You don't have to convince me. You have to convince Tom.
Beni değil Tom'u ikna etmek zorundasın.
If my parents punished me for something I didn't do, I would tell them the truth and try to convince them of my innocence.
Eğer yapmadığım bir şey için ailem beni cezalandırdıysa , onlara doğruları söylerdim ve benim masumiyetle ilgili onları ikna etmeye çalışırdım.
I could not convince him of his mistake.
Hatasıyla ilgili onu ikna edemedim.
She couldn't convince him to buy her a new car.
Kendisine yeni bir araba satın alması için onu ikna edemedi.
Who are you trying to convince?
Kimi ikna etmeye çalışıyorsun?
I tried to convince him of my innocence.
Masumiyetimle ilgili onu ikna etmeye çalıştım.
She couldn't convince him to ride a horse.
O, onu bir ata binmeye ikna edemedi.
She couldn't convince him to give a speech.
O, onu bir konuşma yapması için ikna edemedi.
She couldn't convince him to accept a personal check.
O, onu kişisel bir çeki kabul etmesi için ikna edemedi.
She couldn't convince him to write a song for her.
O, onu onun için bir şarkı yazmaya ikna edemedi.
She was asked to convince him to get his son to paint the house.
Oğluna evi boyattırması için ona onu ikna etmesi rica edildi.
She was asked to convince him to get his son or someone else to paint the house.
Ondan, onu, evi oğluna ya da başka birine boyattırmaya ikna etmesi rica edildi.
We'll convince them.
Onları ikna edeceğiz.
How did you convince them?
Onları nasıl ikna ettin?
What would you say to convince him to buy one?
Onu bir tane almaya ikna etmek için ne söylerdin?
She couldn't convince him to go home.
Onu eve gitmesi için ikna edemedi.
It was not easy to convince him.
Onu ikna etmek kolay olmadı.
It wasn't easy to convince her.
Onu ikna etmek kolay olmadı.
I must convince her.
Onu ikna etmek zorundayım.
I must convince him.
Onu ikna etmeliyim.
She was tired of trying to convince him.
Onu ikna etmeye çalışmaktan yoruldu.
I found it difficult to convince her.
Onu ikna etmeyi zor buldum.
It took a long time for me to convince him that I was right.
Onu, haklı olduğuma ikna etmem uzun bir zaman aldı.
How do you think I can convince her to spend more time with me?
Onun benimle daha fazla zaman geçirmesi için onu nasıl ikna edebileceğimi düşünüyorsun?
Whoever wants to marry her must first convince her father.
Onunla evlenmek isteyen öncelikle onun babasını ikna etmelidir.
She couldn't convince him to accept the bribe.
Rüşveti kabul etmesi için onu ikna edemedi.
I imagine that Tom will eventually convince Mary to let him buy a new motorcycle.
Sanırım sonunda Tom Mary'yi ona yeni bir motorsiklet aldırmak için ikna edecek.
I guess I'm wasting my time trying to convince Tom to help us.
Sanırım Tom'u bize yardım etmesi için ikna etmeye çalışarak boşa zaman harcıyorum.
What must I do to convince you?
Seni ikna etmek için ne yapmalıyım?
Tom will try to convince Mary to accept your offer.
Senin önerini kabul etmesi için Tom Mary'yi ikna etmeye çalışacak.
You must convince Tom to stop smoking.
Sigarayı bırakması için Tom'u ikna etmelisin.
Tom tried to convince Mary that he'd changed.
Tom değiştiği konusunda Mary'yi ikna etmeye çalıştı.
Tom tried to convince Mary that it was time to leave.
Tom gitme zamanı olduğuna dair Mary'yi ikna etmeye çalıştı.
Tom tried to convince Mary that he was right.
Tom haklı olduğu konusunda Mary'yi ikna etmeye çalıştı.
Tom knew it was going to be tough to convince Mary that she was too old to drive.
Tom Mary'nin araba süremeyecek kadar yaşlı olduğuna ikna etmenin zor olacağını biliyordu.
Tom made no attempt to convince Mary that he was innocent.
Tom Mary'nin masum olduğunu ikna etme girişiminde bulunmadı.
Tom told Mary not to waste her time trying to convince John to help.
Tom Mary'ye John'u yardım etmesi için ikna etmeye çalışarak zamanını boşa harcamamasını söyledi.
Tom could probably never convince Mary to try bungee jumping.
Tom Mary'yi bungee jumping yapması için muhtemelen ikna edemedi.
