Swiss chocolate really melts in your mouth.
İsviçre çikolatası ağzınızda gerçekten erir.
My mouth is dry.
Ağzım kuru.
My mouth is numb.
Ağzım uyuşuk.
Don't speak with your mouth full.
Ağzın doluyken konuşma.
Don't talk with your mouth full.
Ağzın doluyken konuşma.
It's rude to speak with your mouth full.
Ağzın doluyken konuşmak kabalıktır.
It's bad manners to speak with your mouth full.
Ağzın doluyken konuşmak terbiyesizliktir.
You must not talk with your mouth full.
Ağzın doluyken konuşmamalısın.
Watch your mouth.
Ağzına dikkat et.
Open your mouth and close your eyes.
Ağzını aç ve gözlerini kapat.
Open your mouth!
Ağzını aç!
Don't open your mouth.
Ağzını açma.
Open your mouth one more time and I will beat you up!
Ağzını bir kez daha açarsan seni pataklayacağım!
Keep your mouth shut.
Ağzını kapalı tut.
You should keep your mouth shut.
Ağzını kapalı tutmalısın.
You should've kept your mouth shut.
Ağzını kapalı tutmalıydın.
Close your mouth.
Ağzını kapat.
She simply cannot keep her mouth shut, not even for a second.
Ağzını kesinlikle kapalı tutamaz, bir saniye bile.
He opened his mouth wide.
Ağzını kocaman açtı.
Open your mouth.
Ağzınızı açın.
Open your mouth wide.
Ağzınızı geniş açın.
He was sitting there with a pipe in his mouth.
Ağzında bir pipoyla orada oturuyordu.
What's that in your mouth?
Ağzındaki ne?
I don't know how he can speak without taking the cigarette out of his mouth.
Ağzından sigarayı çıkarmadan nasıl konuşabildiğini bilmiyorum.
Cover your mouth when you cough, sneeze, or yawn.
Öksürürken, hapşırırken veya esnerken ağzınızı kapatın.
Don't look a gift horse in the mouth.
Üzümünü ye bağını sorma.
I never should've opened my mouth.
Asla ağzımı açmamalıydım.
The lion opened its huge mouth and roared.
Aslan kocaman ağzını açtı ve kükredi.
That child stared at me, his mouth agape.
Şu çocuk, ağzı açık olarak, bana baktı.
The baby opened his mouth.
Bebek ağzını açtı.
I need to rinse my mouth.
Benim ağzımı çalkalamam gerekiyor.
He closed his mouth for a moment.
Bir an ağzını kapattı.
You shouldn't speak with your mouth full.
Dolu ağzınla konuşmamalısın.
Donna was born with a silver spoon in her mouth.
Donna varlıklı bir ailede doğdu.
If you have gum in your mouth, spit it out.
Eğer ağzında sakız varsa çıkar.
He put his hand to his mouth and coughed.
Elini ağzına koydu ve öksürdü.
When I was young, I was living from hand to mouth.
Gençken zar zor geçinirdim.
You must swallow pills, not chew them in your mouth.
Hapları yutmalısın, onları ağzında çiğnememelisin.
I'm sick of this hand-to-mouth existence.
Kıt kanaat yaşamaktan usandım.
The dog had a piece of meat in its mouth.
Köpeğin ağzında bir parça et vardı.
Don't curse or I'll wash your mouth out with soap.
Küfretme yoksa ağzını sabunla yıkarım.
Shut your mouth.
Kapa çeneni.
From personal experience, I know that any encounter with him will leave a bad taste in your mouth.
Kişisel deneyimlerimden, onunla tartışmanın ağzında kötü bir tat bırakacağını biliyorum.
He opened his mouth as if to speak, but didn't say anything.
Konuşacakmış gibi ağzını açtı ama hiçbir şey söylemedi.
Please rinse out your mouth.
Lütfen ağzını çalkala.
You shouldn't speak with your mouth full at table.
Masada dolu ağızla konuşmamalısın.
The gorgeous cake made my mouth water.
Muhteşem kek ağzımı sulandırdı.
Why is your mouth so big?
Niçin ağzınız o kadar büyük?
Shut your big mouth.
O çeneni kapa!
That experience left a bad taste in my mouth.
O deneyim ağzımda kötü bir tat bıraktı.
He's living from hand to mouth.
