In the spring, when the days grew longer and the sun warmer, she waited for the first robin to return from the south.
İlkbaharda, günler daha uzadığında ve güneş daha ısındığında, o, ilk nar bülbülünün güneyden dönüşünü bekledi.
The boy grew up to be a famous musician.
Çocuk ünlü bir müzisyen oldu.
The boy grew up to be a great scientist.
Çocuk büyük bir bilim adamı oldu.
We grew up within our family circle.
Ailemizin çevresinde yetiştik.
She was born in America and grew up in Japan.
Amerika'da doğdu ve Japonya'da büyüdü.
I didn't like rock music at first, but it soon grew on me.
Önceleri rock müziği sevmezdim, fakat gittikçe daha çok beğendim.
My mother grew pale on hearing the news.
Annem haberi duyunca sarardı.
He grew up in Australia.
Avustralya'da büyüdü.
He grew up in Australia.
Avustralya'da büyüdü.
The insect grew out of a pupa into an imago.
Böcek bir pupa halinden ergen haline dönmüştür.
I remember the house where I grew up.
Büyüdüğüm evi hatırlıyorum.
He became more obstinate as he grew older.
Büyüdükçe daha inatçı oldu.
As she grew older, she became more beautiful.
Büyüdükçe güzelleşti.
Tom became more and more handsome as he grew older.
Büyüdükçe Tom gittikçe daha yakışıklı oldu.
Every day grandfather and grandmother gave the kitten plenty of milk, and soon the kitten grew nice and plump.
Büyük babam ve büyük annem kedi yavrusuna her gün bir sürü süt verdi ve kısa sürede yavru güzel ve tombul oldu.
He grew up to be a great scientist.
Büyük bir bilim adamı oldu.
Many people in my grandfather's generation grew up on farms.
Büyükbabamın kuşağındaki birçok insan çiftliklerde büyüdüler.
She grew up to be a famous musician.
Büyüyüp ünlü bir müzisyen oldu.
The sound of shouting grew faint.
Bağırma sesi giderek zayıfladı.
My father grew old.
Babam yaşlandı.
He grew potatoes in his garden.
Bahçesinde patates yetiştirdi.
I grew up in this small town.
Ben bu küçük kasabada büyüdüm.
The moment he saw me, he grew pale and ran away.
Beni gördüğü an, benzi sarardı ve kaçtı.
I grew up on a farm.
Bir çiftlikte büyüdüm.
After a while, it grew dark.
Bir süre sonra, hava karardı.
She grew up to be a veterinarian.
Bir veteriner olmak için yetişti.
In the course of a year my son grew stronger.
Bir yıl boyunca oğlum daha da güçlendi.
One third of the friends I grew up with are dead.
Birlikte büyüdüğüm arkadaşlardan üçte biri öldü.
This plant grew little by little.
Bitki azar azar büyüdü.
We grew up and World is polluted
Biz büyüdük ve Dünya kirlendi
We grew closer every day.
Biz her gün yakınlaştık.
As we went up, the air grew colder.
Biz tırmanırken, hava soğudu.
I grew up in Boston.
Boston'da büyüdüm.
When I hear that song, I think about the place where I grew up.
Bu şarkıyı dinlediğim zaman büyüdüğüm yeri düşünüyorum.
This project grew out of a sketch I made on a napkin at a party last year.
Bu proje geçen yıl bir partide bir peçete üstüne yazdığım bir taslaktan ortaya çıktı.
I grew up here.
Burada büyüdüm.
The fighting grew bloodier.
Döğüş daha kanlı oldu.
He grew no fatter.
Daha fazla şişmanlamadı.
He grew a beard to look more mature.
Daha olgun görünmek için sakal uzattı.
The sea grew wilder and wilder.
Deniz gittikçe vahşileşti.
She grew up near the sea, yet she hates swimming.
Denize yakın yerde büyüdü fakat yüzmekten nefret eder.
The situation grew worse.
Durum daha da kötüleşti.
The economic situation grew worse.
Ekonomik durum daha da kötüleşti.
The apple trees grew old and new ones were planted.
Elma ağaçları yaşlandı ve yenileri ekildi.
I grew up speaking French at home.
Evde Fransızca konuşarak büyüdüm.
But as civilizations grew more complex, better methods of communication were needed.
