It takes you an hour to go to the station on foot.
İstasyona yaya olarak gitmek bir saatini alır.
Now the shoe is on the other foot.
Şimdi olayların akışı değişti.
The search party found him lying at the foot of a cliff.
Araştırma ekibi onu uçurumun dibinde uzanırken buldu.
He apologized to me for stepping on my foot.
Ayağıma bastığı için benden özür diledi.
I felt something touch my foot.
Ayağıma bir şey dokunduğunu hissettim.
I got my foot caught in a train door.
Ayağımı bir tren kapısında sıkıştırdım.
I have a pain in my foot.
Ayağımda bir ağrı var.
I apologized to her for stepping on her foot.
Ayağına bastığım için ondan özür diledim.
In order to keep our feet warm we had to shift from one foot to another and keep moving.
Ayaklarımızı sıcak tutmak için ayaklarımızı yer değiştirmek ve hareket ettirmeye devam etmek zorunda kaldık.
Some of the students went by bus, and others on foot.
Bazı öğrenciler otobüsle gitti, diğerleri de yürüyerek gitti.
I will go on foot.
Ben yaya gideceğim.
My left foot is asleep.
Benim sol ayağım uyuştu.
Mary injured her foot in a soccer game.
Bir futbol oyununda Mary ayağını yaraladı.
We traveled on foot.
Biz yaya gezdik.
I'll never set foot in this house again.
Bu eve bir daha adımımı atmam.
From this point, we'll go on foot.
Bu noktadan itibaren yürüyerek gideceğiz.
If you put your best foot forward, you will succeed.
Eğer en iyi ayağınızı öne koyarsanız, başarılı olursunuz.
If you put your mind into your foot, it becomes the foot.
Eğer zihninizi ayağınıza koyarsanız, o, ayak olur.
I broke a bone in my foot while exercising.
Egzersiz yaparken ayağımda bir kemik kırdım.
I usually go on foot.
Genelde yaya giderim.
The thief was bound hand and foot.
Hırsızın eli ve ayağı bağlandı.
He has never even set foot on foreign soil.
Hatta yabancı topraklara asla ayak basmadı.
Everybody put their foot down.
Herkes ayak diredi.
Who will foot the bill?
Hesabı kim ödeyecek?
Who's going to foot the bill?
Hesabı kim ödeyecek?
John put his foot on the brake and we stopped suddenly.
John ayağını frene koydu ve biz aniden durduk.
John goes to his office on foot.
John ofisine yaya gider.
How many minutes does it take to get to the JR station on foot?
JR istasyonuna yürüyerek ulaşmak kaç dakika sürer?
We got off on the wrong foot.
Kötü bir başlangıç yaptık.
When my wife crosses her arms and taps her foot I know she's angry.
Karım kollarını bağladığında ve ayağını yere vurduğunda, onun kızgın olduğunu biliyorum.
He stepped on my foot on purpose.
Kasıtlı olarak ayağıma bastı.
I wish I'd never stepped foot in this house!
Keşke bu eve adım atmasaydım!
The church is at the foot of a mountain.
Kilise bir dağın eteğindedir.
Some went on foot, and others by bicycle.
Kimisi yürüyerek, diğerleri de bisikletle gitti.
Mary stamped her foot three times.
Mary ayağını üç kez sertçe vurdu.
After slapping Tom's right cheek, Mary stomped on his left foot.
Mary, Tom'un sağ yanağına tokat attıktan sonra, sol ayağının üstünde tepindi.
Whatever you're doing, starting off on the right foot is essential.
Ne yaparsan yap,doğru adımla başlamak kaçınılmazdır.
Why don't we go to the bookstore on foot?
Niçin kitapçıya yaya gitmiyoruz?
I didn't mean to step on your foot.
Niyetim ayağına basmak değildi.
Don't set foot in that neighborhood.
O mahalleye ayak basmayın.
She apologized to me for stepping on my foot.
O, ayağıma bastığı için benden özür diledi.
She hurt her foot when she fell off her bicycle.
O, bisikletinden düştüğünde ayağını yaraladı.
He hurt his left foot when he fell.
O, düştüğünde sol ayağını yaraladı.
He goes to school on foot.
O, okula yaya gider.
She goes to school on foot.
O, okula yaya gider.
He'll come on foot or by bicycle.
O, yaya ya da bisikletle gelecek.
