I'll meet Tom in front of the station at 2:30.
2.30'da istasyonun önünde Tom'la buluşacağım.
There's a fountain in front of the station.
İstasyonun önünde bir çeşme var.
There is a bank in front of the station.
İstasyonun önünde bir banka vardır.
I park in front of the farm.
Çiftliğin önüne park ediyorum.
A number of cars are parked in front of my house.
Çok sayıda araba benim evin önünde park edilmiş.
The teacher asked me to read my paper in front of the class.
Öğretmen ödevimi sınıfın karşısında okumamı istedi.
Pardon me, madam, I'm ashamed to be crying like this in front of you, but I can't hold my tears.
Affedersiniz hanımefendi, önünüzde böyle ağlıyor olmaktan utandım ama gözyaşlarıma hakim olamıyorum.
The front door was open.
Ön kapı açıktı.
The front door remained locked.
Ön kapı kilitli kaldı.
I heard the front doorbell ring.
Ön kapı zilinin çaldığını duydum.
Someone is at the front door. Go and see who it is.
Ön kapıda biri var. Git ve kim olduğunu anla.
Someone is at the front door.
Ön kapıda birisi var.
I heard the front door slam.
Ön kapının çarptığını duydum.
He had a problem with the front door key.
Ön kapının anahtarıyla bir sorunu vardı.
I went up to the front door.
Ön kapıya kadar gittim.
She had left the front door unlocked.
Ön kapıyı kilitlemeden bırakmıştı.
We found the front door locked.
Ön kapıyı kilitli bulduk.
I left you a message at the front desk.
Ön masada sana bir mesaj bıraktım.
Let's sit in the front row.
Ön sırada oturalım.
Watch the front.
Ön tarafı izle.
I'd like a room in the front.
Ön tarafta bir oda istiyorum.
What is that big building in front of us?
Önümüzdeki bu koca bina nedir?
What is that in front of us?
Önümüzdeki nedir?
There were three people waiting in front me.
Önümde bekleyen üç kişi vardı.
I have rather a busy afternoon in front of me.
Önümde oldukça yoğun bir öğleden sonram var.
The car that's in front of me is Karam's.
Önümdeki araba Karam'ın.
What's in front of you?
Önünde ne var?
I put the keys in front of the door.
Anahtarları kapının önüne koydum.
Would you like to sit in the front?
Önde oturmak ister misin?
What's out front?
Öndeki nedir?
The car is in front of the garage.
Araba garajın önünde.
The car is parked in front of the building.
Araba, binanın önüne park edildi.
He parked his car in front of the building.
Arabasını binanın önünde park etti.
She stood in front of the mirror.
Aynanın önünde durdu.
You shouldn't spend the whole day in front of the box!
Bütün gününü televizyonun önünde geçirmemelisin.
The garden is in front of the house.
Bahçe, evin önündedir.
Several guys were hanging around in front of the bar.
Barın önünde çok sayıda acayip kılıklı tipler takılıyordu.
Nothing new on the Western Front.
Batı Cephesi'nde yeni bir şey yok.
Some companies have guards at the front desk instead of receptionists.
Bazı şirketlerin resepsiyonda resepsiyonist yerine korumaları var.
I sit in front of a computer screen all day, so I get pretty heavily bombarded by electro-magnetic waves.
Ben bütün gün bilgisayar ekranı önünde otururum, bu yüzden elektro-manyetik dalgalar tarafından oldukça şiddetli şekilde bombardıman edilirim.
I don't like to speak in front of people.
Ben insanların önünde konuşmayı sevmiyorum.
My front tooth fell out.
Benim ön dişim düştü.
She was waiting in front of the building.
Binanın önünde bekliyordu.
There is a car in front of the building.
Binanın önünde bir araba var.
Something flew by in front of my eyes.
Bir şey, gözlerimin önünde uçup gitti.
She was brushing her hair in front of a mirror.
Bir aynanın önünde saçını fırçalıyordu.
A chauffeur sat in front.
Bir sürücü ön koltukta oturdu.
We're meeting in an hour in front of the hotel.
Bir saat içinde otelin önünde buluşuyoruz.
A lot of bicycles are illegally parked in front of the station.
Birçok bisiklet istasyonun önünde yasa dışı olarak park edilmektedir.
Suddenly, a man stepped in front of them.
