"That shan't happen again," Fortunatus said to himself, and they started to ride at each other again. This time, Fortunatus's spear met his foe so powerfully that he flew from his horse like a ball and lay dead on the earth.
" O tekrar olmayacak. "Fortunatus kendi kendine söyledi, ve tekrar birbirlerine at sürmeye başladılar. Bu defa Fortunatus'un mızrağı düşmanına o kadar güçlü rastladı ki o atından bir top gibi uçtu ve yerde ölü yatıyordu.
I have been a teacher for 15 years.
15 yıldır öğretmenlik yapıyorum.
In 1972, Dr. Francine Patterson started to teach sign language to Koko.
1972'de, Dr. Francine Patterson Koko'ya işaret dilini öğretmeye başladı.
Tom and Mary were kissing each other when I walked in.
İçeri girdiğimde Tom ve Mary öpüşüyorlardı.
Here comes our teacher.
İşte öğretmenimiz geliyor.
There comes our teacher.
İşte hocamız geliyor.
Could you teach me some French phrases that I might need?
İhtiyacım olabilecek bazı Fransızca tabirleri bana öğretir misiniz?
The two students will be talking to each other.
İki öğrenci birbirleriyle konuşuyor olacak.
The two men accused each other.
İki adam birbirini suçladı.
The two companies are competing with each other.
İki şirket birbirleri ile yarışıyor.
The two boys began to blame each other.
İki erkek çocuk birbirlerini suçlamaya başladı.
The two brothers smiled at each other.
İki erkek kardeş birbirine gülümsedi.
The two houses stand alongside of each other.
İki ev yan yana duruyor.
The two men understood one another perfectly, and had a mutual respect for each other's strong qualities.
İki insan birbirlerini mükemmel şekilde anlıyorlardı, ve birbirlerinin güçlü niteliklerine karşılıklı saygıları vardı.
The two sisters were always quarreling with each other.
İki kız kardeş birbirleriyle sürekli kavga ediyorlar.
I have two dogs and I try to feed them each the same amount of food.
İki köpeğim var ve onlardan her birini aynı miktarda yiyecekle besliyorum.
The two villages adjoin each other.
İki köy birbirine bitişiktir.
The two women know each other.
İki kadın birbirini tanıyor.
The two brothers couldn't get along with each other.
İki kardeş birbirleri ile geçinemedi.
The two ladies smiled at each other.
İki leydi birbirine gülümsedi.
I've been a teacher for two years.
İki yıldır öğretmenlik yapıyorum.
We're both teachers.
İkimiz de öğretmenleriz.
I teach English to the second year classes.
İkinci sınıflara İngilizce öğretirim.
The twins are indistinguishable from each other.
İkizler birbirinden ayırt edilemez.
The twins do resemble each other.
İkizler birbirlerine benziyorlar.
At first, I thought he was a teacher, but he wasn't.
İlk önce öğretmen olduğunu sanmıştım ama değilmiş.
At first, we weren't familiar at all. Over time we got to know each other.
İlk başta birbirimizi hiç tanımıyorduk. Zamanla birbirimizi tanıdık.
At first each man had paid $10.
İlk başta her insan 10 ABD doları ödemişti.
The two buses resemble each other at first glance.
İlk bakışta bu iki otobüs birbirine benziyor.
I miss my elementary school teachers.
İlkokul öğretmenlerimi özlüyorum.
Believe it or not, peaches and almonds are family.
İnan ya da inanma, şeftaliler ve bademler akrabalar.
She is capable of teaching English.
İngilizce öğretebilir.
I can teach English.
İngilizce öğretebilirim.
I am teaching English.
İngilizce öğretiyorum.
He has some experience in teaching English.
İngilizce öğretmede bazı deneyimlere sahip.
Teaching English is his profession.
İngilizce öğretmek onun mesleğidir.
I would like to be an English teacher.
İngilizce öğretmeni olmak istiyorum.
My English teacher advised me to read these books.
İngilizce öğretmenim bu kitapları okumamı tavsiye etti.
I had my teacher correct my English composition.
İngilizce öğretmenime kompozisyonumu düzelttirdim.
Our English teacher is both strict and kind.
İngilizce öğretmenimiz hem sert hem de naziktir.
Our English teacher is always on time.
İngilizce öğretmenimiz her zaman zamanında gelir.
Who is your English teacher?
İngilizce öğretmenin kim?
We listened to the teacher during the English lesson.
İngilizce dersi sırasında öğretmeni dinledik.
Apart from English, he also teaches math.
İngilizcenin dışında, aynı zamanda matematik öğretir.
He teaches mathematics as well as English.
İngilizcenin yanı sıra matematik de öğretir.
People love to inspect each other's houses.
İnsanlar birbirlerinin evlerini incelemeyi sever.
People love to check out each other's houses.
İnsanlar birbirlerinin evlerini kontrol etmeyi severler.
Why can't people just try to get along with each other?
