Share your lunch with your brother.
Öğle yemeğini erkek kardeşinle paylaş.
For the time being, I must share this room with my friend.
Şimdilik, bu odayı arkadaşım ile paylaşmak zorundayım.
I was given a minor share of my father's wealth.
Bana babamın servetinden küçük bir pay verildi.
I share your idea.
Ben senin fikrini paylaşıyorum.
I share an apartment with my brother.
Bir daireyi erkek kardeşimle paylaşıyorum.
I share an apartment with Tom.
Bir daireyi Tom'la paylaşıyorum.
Eleanor though the daughter of a king and brought up in the greatest luxury determined to share misfortune with her husband.
Bir kralın kızı olarak düşünülen ve büyük lüks içinde yetiştirilen Eleanor kocasıyla bu tersliği paylaşmaya karar verdi.
Do you share a room?
Bir odayı paylaşır mısın?
I have to share an office with Tom.
Bir ofisi Tom'la paylaşmalıyım.
We share a dream.
Bir rüyayı paylaşıyoruz.
He had to share the hotel room with a stranger.
Bir yabancı ile otel odasını paylaşmak zorunda kaldı.
These days, "the lion's share" usually means "the biggest share"; but not so long ago, it meant "all of it."
Bu günlerde, "aslan payı" genellikle "en büyük pay" anlamına gelmektedir; fakat çok geçmeden önce "onun hepsi" anlamına geliyordu.
Those two boys share the same dormitory room.
Bu iki çocuk aynı yatakhane odasını paylaşır.
May I share this table with you?
Bu masayı sizinle paylaşabilir miyim?
Don't share this with anyone.
Bunu biriyle paylaşma.
Halloween was brought to North America by immigrants from Europe who would celebrate the harvest around a bonfire, share ghost stories, sing, and tell fortunes.
Cadılar Bayramı Kuzey Amerika'ya, bir şenlik ateşi etrafında hasadı kutlayan, birbirlerine hayalet hikayeleri anlatan, şarkı söyleyen ve fal bakan Avrupalı göçmenler tarafından getirilmiştir.
I got together with her mainly because we seemed to share the same feelings about things.
Daha çok şeyler hakkında aynı hisleri paylaşıyor gibi göründüğümüzden onunla anlaşmaya vardım.
People who want to share their religious views with you almost never want you to share yours with them.
Dinsel görüşlerini sizinle paylaşmak isteyen insanlar, sizin dinsel görüşünüzü onlarla paylaşmanızı neredeyse hiç istemezler.
You need to share with your brother, Mary!
Erkek kardeşinle paylaşmalısın, Mary.
We agreed to share the housework.
Ev işini paylaşmayı kabul ettik.
More and more married couples share household chores.
Gittikçe artan sayıda evli çift ev işlerini paylaşıyor.
Why should I share the treasure with you?
Hazineyi neden seninle paylaşmalıyım.
I share a bedroom with my sister.
Kız kardeşimle bir yatak odasını paylaşıyorum.
Women share everything.
Kadınlar her şeyi paylaşırlar.
He claimed his share of the profits.
Kar payını talep etti.
Let's agree to share in the profits.
Karı paylaşmada anlaşalım.
Let me pay my share.
Kendi hissemi ödeyeyim.
It's about time you did your share of work.
Kendi payına düşeni yapma vakti geldi.
We have a 20% share of the market.
Marketin %20 lik bir hissesine sahibiz.
Mary doesn't want to share her toys with her friends.
Mary oyuncaklarını arkadaşlarıyla paylaşmak istemiyor.
Why don't we share a room?
Neden bir odayı paylaşmıyoruz?
Why don't you share your cookies with Jim?
Niçin kurabiyeleri Jim'le paylaşmıyorsun?
He and I share a room.
O ve ben bir odayı paylaşıyoruz.
He did not hesitate in taking his share of the money.
O, paranın kendi payına düşenini almakta tereddüt etmedi
He deserves his share.
O, payını hak ediyor.
I don't want to share my room with Tom.
Odamı Tom'la paylaşmak istemiyorum.
