In 1979, Mother Teresa won the Nobel Peace Prize.
1979'da Rahibe Teresa Nobel Barış Ödülü'nü kazandı.
The teacher gave John a prize.
Öğretmen John'a bir ödül verdi.
He did everything he could to get the prize.
Ödül almak için elinden gelen her şeyi yaptı.
The prize won't be given to her.
Ödül ona verilmeyecek.
The prize money enabled me to go on a world cruise.
Ödül parası dünya gezisine gitmeme olanak sağladı.
He deposited the prize money in the bank.
Ödül parasını bankaya yatırdı.
He boasted of having won the prize.
Ödülü aldığı için övündü.
You deserve the prize.
Ödülü hak ediyorsun.
He is proud of having won the prize.
Ödülü kazanmış olmaktan gurur duyuyor.
I wanted to win the prize, but failed.
Ödülü kazanmak istedim ama başaramadım.
It is amazing that you won the prize.
Ödülü kazanman şaşırtıcı.
I'm surprised that you won the prize.
Ödülü kazanmana şaşırdım.
I know who got the prize.
Ödülü kimin aldığını biliyorum.
What's my prize?
Ödülüm ne?
Luckily, I won first prize.
Allahtan, birincilik ödülünü kazandı.
Each of the three boys won a prize.
Üç çocuktan her biri bir ödül aldı.
Each of the three girls got a prize.
Üç kızdan her biri bir ödül aldı.
A prize was given in honor of the great scientist.
Büyük bilimci onuruna bir ödül verildi.
My father ran in the cooking contest and won the first prize.
Babam bir aşçılık yarışmasına katıldı ve birincilik ödülünü kazandı.
The ingenious boy won a prize for his invention.
Becerikli genç buluşu için bir ödül kazandı.
As was expected, he won the prize.
Beklenildiği gibi, ödülü kazandı.
To my great delight, he won the first prize.
Benim için büyük sevinç, o birincilik ödülünü kazandı.
To our surprise, he won the grand prize.
Benim için sürpriz oldu, o büyük ödülü kazandı.
To my surprise, he won the prize.
Benim için sürpriz oldu, o, ödülü kazandı.
I have made a prize mistake.
Bir ödül hatası yaptım.
I competed with him for the first prize.
Birincilik ödülü için onunla yarıştım.
I was able to win the first prize.
Birincilik ödülünü kazanabildim.
It looks like he might win first prize.
Birincilik ödülünü kazanabilir gibi görünüyor.
I never dreamed that I would win first prize.
Birincilik ödülünü kazanacağımı hiçbir zaman hayal etmedim.
It was Janet that won first prize.
Birincilik ödülünü kazanan Janet'ti.
I've won first prize!
Birincilik ödülünü kazandım.
Either you or I will get the first prize.
Birincilik ödülünü ya sen ya da ben alacağım.
Emily won first prize in the speech contest.
Emily konuşma yarışmasında birincilik ödülünü kazandı.
Both of the children won a prize.
Her iki çocuk da bir ödül kazandı.
I have never won any kind of prize.
Herhangi bir tür ödül asla kazanmadım.
My sister, a university student, won first prize in the speech contest.
Kız kardeşim, bir üniversite öğrencisi, konuşma yarışmasında birincilik ödülü kazandı.
Kaoru, yours is the best reaction so far - you win the grand prize.
Kaoru, şimdiye kadar en iyi tepki sizinki - büyük ödülü kazanırsınız.
I didn't win, but at least I got a consolation prize.
Kazanamadım ama en azından bir teselli ödülü aldım.
She won first prize in the speech contest.
Konuşma yarışmasında birincilik ödülünü kazandı.
Nancy was surprised that Bob won the first prize in the contest.
Nancy Bob'un yarışmada birincilik ödülünü kazanmasına şaşırdı.
After winning the Nobel prize, she remained as modest as ever.
