The two friends have formed a deep bond of friendship.
İki arkadaş derin bir arkadaşlık bağı oluşturdular.
A great ship needs deep waters.
Büyük bir gemi derin sulara ihtiyaç duyar.
The baby was in a deep sleep in his mother's arms.
Bebek annesinin kollarında derin bir uykudaydı.
This lake is deep.
Bu göl derin.
How deep this lake is!
Bu göl ne kadar derin!
How deep is this lake?
Bu göl ne kadar derin?
This river is deep enough to swim in.
Bu nehir yüzmek için yeterince derin.
I cannot get across this river. It's too deep.
Bu nehrin karşısına geçemedim.O çok derin.
Today's Beijing has given me a very deep impression and aroused my curiosity.
Bugünün Pekin'i bende çok derin bir etki bıraktı ve merakımı uyandırdı.
How deep is the hole?
Delik ne kadar derin?
After the earthquake, people stared into the deep hole in the ground in surprise.
Depremin ardından, insanlar şaşkınlıkla yerdeki derin çukura baktılar.
Dig a deep hole.
Derin bir çukur kazın.
I felt a deep pain.
Derin bir acı hissettim.
Take a deep breath and then relax.
Derin bir nefes al ve sonra gevşe.
Take a deep breath.
Derin bir nefes al.
Take a deep breath, please.
Derin bir nefes alın lütfen.
He was absorbed in deep thought.
Derin düşüncelere daldı.
We found it difficult to walk in the deep snow.
Derin karda yürümek bize zor geldi.
With deep and reverent awe I replaced the candelabrum in its former position.
Derin ve saygılı huşuyla şamdanı önceki yerine koydum.
Still waters run deep.
Durgun sular derin akar.
The lake is very deep.
Göl çok derin.
The lake is deep at this point.
Göl bu noktada derindir.
The lake is deep here.
Göl burada derin.
How deep is the lake?
Göl ne kadar derin?
The lake is about 25 meters deep.
Göl yaklaşık 25 metre derinliğindedir.
I don't know how deep the lake is.
Gölün ne kadar derin olduğunu bilmiyorum.
The pond is very deep.
Gölet çok derin.
The pond is 3 meters deep.
Gölet üç metre derinliğindedir.
Beauty is but skin deep.
Güzellik sadece yüzeyseldir.
He stretched and took a deep breath.
Gerindi ve derin bir nefes aldı.
We deep-fried the turkey.
Hindiyi bol yağda kızarttım.
The snow was several meters deep.
Kar birkaç metre derinlikte idi.
The snow was knee deep.
Kar diz boyuydu.
The snow was still too deep.
Kar hâlâ çok derindi.
The snow is very deep here in our town in January.
Kar ocak ayında kasabamızda burada çok derindir.
He was in deep grief at the death of his wife.
Karısı öldüğünde o derin bir keder içindeydi.
How deep are the cuts?
Kesikler ne kadar derin?
The subject is too deep for me.
Konu benim için çok derin.
The Mississippi River is deep and wide.
Mississippi Nehri derin ve geniştir.
How deep?
Ne kadar derin?
The river is five feet deep.
Nehir beş fit derinliğindedir.
The river is deep here.
Nehir burada derin.
The water is deep in this part of the river.
Nehrin bu kısmında su derindir.
It's not too deep.
O çok derin değil.
He drew a deep breath.
O derin bir nefes aldı.
He fell into a deep sleep.
O derin bir uykuya daldı.
He was knee-deep in snow.
O diz boyu karın içindeydi.
How deep is that lake?
O göl ne kadar derin?
That day left a deep impression on me.
O gün bende derin bir etki bıraktı.
How deep is it?
O ne kadar derindir?
He took a deep breath.
O, derin bir nefes aldı.
She took a deep breath.
O, derin bir nefes aldı.
He gave a deep sigh.
O, derin bir nefes verdi.
She fell into a deep sleep.
O, derin bir uykuya daldı.
He was knee deep in mud.
O, dizine kadar çamurun içindeydi.
He stood up and took a deep breath.
O, durdu ve derin bir nefes aldı.
I have a deep affection for her.
Ona karşı derin bir şefkate sahibim.
No words can relieve her deep sorrow.
Onun ızdırabını hiçbir kelime hafifletemez.
I felt deep sorrow at his death.
Onun ölümünden derin üzüntü duydum.
He has a deep voice.
Onun derin bir sesi var.
His novels are too deep for me.
Onun romanları benim için çok anlaşılmazdır.
Badgers dig deep holes.
Porsuklar derin çukurlar kazarlar.
What you said left a deep impression on me.
Söylediğin bende derin bir izlenim bıraktı.
The water was five feet deep.
Su beş fit derinliğindeydi.
Do you know how deep the water is here?
Suyun burada ne kadar derin olduğunu biliyor musun?
Do you know how deep the water is?
Suyun ne kadar derin olduğunu biliyor musun?
How deep do you think the water is?
Suyun ne kadar derin olduğunu düşünüyorsun?
Tom speaks with a deep southern accent.
Tom şiddetli bir güney aksanıyla konuşur.
Tom took a deep breath and said nothing.
Tom derin bir nefes aldı ve bir şey söylemedi.
Tom took a deep breath and closed his eyes.
Tom derin bir nefes aldı ve gözlerini kapadı.
Tom took a deep breath.
Tom derin bir nefes aldı.
Tom let out a deep breath.
Tom derin bir nefes verdi.
Tom fell into a deep sleep.
Tom derin bir uykuya daldı.
Tom fell into a deep sleep.
Tom derin bir uykuya daldı.
Tom was staring out the window deep in thought.
Tom derin düşünceye dalmış pencereden dışarıya bakıyordu.
Tom grew up in an isolated village deep in the mountains.
Tom derin dağlarda izole bir köyde büyüdü.
Tom closed his eyes and took a deep breath.
Tom gözlerini kapattı ve derin bir nefes aldı.
Tom doesn't know how deep the pool is.
Tom havuzun ne kadar derin olduğunu bilmiyor.
Tom has a deep affection for Mary.
Tom Mary'yi yürekten seviyor.
It may seem like Tom has forgotten all about the matter, but deep down inside, he's still torn up about it.
Tom mesele hakkında her şeyi unutmuş gibi görünebilir fakat hâlâ gerçekten onun hakkında kendini harap ediyor.
Tom acted happy, but deep inside he was sad.
Tom mutlu gibi davranıyordu fakat derinlerde üzgündü.
Tom behaved like he was happy, but deep inside, he was very sad.
Tom mutlu gibi davranıyordu fakat o derinlerde üzgündü.
Tom wondered how deep the river was.
Tom nehrin ne kadar derin olduğunu merak etti.
Tom used to live deep in the jungle.
Tom ormanın derinliklerinde yaşardı.
Tom and Mary waded out into the deep water.
Tom ve Mary derin suyu yürüyerek geçti.
Tom was deep in thought.
Tom, derin düşünceye daldı.
Tom has a deep voice.
Tom'un pes bir sesi var.
The writer is deep in thought.
Yazar derin düşüncedeydi.
It's not deep enough.
Yeterince derin değil.
I like to have a deep conversation with a more academic person from time to time.
Zaman zaman daha akademik biriyle detaylı bir konuşma yapmak istiyorum.
I am in deep water.
Zor durumdayım.
"She's been really selfish and self-centred", I thought, "whereas, for me, the word 'love' is sacred and deep."
A beam of light through the window woke the professor up out of a deep sleep.
