breath.
O, durdu ve derin bir nefes aldı.
She stood defiantly with arms akimbo.
O, eller belde meydan okurcasına durdu.
She stood close to her husband.
O, kocasına yakın durdu.
She stood as close to him as she could.
O, mümkün olduğunca ona yakın durdu.
When she entered the room, he stood up.
O, odaya girdiğinde o ayağa kalktı.
He stood aside for her to enter.
O, onun geçmesi için kenara çekildi.
He realized Paul had stood him up.
O, Paul'ün onu ağaç ettiğini fark etti.
He stood behind the chair.
O, sandalyenin arkasında durdu.
She stood transfixed as if she had seen a ghost.
O, sanki bir hayalet görmüş gibi donakaldı.
He stood out because he was wearing a suit.
O, takım elbise giydiği için dışarıda durdu.
He stood on the edge of the cliff.
O, uçurumun kenarında durdu.
They stood face to face.
Onlar yüz yüze durdu.
I stood aside to let them pass.
Onların geçmesine izin vermek için kenarda durdum.
They all stood.
Onların hepsi durdular.
They stood there.
Orada durdular.
I stood there and watched Tom go.
Orada durdum ve Tom'un gidişini izledim.
I stood waiting for a bus.
Otobüs beklerken ayakta durdum.
Paul stood with his hand shading his eyes.
Paul ellerini gözlerine gölge yaparak duruyordu.
He stood at the end of the line.
Sıranın sonunda durdu.
I stood at the end of the line.
Sıranın sonunda durdum.
He stood with his back to the wall.
Sırtını duvara dayamış duruyordu.
He stood for an election.
Seçimde aday oldu.
All the players stood there with their arms folded.
Tüm oyuncular kolları bağlanmış olarak orada durdular.
Wearing a suit, he stood out.
Takım elbise giydiği için göze battı.
She stood up to answer the phone.
Telefona cevap vermek için ayağa kalktı.
They stood on the top of the hill.
Tepede durdular.
The thermometer stood at 15 degrees.
Termometre 15 derecede durdu.