The drinks looked cool and delicious.
İçecekler soğuk ve lezzetli görünüyordu.
It looked good.
İyi görünüyordu.
We saw what looked like an oasis in the desert.
Çölde bir vahanın ne gibi göründüğünü gördük.
The children were all well and looked happy.
Çocukların hepsi iyiydi ve mutlu görünüyordu.
He looked satisfied with my explanation.
Açıklamamdan memnun görünüyordu.
You looked surprised.
Şaşırmış görünüyordun.
He looked bewildered.
Şaşkın görünüyordu.
Her hat looked funny.
Şapkası komik görünüyordu.
When we looked down, we saw many buildings.
Aşağı baktığımızda, birçok bina gördük.
I looked down and had absolutely nothing to say.
Aşağı baktım ve kesinlikle söyleyecek hiçbir şeyim yoktu.
He looked down at the valley below.
Aşağıdaki vadiye baktı.
I looked down.
Aşağıya baktım.
They looked as if they would cry.
Ağlayacak gibi görünüyorlardı.
The teacher looked over the papers.
Öğretmen kağıtlara baktı.
The teacher looked over the exam papers.
Öğretmen sınav kağıtlarına göz attı.
The teacher looked over the examination papers.
Öğretmen sınav kağıtlarını gözden geçirdi.
My teacher looked over my composition.
Öğretmenim kompozisyonuma bir göz attı.
The man looked at me.
Adam bana baktı.
The man looked at Tom, then vanished through the stage door out into the dark London street.
Adam Tom'a baktı, sonra sahne kapısından dışarı karanlık Londra caddesine doğru gözden kayboldu.
He looked through the evening paper.
Akşam gazetesine göz attı.
Alan Tate and I looked at one another for a while.
Alan Tate ve ben bir süre birbirimize baktık.
Tom looked around the room for his keys.
Anahtarları için odaya baktı.
At first the job looked good to Tom, but later it became tiresome.
Önceleri iş, Tom'a iyi göründü fakat daha sonra iş yorucu oldu.
Mother looked at me with tears in her eyes.
Annem gözlerinde yaşlarla bana baktı.
My mother looked at me with tears in her eyes.
Annem gözlerinde yaşlarla bana baktı.
Since my mother was sick, I looked after her.
Annem hasta olduğu için, ona ben baktım.
My mother looked up the history of coffee cups.
Annem kahve fincanlarının tarihine baktı.
The three boys looked at one another.
Üç genç birbirine baktı.
She looked sad.
Üzgün görünüyordu.
The car looked as good as new.
Araba yeni kadar iyi görünüyordu.
The brass band members looked very happy.
Askeri bando üyeleri çok mutlu görünüyordu.
He stood up and looked at the mouse.
Ayağa kalktı ve fareye baktı.
The shoes were made of some soft stuff that looked like leather.
Ayakkabılar, deriye benzeyen yumuşak bir malzemeden yapıldı.
She looked at herself in the mirror.
Aynada kendine baktı.
They just looked.
Az önce baktılar.
I looked all around, but I could see nobody there.
Bütün çevreye baktım ama orada kimseyi göremedim.
All the boys looked down.
Bütün erkekler aşağıya baktı.
He looked the toughest of all the challengers.
Bütün rakiplerin en zorlusu görünüyordu.
Grandmother looked very well.
Büyükanne çok iyi görünüyordu.
She lifted up her head and looked at him.
Başını kaldırdı ve ona baktı.
I looked in as many dictionaries as I could.
Bakabildiğim kadar sözlüğe baktım.
We looked, but saw nothing.
Baktık fakat bir şey göremedik.
I looked, but I didn't see anything.
Baktım ama bir şey görmedim.
He looked at me with a strange expression.
Bana garip bir ifadeyle baktı.
He looked quite tired.
Bayağı yorgun göründü.
He looked for them for five hours.
Beş saat onları aradı.
The baby looked just like her mother.
Bebek tam annesine benziyordu.
