When writing English, she rarely makes a mistake.
İngilizce yazarken, nadiren hata yapar.
He makes it a rule not to eat too much.
Çok fazla yemek yememeyi prensip edinir.
Too long a holiday makes one reluctant to start work again.
Çok uzun bir tatil birini tekrar işe başlamak için isteksiz yapar.
The profane language used on network television makes many parents with young children not want to subscribe to cable.
Ağ televizyonda kullanılan saygısız dil küçük çocuklu ebeveynlerin kabloluya abone olmayı istememelerine sebep oluyor.
Love makes the world go round.
Aşk Dünyayı döndürür.
A teacher should never laugh at a student who makes a mistake.
Öğretmen hata yapan bir öğrenciye asla gülmemeli.
Haste makes waste.
Acele işe şeytan karışır.
She makes sure that her family eats a balanced diet.
Ailesinin dengeli bir diyet yaptığından emin.
Our company makes use of the Internet.
Şirketimiz internetten faydalanmaktadır.
Practice makes perfect.
Alıştırma mükemmel yapar.
God makes you healthy, and the doctor gets the money.
Allah seni sağlıklı yapar ve doktor paranı alır.
Mom, that hairstyle makes you look old.
Anne, o saç sitili seni yaşlı gösteriyor.
My mother makes the best cakes in the world.
Annem dünyadaki en iyi kekleri yapar.
My mother makes a cake.
Annem kek yapar.
My mother makes cakes.
Annem kek yapar.
That makes me angry.
Şu beni kızdırıyor.
The recent frequency of earthquakes makes us nervous.
Şu sıralardaki deprem sıklığı bizi endişelendiriyor.
It makes my head swim to hear you say that.
Öyle söylediğini duymak başımı döndürüyor.
What makes you laugh like that?
Böyle gülmene sebep olan şey nedir?
Great art makes people feel something.
Büyük sanat insana bir şey hissettirir.
He makes it a rule never to speak ill of others.
Başkaları hakkında kötü konuşmamayı kendisine prensip olarak benimsemektedir.
My father makes it a rule to take a walk every morning.
Babam her sabah yürümeyi bir kural haline getirdi
My father makes good use of his time.
Babam zamanını en iyi şekilde kullanır.
Tell me what makes you so depressed.
Bana seni öyle depresif yapan şeyi söyle.
He sometimes makes dinner for us.
Bazen bizim için akşam yemeği yapar.
I'm just a boy who makes mistakes.
Ben sadece hata yapan bir çocuğum.
I'm just a boy who makes mistakes.
Ben sadece hatalar yapan bir çocuğum.
It makes me sad.
Beni üzüyor.
He makes me laugh.
Beni güldürür.
I know what makes me happy.
Beni neyin mutlu ettiğini biliyorum.
It makes no difference to me.
Benim için fark etmez.
He who wants to travel the path of wisdom must not fear failure, for no matter how much progress he makes, his goal remains unattainably far off.
Bilgelik yolunda yürümek isteyen hatadan korkmamalı, zira ne kadar çok gelişme yaparsa yapsın hiç önemi yok, onun amacı elde edilemeyecek kadar uzak kalır.
A teacher should never make fun of a pupil who makes a mistake.
Bir öğretmen hata yapan bir öğrenci ile asla alay etmemelidir.
If he makes one more mistake, he'll be fired.
Bir hata daha yaparsa, kovulur.
He makes a living as a salesman.
Bir satıcı olarak geçimini sağlıyor.
The mere thought of a snake makes me shiver.
Bir yılanı sadece düşünmek beni titretiyor.
What doesn't kill us makes us stronger.
Bizi öldürmeyen şey bizi daha güçlü yapar.
What makes us special?
Bizi özel yapan ne?
Blackie makes a lot of noise while he eats.
Blackie yemek yerken çok ses çıkarıyor.
This song makes me happy.
Bu şarkı beni mutlu ediyor.
This song makes me cry every time I listen to it.
Bu şarkı onu her dinleyişimde beni ağlatır.
Listening to this song makes me want to dance.
Bu şarkıyı dinlemek bana dans etmeyi istetiyor.
