Human beings can live up to 40 days without food, but no more than 7 without water.
İnsan gıda olmadan 40 gün kadar yaşayabilir fakat susuz en fazla 7.
It is a shameful fact that, while there are lands where people suffer from hunger, within Japan there are many households and restaurants where much food is thrown away.
İnsanların açlık çektiği yerler varken, Japonya'da birçok yiyeceğin atıldığı bir sürü meskenlerin ve restoranların olması yüz kızartıcı bir gerçektir.
Please help yourself to any food you like.
İstediğiniz yemeğe buyrun lütfen.
The food was great in Italy.
İtalya'da yemekler harikaydı.
I never miss the opportunity to eat Italian food.
İtalyan yemeği yeme fırsatını asla kaçırmam.
I love Italian food.
İtalyan yemeğini severim.
He likes Italian food.
İtalyan yemeğini seviyor.
The Italian food was delicious.
İtalyan yemekleri lezzetliydi.
Good food and enough sleep are absolutely necessary to good health.
İyi yiyecek ve yeterli uyku, iyi bir sağlık için kesinlikle gereklidir.
In various Turkish restaurants, shishkabob is the main food.
Çeşitli Türk restoranlarında, şiş kebap ana yemektir.
I ordered Chinese food.
Çin yemeği sipariş ettim.
It's been a long time since I've eaten Chinese food.
Çin yemeği yediğimden beri uzun zaman oldu.
You're the one who suggested we eat Chinese food, so don't complain.
Çin yemeği yememizi öneren sensin, bu yüzden şikayet etme.
Do you like Chinese food?
Çin yemeğini sever misin?
Do you like Chinese food?
Çin yemeklerini sever misin?
I didn't know you didn't like Chinese food.
Çin yemeklerini sevmediğini bilmiyordum.
The boy has no food.
Çocuğun hiç yiyeceği yok.
It's important to nourish your children with good food.
Çocuklarını iyi yiyeceklerle beslemen önemlidir.
I stole some food because I was very hungry.
Çok aç olduğum için biraz yiyecek çaldım.
We ordered too much food.
Çok fazla yemek sipariş ettik.
I don't have much time, so I'm going to drop in at a fast-food restaurant.
Çok vaktim yok, bu yüzden bir fast-food restorana uğrayacağım.
There's plenty of food.
Çok yiyecek var.
There is plenty of food.
Çok yiyecek var.
Open-air markets sell food grown on local farms.
Açık hava pazarları yerel çiftliklerde yetiştirilen gıdaları satar.
Wine helps digest food.
Şarap yiyeceği sindirmeye yardımcı olur.
We have reserved a lot of food for emergencies.
Acil durumlar için bir sürü yiyecek ayırdık.
He provided food and clothes for his family.
Ailesi için yiyecek ve giyecek temin etti.
We have enough food now.
Şimdi yeterli yiyeceğimiz var.
Eat all you can and drink all you can now because there won't be any food for the next 3 days!
Şimdi yiyebileceğin her şeyi ye ve içebileceğin her şeyi iç çünkü önümüzdeki 3 gün hiç yemek olmayacak!
In America, the consumption of fast-food has tripled between 1977 and 1995.
Amerika'da hazır yemek tüketimi 1977-1995 yılları arası üç katına çıktı.
Is American food popular here in Japan?
Amerikan yemeği Japonya'da burada popüler mi?
I love American food.
Amerikan yemeğini seviyorum.
I hate precooked food.
Önceden pişirilmiş yemekten nefret ederim.
The man, who had not eaten for three days, had trouble thinking about anything except food.
Üç gün boyunca bir şey yememişti, adamın gıda dışında herhangi bir şey hakkında düşünme sorunu vardı.
The explorers began to suffer from a severe lack of food.
Araştırmacılar ciddi bir gıda eksikliğinden muzdarip olmaya başladı.
Studies show that once the basic needs of shelter and food are met, additional wealth adds very little to happiness.
Araştırmalar, temel barınma ve gıda ihtiyaçları karşılanır karşılanmaz, ilave zenginliğin mutluluğa çok az şey kattığını gösteriyor.
They decided to leave extra food behind.
Arkasında kalan yemeği bırakmaya karar verdiler.
Soldiers shared their food with the Indians.
Askerler gıdalarını Hintliler ile paylaştı.
What is one food that you could never give up?
Asla vazgeçemeyeceğin bir yiyecek nedir?
The lions fought with each other to get food.
Aslanlar yiyeceği almak için birbirleri ile döğüştüler.
This was the first Japanese food I had ever tasted.
Şu ana kadar tattığım ilk Japon yemeği buydu.
I am fond of Australian food.
Avusturalya yemeklerine çok meraklıyımdır.
I'm tired of eating fast food.
Ayaküstü yemekten usandım.
All kinds of food and drink are delicious and good for you, but you have to know when, where, and in what quantity.
