Since the mid-20th century, the number of hutongs in Beijing has dropped dramatically as they are demolished to make way for new roads and buildings.
20. yüzyılın ortalarından beri Pekin'de su kuyusu sayısı önemli ölçüde düşmüş ve yeni yol ve binalar için bir yol yapmak için yıkılmışlardır.
You make mistakes if you do things in a hurry.
İşlerini aceleyle yaparsan hatalar yaparsın.
Everybody knows that two and two make four.
İki kere ikinin dört yaptığını herkes bilir.
I bought two milk boxes. We're going to make a cake.
İki kutu süt aldım. Kek yapacağız.
He tried to make both ends meet.
İki yakasını bir araya getirmeye çalışıyordu.
Two wrongs don't make a right.
İki yanlış bir doğru yapmaz.
I hope you'll make up your mind quickly.
İnşallah çabuk karar verirsin.
I was called upon to make a speech in English.
İngilizce bir konuşma yapmam rica edildi.
We make not a few mistakes when speaking in English.
İngilizce konuşurken birkaç hata yapmayız.
Don't be afraid to make mistakes when speaking English.
İngilizce konuşurken hatalar yapmaktan korkma.
I managed to make myself understood in English.
İngilizce olarak derdimi anlatabildim.
Man is the only animal that can make use of fire.
İnsan ateşten yararlanabilen tek hayvandır.
People sometimes make illogical decisions.
İnsanlar bazen mantıksız kararlar verirler.
Will people make fun of me?
İnsanlar benimle alay edecek mi?
What difference does it make if people are looking at us?
İnsanlar bize bakıyor olsa ne fark eder?
People make mistakes.
İnsanlar hata yapar.
It's annoying when people make out at work.
İnsanlar iş yerlerinde cinsel ilişkide bulunduğunda, bu can sıkıcıdır.
People are apt to make excuses.
İnsanlar mazerette bulunma eğilimindedir.
Do you think people will make fun of me?
İnsanların benimle alay edeceğini düşünüyor musun?
Don't make fun of people.
İnsanlarla alay etmeyin.
She thought of a good way to make money on the Internet.
İnternette para yapmanın iyi bir yolunu düşündü.
Many efforts have been make to develop market for imports.
İthalatlar için pazarlar geliştirmek için epeyce çaba sarfedilmektedir.
Good fences make good neighbors.
İyi çitler iyi komşular yapar.
You would make a good diplomat.
İyi bir diplomat olurdun.
You will make a good wife.
İyi bir eş yapacaksın.
A good businessman knows how to make money.
İyi bir iş adamı nasıl para kazanacağını bilir.
A good daughter will make a good wife.
İyi bir kız çocuğu, iyi bir eş yapacaktır.
I make a good living.
İyi geçiniyorum.
I can make a distinction between good and bad.
İyi ve kötü arasında ayrım yapabilirim.
Make sure that the lights are turned off before you leave.
Çıkmadan önce, ışıkların kapalı olduğundan emin olun.
What I can't make out is why you have changed your mind.
Çözemediğim şey fikrini neden değiştirdiğin.
It is important that we make an effort.
Çaba sarfetmemiz önemlidir.
Unless you make a decision quickly, the opportunity will be lost.
Çabucak karar vermezsen, fırsat kaybedilecek.
She can't make up her mind whether to get a job or to go on to college.
Çalışmak ya da üniversiteye gitmek arasında karar veremiyorum.
I make a living playing music.
Çalgı çalarak geçimimi sağlıyorum.
I'll make tea.
Çay yapacağım.
Make a good translation of the sentence that you are translating. Don't let translations into other languages influence you.
Çevirdiğiniz cümlenin iyi bir çevirisini yapın. Diğer dillere yapılan çevirilerin sizi etkilemesine izin vermeyin.
Many people make similar mistakes.
Çoğu insan aynı hataları yapar.
He worked hard to make his child happy.
Çocuğunu mutlu etmek için çok çalıştı.
After the birth of your child, you should make your work part-time.
Çocuğunuzun doğumundan sonra işinizi yarım gün yapmalısınız.
The boy began to make noise.
Çocuk gürültü yapmaya başladı.
Boys, don't make any noise.
Çocuklar, hiç gürültü yapmayın?
He told his children not to make so much noise.
Çocuklarına o kadar çok gürültü yapmamalarını söyledi.
You should make sure your children are eating enough.
Çocuklarının yeterince yediğinden emin olmalısın.
Don't make fun of children.
