1989 was a difficult year.
1989 zor bir yıldı.
The job would be difficult.
İş zor olacaktı.
The twins were so alike that it was difficult to tell them apart.
İkizler o kadar benziyorlardı ki birbirinden ayırt etmek zordu.
I find it difficult to believe.
İnanması güç geldi.
English is not difficult to learn.
İngilizce öğrenmek zor değil.
English is difficult to learn.
İngilizce öğrenmesi zordur.
Is English more difficult than Japanese?
İngilizce Japoncadan daha zor mu?
Speaking English is very difficult for me.
İngilizce konuşmak benim için zordur.
It is not difficult to speak English.
İngilizce konuşmak zor değildir.
Speaking English is difficult.
İngilizce konuşmak zordur.
English is difficult, isn't it?
İngilizce zor, değil mi?
English is difficult, innit?
İngilizce zordur, değil mi?
English is too difficult for me to understand.
İngilizce, anlamam için çok zor.
To master English is difficult.
İngilizceye hakim olmak zordur.
Mastering English is difficult.
İngilizceye hakim olmak zordur.
It's difficult to speak English well.
İngilizceyi iyi konuşmak zordur.
People usually find it very difficult to break the ice when they meet someone extremely attractive for the first time.
İnsanlar ilk kez oldukça çekici biriyle karşılaştığında genellikleri havayı yumuşatmayı zor bulurlar.
It is not so difficult to appreciate good music.
İyi müziği takdir etmek hiç de zor değildir.
It was a problem difficult to solve.
Çözmesi zor bir problemdi.
Wednesday's test will be difficult.
Çarşamba günkü sınav zor olacak.
The transition from farm life to city life is often difficult.
Çiftlik hayatından şehir hayatına geçiş çoğunlukla zordur.
Although it seems very difficult to study Chinese, it's not as hard as you think.
Çince öğrenmek çok zor gibi görünse de, düşündüğünüz kadar zor değil.
Although studying Chinese seems difficult, it's simpler than you think.
Çince eğitimi zor gibi görünse de, düşündüğünüzden daha kolaydır.
It is difficult to speak Chinese well.
Çinceyi iyi konuşmak zordur.
An ambiguous sentence is very difficult to translate.
Çok anlamlı bir cümleyi çevirmek çok zordur.
With many students chatting, it was difficult to hear what the professor had to say.
Çok sayıda öğrenci konuştuğu için, profesörün söyleyecek neyi olduğunu anlamak zordu.
It wasn't so difficult.
Çok zor değildi.
The students said the story was too difficult.
Öğrenciler hikayenin çok zor olduğunu söyledi.
The teacher asked me a difficult question.
Öğretmen bana zor bir soru sordu.
The teacher found it difficult to get his meaning across to the students.
Öğretmen ne demek istediğini öğrencilere anlatmayı zor buldu.
He found it difficult to swim to the island.
Adaya yüzmeyi zor buldu.
Ai finds it difficult to make friends with Ken.
Ai, Ken ile arkadaş olmayı zor buluyor.
Is German pronunciation difficult?
Almanca'nın telaffuzu zor mudur?
It is difficult for me to get up before six.
Altıdan önce kalkmam zor.
Yet Japan is still not sufficiently understood by other countries, and the Japanese, likewise, find foreigners difficult to understand.
Ancak Japonya hâlâ diğer ülkeler tarafından yeterince anlaşılamamıştır, ve Japonlar, aynı şekilde, yabancıları anlamayı zor bulmuştur.
At first, it is difficult.
Önce, zordur.
It is difficult to speak three languages.
Üç dil konuşmak zordur.
Arabic isn't a difficult language.
Arapça zor bir dil değil.
Arabic is difficult!
Arapça zor!
Books such as these are too difficult for him.
Böylesine kitaplar onun için çok zordur.
All beginnings are difficult.
Bütün başlangıçlar zordur.
Other factors of importance, which make litigation of large corporations more difficult, are the size and complexity of their activities.
Büyük şirketleri dava etmeyi zorlaştıran diğer önemli etkenler de faaliyetlerinin boyutları ve karmaşıklığıdır.
He's a difficult person to deal with.
Başa çıkılması zor bir kişidir.
It's difficult to find another job.
Başka bir iş bulmak zor.
President Truman had to make a difficult decision.
Başkan Truman zor kararlar almalıydı.
The president is difficult to approach.
Başkana yaklaşmak zordur.
Some people think that it is difficult for a native speaker of English to learn Chinese, but I disagree.