Tom knew it was going to be tough to convince Mary to go to the hospital.
Tom Mary'yi hastaneye gitmesi için ikna etmenin zor olacağını biliyordu.
Tom couldn't convince Mary that she had made a mistake.
Tom Mary'yi hata yaptığına ikna edemedi.
Tom couldn't convince Mary.
Tom Mary'yi ikna edemedi.
Tom tried to convince Mary help him.
Tom Mary'yi ona yardım etmesi için ikna etmeye çalıştı.
Tom tried in vain to convince Mary to go to art school.
Tom Mary'yi sanat okuluna gitmesi için boş yere ikna etmeye çalıştı.
I didn't want to spend any more time trying to convince Tom to study French.
Tom'u İngilizce çalışmaya ikna etmeye çalışmak için daha fazla zaman harcamak istemedim.
I tried to convince Tom otherwise.
Tom'u başka türlü ikna etmeye çalıştım.
I decided to stop trying to convince Tom to do anything.
Tom'u bir şey yapmasını ikna etmeye çabalamayı durdurmaya karar verdim.
You have absolutely no idea how hard it was to convince Tom to help us.
Tom'u bize yardım etmesi için ikna etmenin ne kadar zor olduğu hususunda kesinlikle fikrin yok.
It would be virtually impossible to convince Tom to come along with us.
Tom'u bizimle gelmesi için ikna etmek gerçekte imkansız olurdu.
I must convince Tom to come.
Tom'u gelmesi için ikna etmeliyim.
I might be able to convince Tom to cooperate.
Tom'u işbirliği yapması için ikna edebilirim.
We'll convince Tom.
Tom'u ikna edeceğiz.
I can't convince Tom.
Tom'u ikna edemem.
You won't be able to convince Tom.
Tom'u ikna edemeyeceksin.
Tom won't be that easy to convince.
Tom'u ikna etmek o kadar kolay olmayacak.
Tom won't be that hard to convince.
Tom'u ikna etmek o kadar zor olmayacak.
I must convince Tom.
Tom'u ikna etmeliyim.
I had to try to convince Tom.
Tom'u ikna etmeye çalışmam gerekti.
It's no use trying to convince Tom.
Tom'u ikna etmeye çalışmanın faydası yok.
I might be able to convince Tom to do that.
Tom'u onu yapması için ikna edebilirim.
Though Tom's English seems quite good at times, he doesn't seem to know his limitations and it's impossible to convince him that he's wrong when he makes a mistake.
Tom'un İngilizcesi zaman zaman oldukça iyi görünsede, o sınırlarını biliyor gibi görünmüyor ve o bir hata yaptığında onu hatalı olduğuna ikna etmek imkansızdır.
I'm beginning to believe that we'll never be able to convince Tom that he's wrong.
Tom'un hatalı olduğuna asla ikna edemeyeceğimize inanmaya başlıyorum.
I should've tried to convince Tom to stay.
Tom'un kalması için ikna etmeye çalışmalıydım.
It's possible that Tom was able to convince Mary to do his laundry for him.
Tom'un Mary'yi çamaşırlarını onun için yıkaması konusunda ikna edebilmesi mümkündür.
"Tom was able to convince Mary to help." "How did he do that?"
'You can show black is white by argument,' said Filby, 'but you will never convince me.'
Can you think of anything that I could say to convince Tom to stay?
He couldn't convince her of her mistake.
He tried in vain to convince them of his innocence.
He tried to convince them of his innocence in vain.
He tried to convince them of his innocence.
He was trying to convince me to invest in that business.
His arguments don't convince me.
How are you going to convince Tom?
How can we convince Tom that it wasn't his fault?
How did Tom convince Mary to marry him?
How did Tom convince you to come?
How do you think Tom will convince Mary to marry him?
I can easily convince you of his innocence.
I don't know what I can say to Tom to convince him to help us.
I don't need to convince Tom.
I don't think I'll be able to convince Tom.
I have to convince Tom to go with us.
I knew Tom would try to convince Mary not to go.
I know that it's highly unlikely that I'll be able to convince you that you're wrong.
I needed time to convince her.
I sat down to translate the sentence shown on the main page to my native language, and half an hour and two dozen sentences later I had to convince myself to stop.
I shouldn't have wasted my time trying to convince Tom to change his mind.
I think I could convince Tom to put you on the list.
I think there's no point in trying to convince her.
I think there's no point in trying to convince him.
I tried to convince him that I was perfectly capable of it.
I tried to convince Tom not to give up.
I tried to convince Tom.