Çocuklarla alay etme.
You can make your dream come true by working hard.
Çok çalışarak hayallerinin gerçekleşmesini sağlayabilirsin.
I'm about to make a very important phone call.
Çok önemli bir telefon görüşmesi yapmak üzereyim.
It is hard to make a sentence in a language that you know very little about.
Çok az bildiğin bir dilde cümle kurmak zordur.
Too much drinking will make you sick.
Çok fazla içmek seni hasta edecek.
I make a lot of money.
Çok para kazanırım.
Many families went west to make a new life on the frontier.
Çok sayıda aile sınırda yeni bir hayat kurmak için batıya gitti.
You shouldn't make any noise when you eat soup.
Çorba içerken gürültü yapmamalısın.
Don't make noise while eating soup.
Çorba içerken ses çıkarma.
When you drink soup, don't make any hissing sound.
Çorba içtiğin zaman hüpletme.
Don't make noise when you eat soup.
Çorba yerken gürültü yapma.
Don't make noises when you eat soup.
Çorbanızı içerken ses çıkartmayınız.
Hunger can make people do stupid things.
Açlık insanlara aptalca şeyler yaptırabilir.
Hunger can make people do stupid things.
Açlık insanlara aptalca şeyler yaptırabilir.
Wine can make the meal.
Şarap yemek yapabilir.
He wanted to make singing a career.
Şarkı söylemeyi bir meslek yapmak istedi.
I make it a rule never to eat between meals.
Öğünler arasında asla yememeyi prensip edinirim.
Can you make do with sandwiches for lunch?
Öğle yemeği için sandviçlerle yetinir misin?
Do you think you could make it before lunch?
Öğle yemeğinden önce onu yapabileceğinizi düşünüyor musunuz?
We'll make the summit of the hill by noon.
Öğleye kadar tepenin zirvesine varırız.
Pain will make you do stupid things.
Ağrı sana aptalca şeyler yaptıracaktır.
The students are apt to make the same mistakes.
Öğrenciler aynı hataları yapmaya eğilimlidir.
Students should make use of the books in the library.
Öğrenciler kütüphanedeki kitaplardan yararlanmalıdırlar.
The teacher told the boy not to make noise.
Öğretmen çocuğa gürültü yapmamasını söyledi.
The teacher is angry, so please do not make noise in the classroom!
Öğretmen kızgın, lütfen sınıfta gürültü yapmayın!
Pain will make you do stupid things.
Acı sana aptalca şeyler yaptıracaktır.
If we hurry, we'll make it.
Acele edersek, onu yaparız.
It is better to take your time than to hurry and make mistakes.
Acele edip hatalar yapmaktansa acele etmemen daha iyidir.
It's better to take your time than to hurry and make mistakes.
Acele edip hatalar yapmaktansa acele etmemen daha iyidir.
Take your time, or you may make some mistakes.
Acele etme, yoksa bazı hatalar yapabilirsin.
Take your time, or you may make some mistake.
Acele etmeyin, yoksa hata yapabilirsiniz.
When you're in a hurry, it's easy to make a mistake.
Acele ettiğinde, hata yapmak kolaydır.
I need to make an urgent call. Is there a public phone near here?
Acil bir arama yapmam gerekiyor. Buraya yakın bir halka açık telefon var mı?
They asked me to make a speech on short notice.
Acilen bir konuşma yapmamı rica ettiler.
I can't make out what the man is saying.
Adamın söylediklerini anlayamıyorum.
How can I make a long-distance call?
Şehirler-arası nasıl konuşabilirim?
Ai finds it difficult to make friends with Ken.
Ai, Ken ile arkadaş olmayı zor buluyor.
I should make a complaint.
Şikayet etmeliyim.
Now is when you have to make up your mind.
Şimdi karar vermek zorunda olduğunuz zaman.
What are you going to make now?
Şimdi ne yapacaksın?
Do you have to make dinner?
Akşam yemeği hazırlamak zorunda mısın?
What are you going to make for dinner?
Akşam yemeği için ne yapacaksın?
I'll make it back in time for supper.
Akşam yemeği için onu zamanında tekrar yapacağım.
Don't make any dinner plans.
Akşam yemeği için plan yapma.
The actor used to have the tailor make his suits.
Aktör takım elbiselerini terziye diktirirdi.
Never mind. Anyone can make mistakes.
Aldırma. Herkes hata yapabilir.
I make a point of getting up before six.
Altıdan önce kalkmayı ilke edinirim.