O kıt kanaat geçiniyor.
The refugees in that camp have been living from hand to mouth for a month.
O kamptaki mülteciler bir aydır kıt kanaat geçinmektedirler.
He stood with his finger in his mouth.
O parmağı ağzında durdu.
He lives from hand to mouth.
O, kıt kanaat geçiniyor.
He didn't open his mouth to protest.
O, protesto etmek için ağzını açmadı.
They live from hand to mouth.
Onlar güçlükle geçiniyorlar.
He has a big mouth.
Onun büyük bir ağzı var.
When the police entered the basement, they found Tom tied to a chair with duct tape over his mouth.
Polisler bodruma girdiğinde Tom'u ağzında bir koli bandıyla bir sandalyeye bağlı buldular.
Watch your mouth!
Sözlerine dikkat et.
I just kept my mouth shut.
Sadece ağzımı kapalı tuttum.
I only have one mouth, but I have two ears.
Sadece tek ağzım ama iki kulağım var.
Tom snored loudly with his mouth open.
Tom ağzı açık yüksek sesle horluyordu.
Tom put a piece candy into his mouth.
Tom ağzına bir parça şeker koydu.
Tom opened his mouth.
Tom ağzını açtı.
Tom rinsed his mouth.
Tom ağzını duruladı.
Tom should have kept his mouth shut.
Tom ağzını kapalı tutmalıydı.
Tom kept his mouth shut and didn't tell anyone what had happened.
Tom ağzını kapalı tuttu ve ne olduğunu kimseye söylemedi.
Tom kept his mouth shut.
Tom ağzını kapalı tuttu.
Tom sometimes chews with his mouth open.
Tom bazen ağzı açık çiğner.
Tom opened his mouth to say something, but Mary interrupted him.
Tom bir şey söylemek için ağzını açtı ama Mary sözünü kesti.
Tom took a piece of candy, unwrapped it and put it in his mouth.
Tom bir parça şeker aldı, açtı ve onu ağzına koydu.
Tom poured out a couple of pills from the medicine bottle and popped them into his mouth.
Tom birkaç ilacı ilaç şişesinden döktü ve onları ağzına attı.
Tom leaned in and gave Mary a passionate kiss on the mouth.
Tom eğildi ve Mary'yi dudaklarından tutkulu bir şekilde öptü.
Tom put the pill in his mouth and drank some water.
Tom hapı ağzına koydu ve biraz su içti.
Tom covered his mouth when he sneezed.
Tom hapşırdığı zaman ağzını örttü.
Tom took the hook out of the fish's mouth.
Tom kancayı balığın ağzından çıkardı.
Tom walked up to Mary and gave her a passionate kiss on the mouth.
Tom Mary'ye geldi ve onu dudaklarından tutkuyla öptü.
Tom gave Mary a kiss on the mouth.
Tom Mary'yi dudağından öptü.
Tom took a pill from the prescription bottle and put it in his mouth.
Tom reçete şişesinden bir hap aldı ve onu ağzına koydu.
Tom put the thermometer in his mouth.
Tom termometreyi ağzına koydu.
Tom lives from hand to mouth.
Tom yoksulluk içinde yaşıyor.
Tom's mouth was taped shut with duct tape.
Tom'un ağzı bir koli bandıyla bantlanarak kapatılmıştı.
Tom has a big mouth.
Tom'un büyük bir ağzı vardır.
The only thing you have to do is shut your mouth.
Yapman gereken tek şey çeneni kapatmaktır.
"I know it is sudden, but this is your client, King Harkinian of Hyrule." "So this is the King I'm defending. I've never defended royalty before..!" "LOL I LEARNED TO TEXT WITH MY MOUTH. WHAT DO YOU THINK?" "I KNOW it isn't funny." "...Spoilsport."
"Open your mouth" said the dentist.
"What's up with his voice?" "Look down." "HELLO." "I see. He texts with his mouth." "A crude description, but accurate."
"Your Majesty!" "Oh, the gayness!" "YOUR MAJESTY!" "What?" "Mind your mouth!"
'Have you been time travelling?' 'Yes,' said the Time Traveller, with his mouth full, nodding his head.
A closed mouth catches no flies.
A fly does not fly into a shut mouth.
A fork is an instrument used chiefly for the purpose of putting dead animals into the mouth.
A lot of children live from hand to mouth in this country.
