I lost face.
İtibarımı kaybettim.
One problem translators face is that sometimes the source document is poorly written.
Çevirmenlerin karşılaştığı bir sorun kaynak belgenin kötü yazılmasıdır.
The man puffed smoke into her face.
Adam dumanı onun yüzüne üfledi.
I remember the man's face but I can't call his name to mind.
Adamın yüzünü hatırlıyorum fakat adını hatırlayamıyorum.
I am already forgetting my grandmother's face.
Şimdiden büyükannemin yüzünü unutuyorum.
We stood face to face with death.
Ölümle yüz yüze kaldık.
He was a fresh face in American politics.
Amerikan siyasetinde yeni bir yüzdü.
I can still see my mother's face.
Annemin yüzünü hâlâ görebiliyorum.
You cannot see your own face without a mirror.
Ayna olmadan kendi yüzünü göremezsin.
The last to leave was a tall man, with a pale face and smooth, black hair.
Ayrılacak son kişi soluk yüzlü,düz siyah saçlı, uzun bir adamdı.
He remained calm in the face of such danger.
Böyle bir tehlike karşısında sakin kaldı.
The baby has a cute face.
Bebeğin sevimli bir yüzü var.
I don't remember my grandmother's face accurately.
Ben büyük annemin yüzünü tam olarak hatırlamıyorum.
I never forget a face.
Ben bir yüzü asla unutmam.
I'm really bad with names, but I never forget a face.
Ben isimlerde gerçekten kötüyüm, ama bir yüzü asla unutmam.
I'll never be able to look him in the face again.
Ben onun karşısında ona asla tekrar bakamayacağım.
I don't like her face.
Ben onun yüzünü sevmiyorum.
Get out of my face.
Beni rahatsız etmeyi bırak.
His eyes searched my face to see if I was talking straight.
Benim doğru konuşup konuşmadığımı anlamak için gözleri yüzümü aradı.
A person will have the face of an angel when borrowing something, but the face of the devil when returning it.
Bir kişi bir şeyi ödünç alırken bir melek yüzüne sahip olur fakat onu geri getirirken şeytan yüzüne sahip olur.
She is putting on some face lotion.
Biraz yüz losyonu sürüyor.
Suddenly, her face was pale.
Birdenbire onun yüzü soldu.
You stole my bike, and now I'm going to break your face.
Bisikletimi çaldın ve şimdi ben senin yüzünü kıracağım.
We stood face to face.
Biz yüz yüze durduk.
Bob stared me in the face.
Bob yüzüme baktı.
This bride is covering her face with a veil.
Bu gelin yüzünü bir peçe ile örtüyor.
In this line of work, if you make a grim face the customers won't come.
Bu iş sırasında, sert surat yaparsan, müşteriler gelmez.
Apply this cream to your face.
Bu kremi yüzüne uygula.
We should face up to this issue.
Bu sorunla yüzleşmeliyiz.
Don't show your face around here again.
Buralarda tekrar yüzünü gösterme.
On the wedding day itself, Tom showed Mary his true face.
Düğün gününde Tom Mary'ye gerçek yüzünü gösterdi.
The toothache made his face swell up.
Diş ağrısı onun yüzünü şişirdi.
They climbed the rugged north face.
Engebeli kuzey yüzüne tırmandılar.
Marriage, if one will face the truth, is an evil, but a necessary evil.
Evlilik,eğer insan gerçekle yüz yüze kalacaksa bir beladır fakat gerekli bir bela.
Tears ran down my face.
Gözyaşları yüzümden aşağı süzüldü.
Face adversity with courage.
Güçlüklerle cesaretle yüzleş.
The sun is shining in my face.
Güneş yüzüme parlıyor.
Let's face reality.
Gerçekle yüzleşelim.
You should face reality.
Gerçekle yüzleşmelisin.
Let's face the facts!
Gerçeklerle yüzleşelim.
You must face the facts.
Gerçeklerle yüzleşmen gerekir.
What dangers do we face?
Hangi tehlikelerle karşı karşıyayız.
I wash my face every morning.
Her sabah yüzümü yıkarım.
He flew in the face of Jishuku.
Jishuku'nun karşısında uçtu.
The girl fainted, but she came to when we threw water on her face.
Kız bayıldı, fakat biz onun yüzüne su döktüğümüzde o kendine geldi.
The little girl cried so much that her face was awash with tears.