He looked around the waiting room.
Bekleme odası etrafına bakındı.
I looked for the key.
Ben anahtarı aradım.
I looked down at the sea.
Ben denize baktım.
I looked in the cupboard.
Ben dolaba baktım.
I looked into the box.
Ben kutuya baktım.
I looked out the window.
Ben pencereden dışarı baktım.
It looked horrible.
Berbat görünüyordu.
He looked at me for an explanation.
Bir açıklama için bana baktı.
He looked as if he were going to a parade.
Bir geçit törenine gidiyormuş gibi görünüyordu.
She looked as if she had seen a ghost.
Bir hayalet görmüş gibi görünüyordu.
I looked for a job.
Bir iş aradım.
One reporter said he looked like a fierce bulldog.
Bir muhabir, onun azgın bir bulldog köpeğine benzediğini söyledi.
I looked around for a mailbox.
Bir posta kutusu için etrafa bakındım.
I looked for the book for an hour.
Bir saat boyunca kitabı aradım.
I had this friend once who looked just like Tom.
Bir zamanlar Tom'a tam benzeyen bu arkadaşa sahiptim.
Suddenly, she stopped and looked around.
Birden, durdu ve etrafına baktı.
I saw Tom a few minutes ago and he looked tired.
Birkaç dakika önce Tom'u gördüm ve yorgun görünüyordu.
She looked at a few dresses and picked the most expensive one.
Birkaç elbiseye baktı ve en pahalı olanı seçti.
I looked into the next room.
Bitişik odayı inceledim.
We looked at each other.
Biz birbirimize baktık.
He looked after our dog while we were out.
Biz dışarıdayken o köpeğimize baktı.
We always looked down on him.
Biz ona her zaman tepeden baktık.
We looked for her.
Biz onu aradık.
We looked down on him as a coward.
Biz onu bir korkak olarak aşağıladık.
We looked forward to the party.
Biz parti için sabırsızlandık.
We looked for our lost puppy, but in vain.
Bizim kayıp köpek yavrusunu aradık fakat boşuna.
This is a picture of what my car looked like before I had it painted.
Bu benim arabamın boyanmadan önce nasıl göründüğüyle ilgili bir resim.
It looked like Tom had a lot on his mind today.
Bugün Tom aklında çok şey var gibi görünüyordu.
Carl looked very happy.
Carl çok mutlu görünüyordu.
She looked for her ring earnestly.
Ciddiyetle yüzüğünü aradı.
He turned around and looked back.
Döndü ve geriye baktı.
I bought that scarf we looked at yesterday.
Dün baktığımız fuları satın aldım.
Tom looked very tired when I saw him yesterday.
Dün onu gördüğümde Tom çok yorgun görünüyordu.
I can't remember the meaning of the word that I looked up yesterday.
Dün sözlükte baktığım kelimenin anlamını hatırlamıyorum.
I saw Tom yesterday and he looked sad.
Dün Tom'u gördüm ve üzgün görünüyordu.
There was something odd about the way Tom looked at me yesterday.
Dün Tom'un bana bakış şekli hakkında bir tuhaflık vardı.
Tom was teased because he looked different from the other children.
Diğer çocuklardan farklı göründüğü için Tom'la alay edildi.
They looked intently.
Dikkatle baktılar.
He looked me straight in the eyes.
Doğrudan gözlerime baktı.
I looked at the calendar on the wall.
Duvardaki takvime baktım.
He looked confident but his inner feelings were quite different.
Emin görünüyordu fakat onun iç duyguları tamamen farklıydı.
In the most thrilling moment, everyone looked very tense.
En heyecanlı anda herkes çok gergin görünüyordu.
When was the last time you looked at yourself in a mirror?
En son ne zaman bir aynada kendine baktın?
I looked around, but saw nobody.
Etrafa bakındım fakat kimseyi göremedim.
I looked around, but saw nothing.
Etrafa baktım, ama bir şey görmedim.
I looked around me.
Etrafıma bakındım.
