"Appointment with Death" is a crime novel by Agatha Christie.
"Ölümle Randevu", Agatha Christie'nin bir polisiye romanıdır.
Man has many wishes that he does not really wish to fulfil, and it would be a misunderstanding to suppose the contrary. He wants them to remain wishes, they have value only in his imagination; their fulfilment would be a bitter disappointment to him. Such a desire is the desire for eternal life. If it were fulfilled, man would become thoroughly sick of living eternally, and yearn for death.
İnsanın gerçekten yapmak istemediği bir sürü istekleri vardır, ve aksini düşünmek bir yanlış anlama olurdu.O onların istekler kalmasını ister, onların sadece onun hayalinde değeri vardır; Onların yapılması ona karşı daha şiddetli bir hayal kırıklığı olurdu. Böyle bir istek sonsuz hayat için istektir.Eğer onlar yerine getirilse, insan sonsuza kadar yaşamaktan tamamen usanırdı ve ölümü isterdi.
People sometimes compare death to sleep.
İnsanlar bazen ölümle uykuyu karşılaştırır.
People regretted his sudden death deeply.
İnsanlar onun ani ölümüne derinden üzüldüler.
You must be starving to death.
Açlıktan ölüyor olmalısın.
The poet compared death to sleep.
Şair ölümü uykuya benzetti.
The man is liable to the death penalty.
Adam ölüm cezasına karşı duyarlı.
The man was on the brink of death.
Adam ölümün eşiğindeydi.
Death before dishonor!
Şerefsizlikten önce ölüm!
There's been a death in his family.
Ailesinde bir ölüm oldu.
Death is just around the corner and you can't walk away.
Ölüm çok yakında, çekip gidemezsin.
Death solves all problems
Ölüm bütün problemleri çözer
I've been given a death sentence.
Ölüm cezası aldım.
The death penalty should be abolished.
Ölüm cezası kaldırılmalıdır.
We must abolish the death penalty.
Ölüm cezasını kaldırmalıyız
We should abolish the death penalty.
Ölüm cezasını kaldırmalıyız.
We should do away with the death penalty.
Ölüm cezasını yürürlükten kaldırmalıyız.
Death is often compared to sleep.
Ölüm genellikle uykuyla karşılaştırılır.
Many inmates on death row say they want to die.
Ölüm hücresindeki birçok mahkum ölmek istediklerini söylüyorlar.
Death is an integral part of life.
Ölüm hayatın tamamlayıcı bir parçasıdır.
Death is everyone's fate.
Ölüm herkesin kaderidir.
Death is everyone's fate.
Ölüm herkesin kaderidir.
Death is one of two things. Either it is annihilation, and the dead have no consciousness of anything; or, as we are told, it is really a change: a migration of the soul from this place to another.
Ölüm iki şeyden biridir.O ya ölümlülüktür, ve ölüler herhangi bir şeyin bilincinde değildir; ya da bize söylenildiği gibi, gerçekten bir değişikliktir: ruhun bu yerden ötekine göç etmesidir.
Death is inevitable.
Ölüm kaçınılmazdır.
Death is permanent.
Ölüm kalıcıdır.
It's a matter of life and death.
Ölüm kalım meselesi.
I decided to fast to death.
Ölüm orucu tutmaya karar verdim.
We believe the time of death was 2:20 p.m.
Ölüm saatinin 14:20 olduğuna inanıyoruz.
I escaped death.
Ölüm tehlikesini atlattım.
Dying is not the opposite of living: we spend our life living while we don't spend our death dying.
Ölüm yaşamın zıttı değildir: biz ölümümüzü ölürken geçirmezken hayatımızı yaşarken geçiririz.
Death is imminent.
Ölüm yakındır.
When death approaches, all you can do is slowly chew your fingernails.
Ölüm yaklaştığında, yapabileceğiniz bütün şey yavaş yavaş tırnaklarınızı çiğnemektir.
What was the time of death?
Ölüm zamanı neydi?
Death is the door that brings this mortal life that we have lived to an end and opens out to the eternal life to come.
Ölüm, yaşadığımız bu fani hayatın sona ermesi ve ebedi olan ahiret hayatına açılan kapıdır.
I am against using death as a punishment. I am also against using it as a reward.
Ölümü bir ceza olarak kullanmaya karşıyım. Onu bir ödül olarak da kullanmaya karşıyım.
Think about death.
Ölümü düşün.
Your death will serve as an example.
Ölümün bir örnek teşkil edecek.
He was at the gate of death.
Ölümün kapısındaydı.
I have no idea what death is like.
Ölümün neye benzediği hakkında bir fikrim yok.
I read about his death in the paper.
Ölümünü gazete okudum.
After his death, his paintings were hung in the museum.
Ölümünden sonra tabloları müzede sergilendi.
After death, the doctor.
Ölümünden sonra, doktor.
Is there life before death?
Ölümden önce hayat var mıdır?
I do not fear death.
Ölümden korkmam.
I don't fear death.
Ölümden korkmuyorum.
Are you afraid of death?
Ölümden korkuyor musunuz?
You're scared to death, aren't you?
Ölümden korkuyorsun, değil mi?
