I have some correspondence to deal with.
İlgilenecek bazı yazışmalarım var.
We have a lot of problems to deal with.
İlgilenecek bir sürü sorunumuz var.
I have to deal with this now.
Şimdi bunu halletmek zorundayım.
I can't deal with Tom right now.
Şimdi Tom'la ilgilenemem.
This was not the deal.
Anlaşma bu değildi.
The deal was agreed to.
Anlaşma kabul edildi.
What's the deal?
Anlaşma nedir?
We're very happy about our deal.
Anlaşmamız hakkında çok mutluyuz.
He blew the deal.
Anlaşmayı kaçırdı.
We'll deal with this problem in Chapter 3.
Üçüncü bölümde bu sorunun üstesinden geleceğiz.
The deal I was working on fell through.
Üzerinde çalıştığım anlaşma suya düştü.
She doesn't actually live in Deal.
Aslında Deal'de yaşamıyor.
I don't want to deal with this problem now.
Şu an bu sorunla uğraşmak istemiyorum.
I can't deal with this right now.
Şu anda bununla ilgilenemem.
I can't deal with that problem right now.
Şu anda o problemle ilgilenemem.
Such a problem is hard to deal with.
Böyle bir sorun ile uğraşmak zordur.
He undertook a great deal of work.
Büyük bir iş üstlendi.
He's a difficult person to deal with.
Başa çıkılması zor bir kişidir.
Deal me out.
Bana dağıt.
Maybe we can make a deal.
Belki de bir anlaşma yapabiliriz.
I think you should make the deal.
Bence anlaşmayı yapmalısın.
Deal me in.
Benimle ticaret yap.
He has a good deal of intelligence for a child.
Bir çocuk için epeyce bir zekaya sahip.
He has a great deal of intelligence for a child.
Bir çocuk için oldukça fazla zekaya sahip.
Do you want to make a deal?
Bir anlaşma yapmak ister misin?
I hear you're interested in making a deal.
Bir anlaşma yapmakla ilgilendiğini duyuyorum.
We made a deal.
Bir anlaşma yaptık.
You've got a deal.
Bir anlaşman var.
On the one hand we suffered a heavy loss, but on the other hand we learned a great deal from the experience.
Bir taraftan ağır kayıplar verdik fakat diğer taraftan deneyimden birçok şey öğrendik.
We must deal with this problem.
Biz bu sorunla başa çıkmalıyız.
We are making all efforts possible to deal with the nuclear crisis.
Biz nükleer kriz ile başa çıkmak için mümkün olan tüm çabaları harcıyoruz.
We learn a good deal at school.
Biz okulda çok şey öğrendik.
Deal us the cards.
Bize kartları dağıt.
Do we have a deal?
Bizim bir anlaşmamız var mı?
We've got a deal.
Bizim bir anlaşmamız var.
That's the deal.
Bu anlaşmadır.
It's not a big deal. Don't worry about it.
Bu büyük bir anlaşma değil. Onun hakkında endişelenme.
It's a deal.
Bu bir anlaşma.
I have a great deal to do tonight.
Bu gece yapacak çok işim var.
It's a good deal.
Bu gerçek bir pazarlık.
I've eaten a great deal of food this week.
Bu hafta çok yemek yedim.
We must deal fairly with these people.
Bu insanlara adil şekilde davranmalıyız.
This is a good deal.
Bu iyi bir anlaşma.
I fucking don't know how to translate this sentence, translate it yourself, everybody deal with their own shit.
Bu kahrolası cümleyi nasıl tercüme edeceğimi bilmiyorum, kendin tercüme et, herkes kendi bokunu temizlesin.
I'll deal with this problem later.
Bu sorunla daha sonra ilgileneceğim.
I will deal with this problem.
Bu sorunla ilgileneceğim.
I've been trained to deal with this kind of problem.
Bu tür sorunla ilgilenmek için eğitildim.
Who can deal with this difficult situation?
Bu zor durumla kim baş edebilir?
I have a great deal to do today.
Bugün yapacak çok işim var.
I have to deal with this myself.
Bunu bizzat halletmeliyim.
I know you're not ready to deal with this.
Bunu halletmek için hazır olmadığını biliyorum.
We can deal with this.
Bunun üstesinden gelebiliriz.
I don't think it's a big deal.
Bunun büyük bir anlaşma olduğunu sanmıyorum.
Deal with this.
Bununla ilgilen.
I have a problem to deal with here.
Burada halledilecek bir sorunum var.
There's no one here who can deal with the problem.
Burada sorunla ilgilenen hiç kimse yok.
It snowed a good deal last night.
Dün gece çok kar yağdı.
He feels a good deal better than yesterday.
Düne göre çok daha iyi hissediyor.
We must deal with the problem instantly.
Derhal sorunla ilgilenmeliyiz.
I'll deal with this problem as soon as I can.
Elimden geldiğince en kısa sürede bu sorunla ilgileneceğim.
My brother smokes a great deal.
Erkek kardeşim çok sigara içer.
I spent a great deal of time dealing with that problem last week.
Geçen hafta o sorunla ilgilenerek epeyce zaman harcadım.
We had a good deal of snow last winter.
Geçen kış epeyce kar yağdı.
We had a good deal of rain last summer.
Geçen yaz epeyce yağmur yağdı.
If you want to go, then go. If you don't want to, then it's no big deal.
Gitmek istersen o zaman git. Gitmek istemezsen bu hiç önemli bir şey değil.
They get a great deal of snow in Hokkaido.
Hokkaido'da çok kar yağar.
I have no idea how to do deal with my daughter.
Kızımı nasıl idare edeceğim hakkında bir fikrim yok.
Just deal with it.
Kabullen gitsin.
Cancer patients often have to deal with debilitating bouts of nausea.
Kanser hastaları sıklıkla bulantı nöbetlerini azaltmakla uğraşmak zorundadır.
Deal the cards.
Kartları dağıt.
Whose turn is it to deal the cards?
Kartları dağıtmak için kimin sırası?
He spends a great deal of money on books.
Kitaplara çok para harcar.
Please deal the card.
Lütfen kart dağıt.
Please deal the cards.
Lütfen kartları dağıt.
Mayuko reads a good deal.
Mayuko çok okur.
How did you deal with the matter?
Meseleyi nasıl hallettin?
Nancy is a hard girl for me to deal with.
Nancy benim ilgilenmem için sert bir kız.
It's no big deal.
O çok önemli değil.
He reads a great deal.
O çok okur.
It's not a big deal.
O önemli değil.
She is a difficult person to deal with.
O ilgilenmesi zor bir insandır.
He reads a good deal.
O oldukça çok okur.
He made a great deal of money selling milk.
O süt satarak çok para yaptı.
Since then, a great deal of change has occurred in Japan.
O zamandan beri, Japonya'da büyük bir değişim oldu.
She spends a lot of time helping her children learn to deal with money.
O, çocuklarının para ile alışveriş etmelerine yardım ederek çok zaman harcar.
He looks a good deal better today.
O, bugün çok daha iyi görünüyor.
She did a great deal of work.
O, epeyce iş yaptı.
He earns a great deal.
O, oldukça çok kazanır.
It's your deal.
O, sizin anlaşmanız.
He's racking his brains about how to deal with the matter.
O, sorunu nasıl halledeceği hakkında kafa yoruyor.
She spent a good deal of money on her vacation.
O, tatiline çok para harcadı.
They drink a good deal of tea in England.
Onlar İngiltere'de çok çay içerler.