Fakat medeniyetler daha karmaşık hale gelirken, daha iyi iletişim metotları gerekliydi.
The idea grew on him.
Fikir gittikçe hoşuna gitti.
Frank had a reputation as a bad boy but he lived it down as he grew up.
Frank'in kötü bir çocuk olarak bir ünü vardı fakat büyüdüğünde unuttu.
Fred grew up to be a surgeon.
Fred bir cerrah olmak için yetişti.
In the 19th century, the number of immigrants grew rapidly.
Göçmen sayısı 19.yy'da hızla arttı.
The sky grew darker and darker, and the wind blew harder and harder.
Gökyüzü gittikçe karardı ve rüzgar gittikçe daha sert esti.
The sky grew darker and darker.
Gökyüzü gittikçe karardı.
As the days passed, our campaign grew in momentum.
Gün geçtikçe, momentumda kampanyamız büyüdü.
It grew cold as the sun went down.
Güneş battığında hava soğudu.
I grew tomatoes last year and they were very good.
Geçen yıl domates yetiştirdim ve onlar çok iyiydi.
Hanako grew taller than her mother.
Hanako annesinden daha uzun oldu.
Harrison's health grew worse.
Harrison'ın sağlığı kötüleşti.
My desire to become a doctor grew out of looking after my sickly brother.
Hastalıklı erkek kardeşime bakmaktan dolayı bir doktor olma arzum arttı.
It grew dark, and what was worse, we lost our way.
Hava karardı, ve daha da kötüsü, yolumuzu kaybettik.
Jackson's eyes grew as cold as ice.
Jackson'ın gözleri buz gibi soğuklaştı.
Jane grew taller than her mother.
Jane annesinden daha uzun oldu.
Jane grew up to be a fine lady.
Jane güzel bir leydi oldu.
The Japanese economy grew by 4% last year.
Japon ekonomisi geçen yıl %4 büyüdü.
The economic of Japan grew up widely.
Japon ekonomisi geniş ölçüde büyüdü.
I grew up eating Japanese food.
Japon yemeği yiyerek büyüdüm.
Although she grew up in Japan, she still speaks fluent English.
Japonya'da büyümüş olmasına rağmen İngilizce'yi akıcı bir şekilde konuşuyor.
John grew up to be a great artist.
John büyük bir sanatçı oldu.
I grew up in the country.
Kırsalda büyüdüm.
I soon grew to love my apartment.
Kısa sürede dairemi sevdim.
The girl grew up to be a pianist.
Kız bir piyanist oldu.
His daughter grew to be a beautiful woman.
Kızı güzel bir kadın oldu.
A small village grew into a large city.
Küçük bir köy büyük bir şehre dönüştü.
He grew up in a small town.
Küçük bir kentte büyüdü.
The little girl grew into a beautiful woman.
Küçük kız güzel bir kadın oldu.
The little boy grew very fast.
Küçük oğlan çok hızlı büyüdü.
I used to wet the bed when I was small, but I grew out of it by the time I was seven.
Küçükken yatağımı ıslatırdım fakat yedi yaşına gelmeden önce vazgeçtim.
The town grew into a city.
Kasaba bir şehir haline geldi.
Laura Ingalls grew up on the prairie.
Laura Ingalls kırda büyüdü.
The older he grew, the more attractive he became.
Ne kadar yaşlandıysa, o kadar çekici oldu.
He became wiser as he grew older.
O büyüdükçe akıllandı.
He grew up to be a college football player.
O bir üniversite futbol oyuncusu oldu.
He grew up to be a doctor.
O bir doktor oldu.
He grew up to be an engineer.
O bir mühendis oldu.
She grew roses.
O güller yetiştirdi.
He grew larger and larger.
O gittikçe büyüdü.
It grew larger and larger.
O gittikçe büyüdü.
As he grew excited, he spoke more and more rapidly.
O heyecanlandığında, gittikçe daha hızlı konuştu.
He grew up to be a fine youth.
O iyi bir genç oldu.
He grew old.
O yaşlandı.
She grew up to be a famous doctor.
O, ünlü bir doktor olmak için yetişti.
She grew up to be a beautiful lady.
O, büyüdüğünde güzel bir bayan oldu.
He grew up to be a great person.
O, büyük bir insan oldu.
He grew a lot in no time at all.
O, kısa süre içinde çok büyüdü.