Bütün yiyecek ve içecek çeşitleri lezzetlidir ve senin için yararlıdır, ama ne zaman, nerede ve hangi kalite olduğunu bilmek zorundasın.
We import a large quantity of food.
Büyük miktarda gıda ithalatı yaparız.
My grandmother can only eat soft food.
Büyükannem sadece yumuşak gıdaları yiyebilir.
A growing child requires more food.
Büyüyen bir çocuk daha fazla gıda gerektirir.
My father is very particular about food.
Babam yiyecekler hakkında çok müşkülpesenttir.
I'm not used to spicy food.
Baharatlı yiyeceğe alışkın değilim.
Do you like spicy food?
Baharatlı yiyecek sever misin?
Fish is an important food source for people.
Balık insanlar için önemli bir besin kaynağıdır.
Fish'n'chips is the most famous English food.
Balık ve patates kızartması en ünlü İngiliz yiyeceğidir.
He gave me clothes as well as food.
Bana hem elbiseler hem de yiyecek verdi.
Some people have trouble getting their dogs to eat dog food.
Bazı insanlar köpeklerine köpek yiyeceği yedirmede sorun yaşıyorlar.
Some people could not buy food or other necessities.
Bazı insanlar, yiyecek ve diğer ihtiyaçlarını satın alamıyorlardı.
Some food is pretty bland without salt.
Bazı yiyecekler tuz olmadan oldukça tatsız.
There's free food.
Bedava yiyecek var.
I love Chinese food.
Ben Çin yemeğini seviyorum.
I like Chinese food a lot.
Ben Çin yemeklerini çok seviyorum.
I am able to provide food and clothes for my family.
Ben ailem için yiyecek ve giyecekler sağlayabilirim.
It is very rude of you to expect me to eat food that I do not want to.
Ben böyle bir şey istemediğim halde yemek yemek için beni beklemeniz büyük kabalık.
I can't eat this kind of food.
Ben bu tür yiyecek yiyemem.
I have always fed my dog the dog food that comes in the big green bag.
Ben köpeğimi her zaman büyük yeşil torba içinde gelen köpek maması ile besledim.
I only feed my dog dry dog food.
Ben köpeğimi sadece kuru köpek yiyeceği ile beslerim.
I don't care for foreign food.
Ben yabancı yemekten hoşlanmam.
My vet won't feed his dog commercial dog food.
Benim veteriner köpeğini ticari köpek maması ile beslemeyecek.
Scientists will come up with new methods of increasing the world's food supply.
Bilim adamları dünyanın gıda teminini arttırmak için yeni yöntemler bulacaklar.
I went without food for a week.
Bir hafta için yemeksiz gittim.
When a dog is very hungry, it devours its food.
Bir köpek çok aç olduğu zaman, yemeğini bir çırpıda bitirir.
You must not eat too much food at one time.
Bir kerede çok fazla yemek yememelisin.
I will bring back a lot of food.
Bir sürü yiyecek geri getireceğim.
A giraffe extends its neck to get food.
Bir zürafa yiyeceğini almak için boynunu uzatır.
How about some Spanish food?
Biraz İspanyol yemeğine dersin?
I have some food.
Biraz yiyeceğim var.
We went into a shop to get some food.
Biraz yiyecek almak için dükkana girdik.
I want some food.
Biraz yiyecek istiyorum.
Someone tried to poison our dog's food.
Birisi köpeğimizin yiyeceğini zehirlemeye çalıştı.
Food prices are at their highest level since the United Nations Food and Agriculture Organization began keeping records in 1990.
Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Kurumu 1990'da kayıt tutmaya başladığından beri, yiyecek fiyatları en yüksek seviyesindedir.
We eat many kinds of food.
Biz birçok çeşit yiyecek yeriz.
We cannot exist without food.
Biz gıda olmadan yaşayamayız.
We ate at the food court.
Biz restoran alanında yemek yedik.
We are used to eating plain food.
Biz sade yemek yemeğe alışkınız.
We are badly in need of food.
Bizim çok fazla yiyeceğe ihtiyacımız var.
We have ample food.
Bol miktarda yiyeceğimiz var.
We have food in abundance.
Bolca yiyeceğimiz var.
I have to buy food and drinks for the party we're giving this evening.
Bu akşam verdiğimiz parti için yiyecek ve içecekler almak zorundayım.
It's my favorite food.
Bu benim favori yiyeceğim.
This is a kind of food.
Bu bir tür yiyecektir.
This photo shows a man who owns a small food store.
Bu fotoğraf küçük bir gıda mağazası sahibi olan bir adamı gösteriyor.
This food smells rotten.
Bu gıda çürük kokuyor.
This food is gluten-free.
Bu gıda gluten içermez.
I've eaten a great deal of food this week.
Bu hafta çok yemek yedim.