İnsanlar niçin sadece birbirleriyle iyi geçinmeye çalışamazlar.
People are playing near the beach.
İnsanlar sahilin yanında oynuyorlar.
The people crowded round the injured man, but they made way for the doctor when he reached the scene of the accident.
İnsanlar yaralı adamın etrafına toplandılar fakat doktor olay yerine yaklaştığında ona yol verdiler.
Man reached the moon at last.
İnsanoğlu sonunda aya ulaştı.
That men do not learn very much from the lessons of history is the most important of all the lessons that history has to teach.
İnsanoğlunun tarih derslerinden çok şey öğrenmemesi tarihin öğretmek zorunda olduğu tüm derslerin en önemlisidir.
I met my teacher on the way to the station.
İstasyona giderken öğretmenime rastladım.
As I reached the station, I got off the bus.
İstasyona vardığımda, otobüsten indim.
He must have reached the station.
İstasyona varmış olmalı.
I ran into my old teacher at the station.
İstasyonda benim eski öğretmenime rastladım.
Take as many peaches as you like.
İstediğin kadar çok şeftali al.
Believe it or not, peaches and almonds are in the same family.
İster inan ister inanma, şeftaliler ve bademler aynı aileden geliyor.
If you like, I will teach you to play chess.
İsterseniz, ben size satranç oynamayı öğretirim.
I can teach you how to speak my language, if you want.
İstiyorsan sana dilimi konuşmayı öğretebilirim.
I had a good teacher.
İyi bir öğretmenim vardı.
Good parents are the best teachers.
İyi ebeveynler en iyi öğretmenlerdir.
Because she is a wonderful teacher.
Çünkü o harika bir öğretmen.
We can't leave our tents on the beach where they are now. If we do, they'll be under water during high tide.
Çadırlarımızı şimdi oldukları yerde sahilde bırakamayız. Eğer bırakırsak, su yükseldiğinde su altında kalacaklar.
After having finished my studies, I became a teacher.
Çalışmalarımı bitirdikten sonra, ben bir öğretmen oldum.
Steel production reached an estimated 100 million tons last year.
Çelik üretimi geçen yıl tahmini olarak 100 milyon tona ulaştı.
Steel production is estimated to reach 100 million tons this year.
Çelik üretiminin bu yıl 100 milyon tona ulaşacağı tahmin edilmektedir.
My Chinese teacher is a man.
Çince öğretmenim erkek.
Who is your Chinese teacher?
Çince öğretmenin kim?
The boy reached out for another piece of cake.
Çocuk bir parça daha kek için uzandı.
The children tried to imitate their teacher.
Çocuklar öğretmenlerini taklit etmeye çalıştılar.
The children blamed each other.
Çocuklar birbirini suçladılar.
The children are going to the beach today.
Çocuklar bugün plaja gidiyorlar.
Children really like playing on the beach.
Çocuklar plajda oynamayı gerçekten çok seviyorlar.
The children are building sand castles on the beach.
Çocuklar sahilde kumdan kaleler inşa ediyorlar.
Children like playing on the beach.
Çocuklar sahilde oynamayı severler.
Children love playing on the beach.
Çocuklar sahilde oynamayı seviyorlar.
The children would play for hours on the beach.
Çocuklar sahilde saatlerce oynardı.
It's easier to teach children than to teach adults.
Çocuklara öğretmek yetişkinlere öğretmekten daha kolaydır.
It's easier to teach children than adults.
Çocuklara öğretmek yetişkinlere öğretmekten daha kolaydır.
Given her interest in children, I am sure teaching is the right career for her.
Çocuklara ilgisine bakınca, öğretmenliğin ona çok yakışacağını düşünüyorum.
I like children. That's why I became a teacher.
Çocukları severim. Öğretmen olmamın nedeni budur.
Can you think of anybody who might be willing to teach my children French?
Çocuklarıma Fransızca öğretmeye istekli olabilecek birini düşünebilir misin?
She gave the children two apples each.
Çocukların her birine iki elma verdi.
Do you intend to teach Esperanto to your children?
Çocuklarına Esperanto öğretmek istiyor musun?
We have known each other since childhood.
Çocukluğumuzdan beri birbirimizi tanırız.
Before long, she will be a good teacher.
Çok geçmeden, o iyi bir öğretmen olacak.
You are a very patient teacher.
Çok sabırlı bir öğretmensin.
There were many guests - most of them were our teacher's classmates and friends.
Çok sayıda misafir vardı-onlardan çoğu bizim öğretmenin sınıf arkadaşları ve arkadaşlarıydı.
She reached out to take his hat.
Şapkasını almak için uzandı.
Do you think we'll reach his house before noon?
Öğleden önce onun evine varacağımızı düşünüyor musun?
The student insulted the teacher.
Öğrenci öğretmene hakaret etti.
The student became very nervous with the teacher watching him.
Öğrenci öğretmenin onu izlemesine çok kızdı.
