point ile ilgili cümleler

I see your point, Tom.
Amacını anlıyorum, Tom.

We've got to stick to the point.
Ana fikre sadık kalmalıyız.

I get the point.
Anlıyorum.

I wonder if there is any point in translating proverbs into English.
Atasözlerini İngilizceye çevirmede bir amacın olup olmadığını merak ediyorum.

There's nothing we can do to save Tom at this point. All we can do is pray.
Şu anda, Tom'u kurtarmak için yapabileceğimiz hiçbir şey yok. Elimizden gelen şey dua etmektir.

It's not polite to point at others.
Başkalarını göstermek kabalıktır.

It is rude to point at others.
Başkalarını işaret etmek kabalıktır.

We'd all be interested in your point of view.
Bakış açına hepimiz ilgi duyardık.

I can understand your point of view.
Bakış açınızı anlayabiliyorum.

From my point of view, Australia is one of the best countries in the world.
Bana göre, Avustralya, dünyanın en iyi ülkelerden biridir.

Some say he lost, others say he won, but that's not the point.
Bazıları onun kaybettiğini bazıları kazandığını söylüyor ama sorun bu değil.

There's no point in waiting.
Beklemenin bir faydası yok.

After a certain point, everything became a little more difficult.
Belli bir noktadan sonra her şey biraz daha zor oldu.

I want to emphasize this point in particular.
Ben özellikle bu konuyu vurgulamak istiyorum.

I can't go along with you on that point.
Ben bu konuda seninle aynı fikirde olamam.

I stressed the point.
Ben konuyu vurguladım.

I can't agree with you on that point.
Ben o hususta size katılamam.

I agreed with him on that point.
Ben o konuda onunla anlaştım.

I compromised with her on the point.
Ben o konuda onunla uzlaştım.

I differ from you on that point.
Ben o konuda seninle aynı fikirde değilim.

I can't necessarily agree with you on that point.
Ben o konuda zorunlu olarak seninle aynı fikirde olamam.

I think you're missing the point.
Bence asıl meseleyi gözden kaçırıyorsun.

I think we've made our point.
Bence ne demek istediğimizi anlattık.

Don't point your finger at me.
Beni işaret etme.

She made a point of visiting me.
Beni ziyaret etmeyi ilke edindi.

From my personal point of view, his opinion is right.
Benim kişisel bakış açıma göre onun fikri doğrudur.

You do have a point.
Bir amacın var.

There's no point in taking a camera.
Bir kamera almanın bir faydası yok.

May I add a point?
Bir konu ilave edebilir miyim?

I need a ball point pen.
Bir tükenmez kaleme ihtiyacım var.

Before we begin, I'd just like to point out to everyone that we have to be very careful not to break anything.
Biz başlamadan önce, bir şey kırmamak için çok dikkatli olmamız gerektiği konusunda herkesin dikkatini çekmek istiyorum.

We agree on this point.
Biz bu konuda hemfikiriz.

We are all one on that point.
Biz bu konuda hepimiz aynı fikirdeyiz.

That's my point.
Bu benim amacım.

This lake is deepest at this point.
Bu göl bu noktada en derin.

This is a valid point of view.
Bu geçerli bir bakış açısıdır.

That's a delicate point.
Bu hassas bir nokta.

I don't agree with you on this point.
Bu hususta seninle aynı fikirde değilim.

I had to compromise on this point.
Bu hususta uzlaşmaya varmak zorunda kaldım.

I see no point in continuing this conversation.
Bu konuşmaya devam etmenin amacı olmadığını anlıyorum.

I agree with you on this point.
Bu konuda seninle aynı fikirdeyim.

We can not agree with you on this point.
Bu konuda size katılamayız.

I can't agree with you on this point.
Bu konuda size katılmıyorum.

He put great emphasis on this point.
Bu konuya çok önem verdi.

I want to stress this point.
Bu konuyu vurgulamak istiyorum.

I'm not optimistic at this point.
Bu noktada iyimser değilim.

From this point, we'll go on foot.
Bu noktadan itibaren yürüyerek gideceğiz.

How did we reach this point?
Bu noktaya nasıl geldik?

This is an extremely important point.
Bu son derece önemli bir konu.

What's the point of doing this?
Bunu yapmanın faydası nedir?

His answer is to the point.
Cevabı çok isabetliydi.

The answer misses the point.
Cevap ana fikirden uzaktır.

Your remarks are off the point.
Düşünceleriniz konudan uzak.

I make a point of being punctual.
Dakik olmaya dikkat ederim.

Other people are always off the point.
Diğer insanlar her zaman konudan uzaklar.

Don't point at others.
Diğerlerini işaret etme.

I asked him point-blank.
Doğrudan ona sordum.

If anyone was to ask what the point of the story is, I really don't know.
Eğer biri bu kitabın konusu ne diye sorarsa, gerçekten bilmiyorum.

There's no point arguing with men. They are always wrong.
Erkeklerle tartışmanın anlamı yok. Hep hatalılar.

The book's weak-point is that it lacks credibility when a married writer recommends remaining unmarried.
Evli bir yazar bekar kalmayı tavsiye ettiği zaman kitabın zayıf noktası güvenirlikten yoksun olmasıdır.

Flash photography is not permitted beyond this point.
Flaşlı fotoğraf çekmek bu noktadan itibaren yasak.

The lake is deep at this point.
Göl bu noktada derindir.

The lake is deepest at this point.
Göl bu noktada en derindir.

I'm not interested in having a boyfriend at this point.
Gelinen bu noktada bir erkek arkadaşa sahip olmakla ilgilenmiyorum.

You have a point there.
Haklısınız.

There is no point in pretending to be sick.
Hastaymış gibi yapmanın anlamı yok.

There is no point in trying to introduce Japanese literature to him.
Japon edebiyatını ona tanıtmaya çalışmanın bir faydası yok.

Jim makes a point of jogging three miles every day.
Jim günde üç mil koşmaya özen gösterir.

The point is whether I accept or refuse.
Konu kabül mü yoksa red mi edeceğimdir.

That's the point.
Konu odur.

The point is they are too young.
Konu onların çok genç olmalarıdır.

The point is that they are hungry.
Konu onların aç olmasıdır.

I couldn't get the point of his speech.
Konuşmasının konusunu anlayamadım.

You are off the point.
Konunun dışına çıktın.

He seems to have missed the point.
Konuyu anlamamış gibi görünüyor.

Please point out my mistake.
Lütfen benim hatamı belirt.

Instead of beating around the bush, Jones got straight to the point.
Lafı dolandırmak yerine, Jones doğrudan konuya girdi.

Stop beating around the bush and get to the point.
Lafı uzatma ve sadede gel.

I'm afraid I differ with you on this point.
Maalesef bu konuda seninle aynı fikirde değilim.

Logic is obviously your strong point.
Mantık açıkça senin güçlü noktandır.

Mathematics is her weak point.
Matematik onun zayıf noktasıdır.

That was the point.
Mesele oydu.

I see your point.
Ne demek istediğinizi anlıyorum.

What's the point?
Ne faydası var?

The river is widest at this point.
Nehir bu noktada en geniştir.

The river was shallow at that point.
Nehir o noktada sığdı.

Under normal conditions, the boiling point of water is 100 degrees Celsius.
Normal şartlar altında, suyun kaynama sıcaklığı 100 santigrat derece.

He'll be out at lunch now, so there's no point phoning straight away.
O şimdi öğle yemeğinde dışarıda olacak, bu yüzden hemen aramamız bir işe yaramaz.

She's got a point.
O haklı.