You are afraid of death.
Ölümden korkuyorsun.
Do you believe that there is life after death?
Ölümden sonra hayat olduğuna inanıyor musun?
Do you believe in life after death?
Ölümden sonraki hayata inanıyor musun?
They believe in a life after death.
Ölümden sonraki yaşama inanıyorlar.
We stood face to face with death.
Ölümle yüz yüze kaldık.
The rumor of her death turned out false.
Öldüğü söylentisi yalanmış.
I was deeply affected when I heard of his death.
Öldüğünü duyduğumda derinden etkilendim.
Losing his balance from a sudden gust of wind, the tightrope walker fell to his death.
Ani bir fırtınadan dengesini kaybettiği için, ip cambazı ölümüne düştü.
A pointless life is a premature death.
Anlamsız bir yaşam, erken doğmuş bir ölümdür.
My grandmother's death was a big shock.
Anneannemin ölümü büyük bir şok oldu.
He did nothing but weep when he heard of his mother's death.
Annesinin ölümünü duyduğunda ağlamaktan başka bir şey yapmadı.
So many people are starving to death in the country.
Ülkede çok sayıda insan açlıktan ölüyor.
The soldiers narrowly escaped death.
Askerler ölümden kıl payı kurtuldular.
The whole nation mourned the hero's death.
Bütün millet kahramanın ölümüne yas tuttu.
A great warrior radiates strength. He doesn't have to fight to the death.
Büyük bir savaşçı güç yayar. O ölümüne savaşmak zorunda değildir.
I was beside myself when I heard the news of my father's sudden death.
Babamın ani ölüm haberini duyunca çılgına dönmüştüm.
The shock of her father's death lingered on and she didn't feel like going out at all.
Babasının ölüm şoku kolay kolay geçmedi ve onun canı hiç dışarı gitmek istemedi.
He got over the shock of his father's death.
Babasının ölümü ile ilgili şoku atlattı.
He took charge of the firm after his father's death.
Babasının ölümünden sonra firmanın sorumluluğunu o aldı.
He gave up going abroad to study because of his father's sudden death.
Babasının ani ölümü nedeniyle, eğitim için yurtdışına gitmekten vazgeçti.
Sometimes the first symptom of cardiovascular disease is death.
Bazen kardiyovasküler hastalığın ilk belirtisi ölümdür.
I was scared half to death.
Ben çok korktum.
I'm not afraid of death.
Ben ölümden korkmuyorum.
I am afraid of death.
Ben ölümden korkuyorum.
I am ready for death.
Ben ölmeye hazırım.
Who am I? Where do I come from? Is there life after death? What is the meaning of life on earth?
Ben kimim? Nereden geliyorum? Ölümden sonra hayat var mı? Dünyada yaşamın anlamı nedir?
I disapprove of what you say, but I will defend to the death your right to say it.
Ben söylediğini doğru bulmuyorum fakat onu söyleme hakkını ölünceye kadar savunacağım.
You scared me half to death.
Beni çok korkuttun.
Once again, I was able to escape death.
Bir kez daha, kıl payı ölümden kurtuldum.
Not eating or drinking anything for a couple of days may result in death.
Birkaç günlüğüne hiçbir şey yememek veya içmemek ölüme sebebiyet verebilir.
We aren't afraid of death.
Biz ölümden korkmuyoruz.
Are we afraid of death?
Biz ölümden korkuyor muyuz?
We are afraid of death.
Biz ölümden korkuyoruz.
We were shocked at the news of his death.
Biz onun ölüm haberine şok olduk.
We regret his death.
Biz onun ölümüne üzülüyoruz.
We were greatly surprised at the news of his sudden death.
Biz onun ani ölüm haberine büyük ölçüde şaşırdık.
By the way, do you think there's anything after death?
Bu arada sence ölümden sonra bir şey var mı?
That fight seemed like a life-or-death struggle.
Bu savaş, bir yaşam ya da ölüm mücadelesi gibi görünüyordu.
I came here to investigate Tom's death.
Buraya Tom'un ölümünü araştırmaya geldim.
Murder is punished by death.
Cinayet ölümle cezalandırılır.
The World Health Organization says alcohol abuse is the third leading cause of death and disability in the world.
Dünya Sağlık Örgütü alkolün kötü kullanımının dünyada ölümün ve sakatlığın önde gelen üçüncü sebebi olduğunu söylüyor.
The defendant was sentenced to death.
Davalı idama mahkum edildi.
Birth is, in a manner, the beginning of death.
Doğum,bir şekilde,ölümün başlangıcıdır.
We could freeze to death.
Donarak ölebiliriz.
Apparently, Tom's death was a suicide.
Görünüşe göre, Tom'un ölümü bir intihardı.
The reckless men froze to death during their expedition to the Antarctic.
Gözükara insanlar Antartika seferleri sırasında donarak öldü.
The boundaries which divide Life from Death are at best shadowy and vague. Who shall say where the one ends, and where the other begins?
Hayatı ölümden ayıran sınırlar azami karanlık ve belirsizdir. Birinin nerede biteceğini ve diğerinin nerede başlayacağını kim söyleyecek?
