A good cook doesn't throw out yesterday's soup.
İyi bir aşçı dünkü çorbayı atmaz.
The soup is too salty.
Çorba çok tuzlu.
Don't make noise while eating soup.
Çorba içerken ses çıkarma.
The soup-spoon is always on the extreme right.
Çorba kaşığı her zaman en sağdadır.
The soup is thick.
Çorba koyu.
Was the soup tasty?
Çorba lezzetli miydi?
The soup is so hot I can't drink it.
Çorba o kadar çok sıcak ki onu içemem.
The soup I had was so hot I couldn't drink it.
Çorba o kadar sıcaktı ki, içemedim.
The soup is not cool.
Çorba soğuk değil.
The soup is terribly hot.
Çorba son derece sıcak.
The soup is bubbling in the pot.
Çorba tencerede fokurduyor.
It comes with soup or salad.
Çorba veya salata ile geliyor.
You have the choice of soup or salad.
Çorba veya salata seçeneğiniz var.
Don't make noise when you eat soup.
Çorba yerken gürültü yapma.
Boil the soup down until it becomes thick.
Çorba yoğunlaşana kadar kaynatın.
I like my soup to be warm, not hot.
Çorbamı ılık severim, sıcak değil.
There's a hair in my soup.
Çorbamda bir kıl var.
I think the soup needs a bit of salt.
Çorbanın biraz tuza ihtiyacı olduğunu düşünüyorum.
The soup needs more salt.
Çorbanın daha çok tuza ihtiyacı var.
Don't make noises when you eat soup.
Çorbanızı içerken ses çıkartmayınız.
Add more salt to the soup.
Çorbaya biraz daha tuz ekleyin.
I'll put some salt in the soup.
Çorbaya biraz tuz koyacağım.
Put more salt in the soup.
Çorbaya daha fazla tuz koy.
Don't put so much pepper in the soup.
Çorbaya o kadar çok biber koyma.
Will you warm up the soup?
Çorbayı ısıtır mısın?
Don't spill the soup.
Çorbayı dökme.
Stir the soup.
Çorbayı karıştır.
We began with the soup.
Çorbayla başladık.
She heated up the cold soup for supper.
Akşam yemeği için soğuk çorbayı ısıttı.
My mother tasted the soup and added a little more salt.
Annem çorbanın tadına baktı ve biraz daha tuz ilave etti.
My mother taught me how to make miso soup.
Annem bana miso çorbasının nasıl yapılacağını öğretti.
Even though my friend was a vegetarian, I didn't tell him that the soup had some meat in it.
Arkadaşım bir vejetaryen olmasına rağmen, çorbada biraz et olduğunu ona söylemedim.
Actually, the soup was too salty.
Aslına bakarsan çorba çok tuzludur.
My grandma just drank a bit of soup.
Büyükannem sadece biraz çorba içti.
Mr. Jones is tasting the soup his wife made.
Bay Jones eşinin yaptığı çorbayı tadıyor.
I cook soup in a big pot.
Ben çorbayı büyük tencerede pişiririm.
I'm going to make Tom some chicken soup.
Ben ve Tom biraz tavuk çorbası yapacağız.
A cup of hot soup relaxed me.
Bir bardak sıcak çorba beni rahatlattı.
He thought someone had put poison in his soup.
Birinin çorbasına zehir koyduğunu düşündü.
We eat soup with a spoon.
Biz bir kaşıkla çorba yeriz.
We had some chicken soup.
Biz biraz tavuk çorbası yedik.
The soup's too hot, I can't eat it.
Bu çorba çok sıcak, içemem.
This soup wants a bit of salt.
Bu çorba biraz da tuz istiyor.
This soup tastes really great.
Bu çorba gerçekten çok harika.
This soup is really good.
Bu çorba gerçekten iyi.
This soup is too salty to eat.
Bu çorba yemek için çok tuzlu.
There's too much salt in this soup.
Bu çorbada çok fazla tuz var.
This soup tastes like fish.
Bu çorbanın balık gibi tadı var.
This soup needs a bit more salt.
Bu çorbanın biraz daha tuza ihtiyacı var.
This soup needs more salt.
Bu çorbanın daha fazla tuza ihtiyacı var.
This soup tastes good.
Bu çorbanın tadı iyi.
How does this soup taste?
Bu çorbanın tadı nasıl?
This soup is very simple to make.
Bu çorbayı yapmak çok basit.