Nobel ödülünü kazandıktan sonra her zamanki kadar mütevazi kaldı.
It's my dream to win a Nobel Prize.
Nobel Ödülünü kazanmak benim hayalim.
He deserves the prize.
O ödülü hak ediyor.
He won first prize at the spelling contest.
O yazım yarışmasında birincilik ödülü kazandı.
She is apt to win the prize.
O, ödül kazanmaya eğilimlidir.
He was awarded a special prize.
O, özel bir ödülle ödüllendirildi.
He won the third prize.
O, üçüncülük ödülünü kazandı.
He got the first prize.
O, birincilik ödülü aldı.
He will win the first prize.
O, birincilik ödülü kazanacak.
She boasted of having won the first prize.
O, birincilik ödülünü kazanmakla övündü.
It's far from winning the first prize.
O, birincilik ödülünü kazanmaktan uzak.
He was after the first prize.
O, birincilik ödülünün peşindeydi.
He won the prize last week.
O, geçen hafta ödül kazandı.
He won the first prize at the chess tournament.
O, satranç turnuvasında birincilik ödülü aldı.
He carried off the first prize at the chess tournament.
O, satranç turnuvasında birincilik ödülünü aldı.
He got a prize for winning the competition.
O, yarışmayı kazandığı için bir ödül aldı.
The headmaster will present the winners their prize.
Okul müdürü kazananlara ödüllerini sunacak.
The school awarded Mary a prize.
Okul Mary'yi bir ödülle ödüllendirdi.
Ten teams competed for the prize.
On takım ödül için yarıştı.
They competed with each other for the prize.
Onlar ödül için birbiriyle yarıştılar.
They are contending for the prize.
Onlar ödül için yarışıyorlar.
Each of them was given a prize.
Onların her birine bir ödül verildi.
She stands a good chance of winning the prize.
Onun ödülü kazanma şansı var.
It is true that he won first prize.
Onun birincilik ödülünü kazandığı doğrudur.
The prize money allowed him to buy a guitar.
Para ödülü, ona bir gitar satın aldırdı.
Mother Teresa was given the Nobel prize.
Rahibe Teresa'ya Nobel ödülü verildi.
Needless to say, he could not get the prize.
Söylemek gereksiz, ödülü alamaz.
Tom deserves the prize.
Tom ödülü hak ediyor.
Tom didn't win the prize.
Tom ödülü kazanmadı.
Tom got first prize, didn't he?
Tom birincilik ödülünü aldı, değil mi?
Tom dreamed that he had won the contest, but that his prize had been stolen.
Tom yarışmayı kazandığını hayal etti fakat onun ödülü çalındı.
Tom won a prize in the spelling competition.
Tom yazım yarışmasında bir ödül kazandı.
Tom's hope was to win first prize.
Tom'un umudu birincilik ödülünü kazanmaktı.
He got the first prize in the contest.
Yarışmada birincilik ödülü aldı.
She took first prize in the race.
Yarışta birincilik ödülünü aldı.
You won a prize in the spelling competition, didn't you?
Yazma yarışmasında bir ödül kazandın, değil mi?
"What was your impression when told that you had won the Nobel prize for literature?" "Sincerely, I'd been waiting for that announcement for thirty years."
All of them will get a prize.
As a matter of fact, I won the trip to Hawaii as a prize.
As a secretary she is a prize.
As was expected, he succeeded in winning the prize.
Did you read the book that won the prize?
Do I get a prize?
Do you know whether they've sold the prize Turkey that was hanging up there? Not the little prize Turkey: the big one?
Dr. Yukawa, the Nobel prize winner, died in 1981.
Each of the three boys got a prize.
Eugene will get the Ig Noble prize for his contribution to literature.
Father won first prize in the photo contest and was in high spirits.
Have you ever won a prize?
He boasted of having won the first prize.
He did everything in order that he could get the prize.
He did his best; otherwise he would not have won the first prize.
He didn't win the prize, but he came close to it.