I share the room with my sister.
Odayı kız kardeşimle paylaşıyorum.
Do you want to share it?
Onu paylaşmak istiyor musun?
He had his share of luck.
Onun şans payı vardı.
I share his opinion.
Onun fikrini paylaşıyorum.
It is just that we should pay his share.
Onun payını ödememiz adildir.
Let's share the money.
Parayı paylaşalım.
You have to share the cake equally.
Pastayı eşit olarak paylaşmak zorundasın.
If you are not satisfied with your share, I'll make it a bit more attractive.
Payınızdan memnun değilseniz, onu biraz daha cazip yaparım.
Can I share?
Paylaşabilir miyim?
I can share.
Paylaşabilirim.
We'll share.
Paylaşacağız.
I have some good news to share.
Paylaşacak bazı iyi haberlerim var.
I'd like to share my secret with you.
Sırrımı seninle paylaşmak isterim.
I was just wondering if you have any experiences you would like to share with us.
Sadece bizimle paylaşacak deneyiminiz olup olmadığını merak ediyordum.
As close friends, we must share our troubles.
Samimi arkadaşlar olarak, sorunlarımızı tartışmalıyız.
Would you like to share my dessert with me?
Tatlımı benimle paylaşmak ister misin?
Tom got down on one knee and told Mary that he loved her and wanted to share his life with her.
Tom dizüstü çöktü ve Mary'ye onu sevdiğini ve hayatını onunla paylaşmak istediğini söyledi.
Tom wouldn't share his secret recipe with me.
Tom gizli yemek tarifini benimle paylaşmazdı.
Tom doesn't share Mary's enthusiasm.
Tom Mary'nin çoşkusunu anlamıyor.
Tom will share.
Tom paylaşacak.
Tom doesn't share your enthusiasm.
Tom senin coşkunu paylaşmaz.
Tom and I don't share the same values.
Tom ve ben aynı değerleri paylaşmayız.
Tom and Mary share the responsibility for it.
Tom ve Mary onun sorumluluğunu paylaşıyor.
Tom doesn't share his food.
Tom yemeğini paylaşmaz.
I don't share my problems with Tom.
Tom'la sorunlarımı paylaşmam.
Tom had a share in the profits.
Tom'un kar payı vardı.
Trang asked if she could share my bed.
Trang onun yatağımı paylaşıp paylaşamayacağını sordu.
All the trainees share the burden of toil.
Aren't you going to share it?
As a social being, he seeks to gain the recognition and affection of his fellow human beings, to share in their pleasures, to comfort them in their sorrows, and to improve their conditions of life.
As you have a kind heart, and have been willing to share everything with me, I will send a blessing upon you.
Between them, the two largest companies account for a share large than 50% of the market.
Can I share something important with you?
Can you share food with others in the face of famine?
Canada and Mexico both share a border with the USA.
Children should be taught to share.
Christmas is supposed to be a happy time to share with the family. For some people, however, who are alienated from their family, or who have no family, it can be a very unhappy time.
Could you share your honest opinion on this issue?
Davis wanted to share his concept and proselytize his ideas.
Debussy's Prelude to the Afternoon of a Fawn and the poem which it is based on share a dreamy, ethereal, but nonetheless passionate feel.
Did you have to share a bedroom with your brothers or sisters?
Do you share your emotions with other people?
Does Germany share a border with Switzerland?
Don't expect everyone to share that opinion?
Each person's share of the expenses for the party is 4000 yen.
Employees were allowed to share in reading customer compliments.
English and German share a common ancestor.
Enjoy it and share it!
Everyone has the right freely to participate in the cultural life of the community, to enjoy the arts and to share in scientific advancement and its benefits.
For some companies their treatment of their employees or clients at any given time could affect their share prices and so inevitably have a great influence on the companyâ??s success or failure.
Groups are a good mean to share an interest with a small community or the whole world.
Have you finished your share of the work?
He asked the men, "Would you share a room?" "Certainly, we will," answered the three men.
He gave up his share of the inheritance in favour of his sister.
He had a share in completing the job.
He had to share a bedroom with his brother.