Do you go to school on foot every day?
Okula her gün yürüyerek mi gidiyorsun?
Do you go to school on foot?
Okula yaya gider misin?
I go to school on foot.
Okula yaya giderim.
They crossed the vast continent on foot.
Onlar yürüyerek büyük kıtayı geçtiler.
They refused to go anywhere on foot.
Onlar yaya olarak bir yere gitmeyi reddettiler.
He accidentally shot him in the foot.
Onu yanlışlıkla ayağından vurdu.
He has one foot in the grave.
Onun ölümü yakın.
His house is at the foot of Mt. Fuji.
Onun evi Fuji Dağının eteğinde.
His house is at the foot of the hill.
Onun evi tepenin dibinde.
I can go there on foot
Oraya yaya gidebilirim.
He found it impossible to go there on foot.
Oraya yaya gitmeyi imkansız buldu.
Football originally meant "a game played with a ball on foot" - unlike a game played on horseback, such as polo.
Polo gibi at sırtında oynanılan bir oyunun aksine futbol aslında ayakla oynanılan bir top oyunu demekti.
My right foot is sleeping.
Sağ ayağım uyuşuyor.
Sitting still he tried to put his best foot forward.
Sabit bir biçimde durarak elinden gelenin en iyisini yapmaya çalıştı.
I'll foot the bill.
Senedi ödeyeceğim.
He was covered with mud from head to foot.
Tepeden tırnağa çamurla kaplıydı.
He looked at her from head to foot.
Tepeden tırnağa ona baktı.
She was soaked from head to foot.
Tepeden tırnağa sırılsıklam olmuştu.
You see a white building at the foot of the hill.
Tepenin eteğinde beyaz bir bina görürsün.
Tom stepped on my foot.
Tom ayağıma bastı.
Tom apologized for stepping on my foot.
Tom ayağıma bastığı için özür diledi.
Tom can't listen to music without tapping his foot.
Tom ayağını vurmadan müzik dinleyemez.
Tom keeps a rabbit's foot as a good-luck charm.
Tom iyi bir şans tılsımı olarak bir tavşan ayağı saklar.
Tom crushed the box with his foot.
Tom kutuyu ayağıyla ezdi.
Tom stepped on Mary's foot.
Tom Mary'nin ayağına bastı.
Tom wished he'd never stepped foot into Mary's house.
Tom Mary'nin evine asla adım atmamış olmayı diledi.
Tom goes to school on foot.
Tom okula yaya gider.
Tom apologized to Mary for accidentally stepping on her foot.
Tom yanlışlıkla ayağına bastığı için Mary'den özür diledi.
Tom arrived on foot.
Tom yaya geldi.
Tom didn't mean to step on Mary's foot.
Tom'un amacı Mary'nin ayağına basmak değildi.
Tom has athlete's foot.
Tom'un atlet ayağı var.
Tom has one foot in the grave.
Tom'un bir ayağı çukurda.
I heard Tom tapping his foot to the music.
Tom'un müziğe göre ayağını vurduğunu duydum.
Tom has a pain in his big toe on his right foot.
Tom'un sağ ayağının baş parmağı ağrıyor.
I noticed that Tom had a small tattoo on his right foot.
Tom'un, sağ ayağında küçük bir dövme olduğunu fark ettim.
He kicked the ball with his foot.
Topa ayağıyla vurdu.
Someone stepped on my foot on the train.
Trende birisi ayağıma bastı.
Long ago, people used to travel on foot.
Uzun zaman önce insanlar yürüyerek seyahat ederlerdi.
Once upon a time, there was a man and his wife. They had no house. They were living in the fields and sleeping at the foot of a tree.
Vaktiyle bir adam ve karısı vardı. İçinde oturacak evleri yoktu. Tarlalarda yaşıyorlardı ve bir ağacın dibinde uyuyorlardı.
How long does it take to get to Vienna on foot?
Vienna'ya yürüyerek varmak ne kadar sürer?
I go on foot.
Yürüyerek giderim.
I came on foot.
Yaya geldim.
I prefer going by foot than bicycling.
Yaya gitmeyi bisikletle gitmeye tercih ederim.
I prefer going on foot to going by bus.
Yaya gitmeyi otobüsle gitmeye tercih ederim.
Are we going on foot?
Yaya mı gideceğiz?
I traveled on foot.
Yaya olarak dolaştı.