Küçük kız o kadar çok ağladı ki, yüzü gözyaşları ile örtüldü.
Women really are quite dangerous. The more I think about this, the more I'm able to understand the reasoning behind face covering.
Kadınlar gerçekten oldukça tehlikeliler. Bu konuda ne kadar çok düşünürsem, o kadar çok yüz örtüsünün arkasındaki nedeni anlayabileceğim.
Wipe my bloody face.
Kanlı yüzümü sil.
He slammed the door right in my face.
Kapıyı yüzüme doğru kapadı.
Seeing the face of his wife covered in green spots, he had a heart attack. Yet another victim of the killer cucumber!
Karısının yeşil noktalarla kaplanmış yüzünü görünce kalp krizi geçirdi. Katil salatalığın bir kurbanı daha!
Ken saved his face by passing the examination.
Ken sınavı geçerek yüzünün akıyla çıktı.
You must pull yourself together and face up to life.
Kendinizi toparlamalısınız ve yaşama cesaretle katlanmalısınız.
If Cleopatra's nose had been shorter, the whole face of the world would have been changed.
Kleopatra'nın burnu daha kısa olsaydı dünyanın bütün yüzü değişmiş olurdu.
Sorry, but I want to tell him this news face to face.
Kusura bakmayın ama ona bu haberi yüz yüze söylemek istiyorum.
I don't understand the words on the face of the coin.
Madeni paranın önündeki sözleri anlamıyorum.
Can you wait until I make up my face?
Makyaj yapana kadar bekler misin?
Mary adores her baby's cute, round face.
Mary bebeğinin sevimli, yuvarlak yüzünü çok seviyor.
Mary punched Tom in the face.
Mary Tom'un yüzüne yumruk attı.
Mary laid on her bed, crying with her face buried into her pillow.
Mary yatağına uzandı, yüzü yastığına gömülü şekilde ağladı.
Mary's smiling face showed that she was happy.
Mary'nin gülümseyen yüzü onun mutlu olduğunu gösterdi.
Meg has a lovely face.
Meg'in güzel bir yüzü var.
You can save face with a happy smile.
Mutlu bir gülümsemeyle görünüşü kurtarabilirsiniz.
His face was enlightened by happiness.
Mutluluktan yüzü parlıyordu.
Why the long face?
Niçin suratın asık?
He came out with an angry face.
O öfkeli bir yüz ile dışarı çıktı.
He lied to my face.
O benim yüzüme yalan söyledi.
She slapped him in the face.
O onun yüzüne tokat attı.
She carries on smiling even in the face of adversity.
O sıkıntıyla karşılassa bile gülümsemeyi sürdürür.
He lay face up.
O sırt üstü yatıyordu.
I have seen that face somewhere before.
O yüzü daha önce bir yerde gördüm.
She couldn't look me straight in the face.
O yüzüme bakamadı.
He dealt me a blow in the face.
O yüzüme bir yumruk attı.
He laughed in my face.
O yüzüme güldü.
She fell on her face.
O yüzünün üstüne düştü.
He knows I don't like face to face meetings.
O yüzyüze görüşmeleri sevmediğimi biliyor.
She made up her face in 20 minutes.
O, 20 dakika içinde yüzüne makyaj yaptı.
He can't say anything to his father's face.
O, babasının yüzüne bir şey diyemez.
He told me to wash my face.
O, bana yüzümü yıkamamı söyledi.
She wiped her face with a handkerchief.
O, bir mendille yüzünü sildi.
He's keeping a straight face.
O, ciddiyetini koruyor.
He has lost face.
O, itibarını kaybetti.
She was ready to face her fate.
O, kaderi ile yüzleşmeye hazırdı.
He was ready to face his fate.
O, kaderiyle yüzleşmeye hazırdı.
She looked her child in the face.
O, karşısındaki çocuğuna baktı.
He lost face.
O, karizmayı çizdirdi.
He saw a horrible face at the top of the stairs.
O, merdivenin tepesinde korkunç bir yüz gördü.
She began to cry at the sight of his face.
O, onun yüzünü görünce ağlamaya başladı.
She caught sight of his face.
O, onun yüzünü gördü.
She couldn't look him in the face.
O, onun yüzüne bakamadı.
She looked him in the face.
O, onun yüzüne baktı.
She stared him in the face.
O, onun yüzüne baktı.
He remains calm in the face of danger.
O, tehlike karşısında sakin kalır.