Listening to this song makes me cry.
Bu şarkıyı dinlemek beni ağlatıyor.
That makes a big difference, doesn't it?
Bu büyük bir fark yapar, değil mi?
This big book makes my brain hurt.
Bu büyük kitap beynime zarar veriyor.
This makes me so sad.
Bu beni çok üzüyor.
This makes my blood boil.
Bu beni çok kızdırır.
This makes me very angry.
Bu beni çok kızdırır.
This makes me so mad.
Bu beni çok kızdırıyor.
It makes me so angry.
Bu beni çok kızdırıyor.
It makes me feel better.
Bu beni daha iyi hissettirdi.
That makes me really sad.
Bu beni gerçekten üzüyor.
This makes me curious.
Bu beni meraklandırıyor.
That makes a difference, doesn't it?
Bu bir fark yapar, değil mi?
This makes her angry.
Bu durum onu sinirlendirir.
This vacuum cleaner makes a lot of noise.
Bu elektrikli süpürge çok gürültü yapıyor.
This makes absolutely no sense.
Bu kesinlikle hiçbir anlam ifade etmiyor.
It makes no fucking sense.
Bu lanet olası hiç mantıklı değil.
This machine makes 100 copies a minute.
Bu makine dakikada 100 kopya yapar.
This makes no sense.
Bu mantıklı değil.
This makes sense.
Bu mantıklı olur.
It makes sense.
Bu mantıklı.
That makes perfect sense to me.
Bu oldukça mantıklı geliyor.
It makes him a laughingstock.
Bu onu bir maskara yapıyor.
That makes it easier.
Bu onu kolaylaştırır.
This makes it official.
Bu onu resmi yapar.
That makes it harder.
Bu onu zorlaştırır.
It makes you look younger.
Bu seni daha genç gösteriyor.
It makes you look older.
Bu seni daha yaşlı gösteriyor.
That makes you happy, doesn't it?
Bu seni mutlu ediyor, değil mi?
Doing that sort of thing makes you look stupid.
Bu tür bir şey yapmak aptal görünmesini sağlar.
This high humidity makes me feel tired.
Bu yüksek nem beni yorgun hissettiriyor.
That's what makes me happy.
Bu, beni mutlu eden şey.
What makes this so different?
Bunu çok farklı yapan ne?
What makes this one special?
Bunu özel yapan ne?
Thinking about it still makes me angry.
Bunu düşünmek beni hâlâ kızdırıyor.
What makes people do that?
Bunu insanlara ne yaptırır?
What makes you think Tom did this?
Bunu Tom'un yaptığını sana ne düşündürüyor?
What makes you think that isn't true?
Bunun doğru olmadığını sana düşündüren nedir?
Do you think it makes a difference?
Bunun fark yarattığını düşünüyor musun?
Do you have any idea how stupid this makes you look?
Bunun seni ne kadar aptal gösterdiği hakkında bir fikrin var mı?
Do you have any idea how stupid this makes you look?
Bunun seni ne kadar aptal gösterdiğine dair herhangi bir fikrin var mı?
I'm glad it makes you happy.
Bunun sizi memnun ettiğine memnun oldum.
He seems like a softy on the surface, but at the core he's got an iron will that makes him an extremely tough negotiator.
Dış görünüşte bir sümsük gibi görünüyor. Fakat özünde onu zorlu bir delege yapan sağlam bir iradesi var.
A careless man often makes mistakes.
Dikkatsiz bir insan sık sık hatalar yapar.
Exercise makes your body strong.
Egzersiz vücudunu kuvvetli yapar.
Early to bed, early to rise makes a man healthy, wealthy and wise.
Erken yatmak, erken kalkmak bir insanı sağlıklı, zengin ve akıllı yapar.
Early to bed and early to rise, makes a man healthy, wealthy and wise.
Erkenden uyumak ve erken kalkmak bir adamı sağlıklı, zengin ve bilge yapar.
Might makes right.
Güçlü olan haklıdır.
Your smile always makes me happy.
Gülüşün beni hep mutlu ediyor.
Greed makes people do strange things.
Hırs insanlara tuhaf şeyler yaptırır.