This is really delicious soup, isn't it?
Bu gerçekten lezzetli çorba, değil mi?
This miso soup is too hot to drink.
Bu miso çorbası içilmeyecek kadar çok sıcak.
Gabriel took nothing but the hot soup and a little sherry.
Gabriel sadece sıcak çorba ve biraz şeri içti.
Do you have any soup bowls?
Hiç çorba kasen var mı?
Have you ever tasted such a good soup?
Hiç böyle iyi bir çorbanın tadına baktın mı?
In Hong Kong there are two types of liquid food which are considered absolutely vital: Cantonese soup and congee. It is curious to note that however "thick and ingredient-filled" the soup is, it's always drunk and however "thin" the congee is, it's always eaten.
Hong Kong'ta kesinlikle hayati kabul edilen iki tür sıvı gıda vardır: Kanton çorba ve Congee. Söylemesi tuhaftır ki her nasılsa "kalın ve malzeme dolu" çorba her zaman içilir ve her nasılsa congee "ince"dir ve her zaman yenir.
Shark fin soup is commonly served at Chinese weddings and banquets.
Köpek balığı çorbası genellikle Çin'de evlenme törenlerinde ve ziyafetlerde servis edilir.
Shark fin soup is very popular in China.
Köpek balığı süzgeci çorbası Çin'de çok popülerdir.
He dipped his spoon into the soup.
Kaşığını çorbaya daldırdı.
The soup in the bowl was very delicious.
Kasedeki çorba çok lezzetliydi.
I love thick, creamy mushroom soup.
Koyu, kremalı mantar çorbası severim.
I'm eating soup in the kitchen.
Mutfakta çorba yiyorum.
Ask her how much soup she wants.
Ne kadar çorba istediğini ona sor.
What? A little soup and celery is all I get? I'm not a Zen monk. I can't survive on an austerity diet like this.
Ne? Biraz çorba ve kereviz, yiyeceğim bütün şey bu mu? Ben bir Zen rahip değilim.Ben böyle bir kemer sıkma diyetiyle yaşayamam.
I cooked chick pea soup
Nohut çorbası pişirdim.
He is smelling the soup.
O çorbayı kokluyor.
Does that price include soup and salad?
O fiyata çorba ve salata dahil mi?
That's good soup.
O iyi çorba.
He complained that the soup was too hot.
O, çorbanın çok sıcak olmasından dert yandı.
She cooked vegetable soup for us.
O, bizim için sebze çorbası yaptı.
He had a second helping of soup.
O, ikinci bir porsiyon çorba daha içti.
We ate potato soup.
Patates çorbası içtik.
Rice is good with miso soup.
Pirinç miso çorbası ile iyi gider.
I enjoy eating hot soup.
Sıcak çorba yemeyi severim.
Eat your soup while it is hot.
Sıcakken çorbanı ye.
Eat your soup before it gets cold.
Soğumadan önce çorbanı ye.
Is it true that chicken soup will cure a cold?
Tavuk çorbasının soğuk algınlığını tedavi edeceği doğru mu?
The soup in the pot tasted very salty.
Tenceredeki çorba çok tuzluydu.
Tom said the soup was too hot.
Tom çorbanın çok fazla sıcak olduğunu söyledi.
Tom complained that the soup was not hot enough.
Tom çorbanın yeterince sıcak olmadığını şikayet etti.
Tom poured the soup into a large tin cup.
Tom çorbayı büyük bir teneke kaseye döktü.
Tom stirred the soup.
Tom çorbayı karıştırdı.
This morning Tom had vegetable soup.
Tom bu sabah sebze çorbası yedi.
Tom ate vegetable soup this morning.
Tom bu sabah sebze çorbası yedi.
Tom made enough soup to serve twenty people.
Tom yirmi kişiye servis etmek için yeterli çorba yaptı.
Tom had lamb chops, potatoes and mushroom soup for dinner.
Tom'un akşam yemeği için kuzu pirzola, patates ve mantar çorbası vardı.
One of Tom's favorite meals is a grilled cheese sandwich with tomato soup.
Tom'un sevdiği yemeklerden biri domates çorbası ile ızgarada pişirilmiş peynirli sandviç.
Beat the egg before putting it in the soup.
Yemeğe koymadan önce yumurtayı çırp.
"I am in the soup," reported the fly through its walkie-talkie.
"What was for lunch?" "Mary's delicious pumpkin soup. The pot was empty in no time at all."