Bazı insanlar ana dili İngilizce olanların Çince öğrenmelerinin zor olduğuna inanmaktadır fakat ben aynı fikirde değilim.
Some people think that French is a difficult language.
Bazı insanlar Fransızcanın zor bir dil olduğunu düşünüyorlar.
Some people are difficult to please.
Bazı insanları memnun etmek zordur.
Some abstract art is difficult to understand.
Bazı soyut sanatları anlaması zordur.
It is sometimes difficult to tell twins apart.
Bazen ikizleri ayırmak zordur.
After a certain point, everything became a little more difficult.
Belli bir noktadan sonra her şey biraz daha zor oldu.
I found this book very difficult.
Ben bu kitabı çok zor buldum.
I found it difficult to keep a diary every day.
Ben her gün günlük tutmayı zor buldum.
I agree with the ban in principle, but in practice it will be extremely difficult.
Ben prensip olarak yasağa katılıyorum fakat uygulamada oldukça zor olacak.
I found the test difficult.
Ben testi zor buldum.
I found it difficult to use the machine.
Ben, makineyi kullanmayı zor buldum.
I thought it difficult for her to get the ticket.
Ben, onun bileti almasının zor olduğunu düşündüm.
It is too difficult a problem for me to solve.
Benim için çözmesi çok zor bir problemdi.
It seems very difficult for me.
Benim için çok zor gibi görünüyor.
It's too difficult for me.
Benim için çok zordur.
Why did you put the chicken in such a difficult place to get when you knew that I wanted to use it right away?
Bir an önce onu kullanmak istediğimi bildiğin halde niçin tavuğu böyle alması zor bir yere koydun?
Finding an apartment can be difficult.
Bir apartman dairesi bulmak zor olabilir.
It is difficult to translate a poem into another language.
Bir şiiri diğer bir dile çevirmek zordur.
A banker's life is difficult.
Bir bankacının yaşamı zordur.
It is difficult to walk 60 kilometers a day.
Bir günde 60 kilometre yürümek zordur.
Forming a cabinet is difficult.
Bir kabine oluşturmak zordur.
Cutting a cake into equal pieces is rather difficult.
Bir pastayı eşit parçalara ayırma oldukça zordur.
Many people think that sponge cake is difficult to bake, but if you use enough eggs, nothing can really go wrong.
Bir sürü kişi pandispanyayı fırınlanması zor sanmakta, ama yeterince yumurta kullanırsanız hiçbir şey sahiden ters gitmeyebilir.
A writer is somebody for whom writing is more difficult than it is for other people.
Bir yazar, yazmanın, kendisi için, başkaları için olduğundan daha zor olan birisidir.
We are in a difficult situation.
Biz zor bir durumdayız.
It is difficult to make up for wasted time.
Boşa geçen zamanı telafi etmek zor.
It's too difficult.
Bu çok zor.
This was very difficult.
Bu çok zordu.
This English book is too difficult for me to read.
Bu İngilizce kitabı okuması benim için çok zor.
This homework is difficult for me.
Bu ödev benim için zordur.
It's difficult to live in this city.
Bu şehirde yaşamak zordur.
This is too difficult for me.
Bu benim için çok zor.
In this world, it's difficult to go on behaving like a human being.
Bu dünyada insan gibi davranmaya devam etmek zordur.
Climbing this mountain is very difficult.
Bu dağa tırmanmak çok zordur.
This mountain is difficult to climb.
Bu dağa tırmanmak zordur.
This work is difficult for us.
Bu iş bizim için zordur.
Do you think it is difficult to finish reading this book in a week?
Bu kitabı bir hafta içinde okumayı bitirmenin zor olduğunu düşünüyor musun?
This book is especially difficult to read.
Bu kitabı okumak özellikle zor.
This book is really difficult to finish reading in a week.
Bu kitabı okumayı bir haftada bitirmek gerçekten zor.
This book is too difficult to understand.
Bu kitabın anlaşılması çok zor.
This book is so difficult, I can't read it.
Bu kitap çok zor, ben onu okuyamıyorum.
This book is too difficult for me to understand.
Bu kitap benim anlamam için çok zor.
This book is too difficult to read in a week.
Bu kitap bir haftada okunulmayacak kadar zor.
This book is too difficult to read.
Bu kitap okunmayacak kadar çok zor.
This book is too difficult for me to read.
Bu kitap okuyamayacağım kadar çok zor.
This book is too difficult for you to read.
Bu kitap senin okuyamayacağın kadar zor.
It's going to be difficult to remove this stain.
Bu lekeyi çıkarmak zor olacak.