Birden bire, bir adam onların önüne doğru yürüdü.
Somebody is standing in front of his room.
Biri odasının önünde duruyor.
We sat in the front.
Biz önde oturduk.
We stayed at a hotel in front of the station.
Biz istasyonun önünde bir otelde kaldık.
We met in front of the school.
Biz okulun önünde buluştuk.
Bob felt embarrassed when he was treated in front of some girls.
Bob bazı kızların önünde tedavi edildiği için utandı.
This car came to a stop in front of the bank.
Bu araba bankanın önünde durdu.
Show this gentleman to the front door.
Bu beyefendiye ön kapıyı gösterin.
There is a blank space in front of the first letter of this sentence that should be removed.
Bu cümlenin ilk harfinin başında kaldırılması gereken bir boşluk var.
There was a traffic accident in front of the house yesterday.
Dün evin önünde bir trafik kazası vardı.
Were you and Tom kissing in front of the house last night?
Dün gece sen ve Tom evin önünde öpüşüyor muydunuz?
The President's guards are stationed in front of the entrance.
Devlet Başkanının korumaları girişin önünde konuşlandırıldılar.
I was insulted in front of other people.
Diğer insanların önünde hakarete uğradım.
I do not like to perform in front of others.
Diğerlerinin önünde gösteri yapmayı sevmiyorum.
They lost the war on the eastern front.
Doğu cephesinde savaşı kaybettiler.
There is a lake in front of my house.
Evimin önünde bir göl var.
There is a cherry tree in front of my house.
Evimin önünde bir kiraz ağacı var.
There is a bookstore in front of my house.
Evimin önünde bir kitabevi var.
There is a post office in front of my house.
Evimin önünde bir postane var.
There is a small garden in front of my house.
Evimin önünde ufak bir bahçe var.
There is a tall tree in front of my house.
Evimin önünde uzun bir ağaç var.
A strange car was parked in front of my house.
Evimin önüne garip bir araba park edildi.
I heard a car stop in front of the house.
Evin önünde bir araba durduğunu duydum.
There is a garden in front of the house.
Evin önünde bir bahçe vardır.
There is a stranger in front of the house.
Evin önünde bir yabancı var.
There is a strange man in front of the house.
Evin önünde garip bir adam var.
There's a red pickup truck parked in front of your house.
Evinin önüne park etmiş kırmızı bir kamyonet var.
I parked on the street in front of your house.
Evinizin önündeki sokakta park ettim.
They wanted a wedding picture in front of the Eiffel Tower.
Eyfel Kulesi'nin önünde bir düğün resmi istediler.
The other day when I stopped by at a friend's house, it wasn't my friend that came out of the front door, but her husband.
Geçenlerde bir arkadaşımın evinin yanında durduğumda, ön kapıdan çıkan arkadaşım değil fakat kocasıydı.
A young woman was singing and playing the guitar in front of the fountain.
Genç bir kadın çeşmenin önünde şarkı söyleyip gitar çalıyordu.
You should travel while you're young instead of spending time in front of the computer.
Gençken bilgisayarın önünde zaman harcamak yerine seyahat etmelisin.
He kissed me in front of everyone.
Herkesin önünde beni öptü.
Jiro, who had never cried in front of anyone before, started bawling.
Jiro, daha önce birinin önünde hiç ağlamadı, yüksek sesle ağlamaya başladı.
I have a friend waiting for me in front of the library.
Kütüphanenin önünde beni bekleyen bir arkadaşım var.
We were supposed to meet in front of the library.
Kütüphanenin önünde buluşmamız gerekiyordu.
The women are in front of a library.
Kadınlar bir kütüphanenin önünde.
The truck cut in front of my car.
Kamyon arabamın önünü kesti.
There was a welcome mat in front of the door.
Kapının önünde bir paspas vardı.
The accident damaged her car's front wheels.
Kaza, arabasının ön tekerlerine zarar verdi.
Her husband eats everything she puts in front of him.
Kocası onun onun önüne koyduğu her şeyi yer.
Please pick me up by car in front of the hotel.
Lütfen beni otelin önünden arabayla al.
Please hand this in at the front desk.
Lütfen bunu ön sıraya ilet.
Please wait in front of Room 213.
Lütfen oda 213'ün önünde bekleyin.
