The two men had much in common.
İki adamın ortak çok şeyi vardı.
English is like a word-wide common language.
İngilizce dünya çapında ortak bir dil gibidir.
It is common for children to cause trouble.
Çocukların sorun yaratması yaygındır.
In the U.S., it is common for people to write a check instead of paying cash.
ABD'de, insanların nakit ödeme yerine bir çek yazmaları yaygındır.
While some private and church schools in America have uniforms, they are not common.
Amerika'daki kilise okullarının ve bazı özel okulların üniforması vardır, onlar yaygın değildir.
Has American English become the common language of Europe?
Amerikan İngilizcesi Avrupa'nın ortak dili oldu mu?
Does Europe have a common language?
Avrupa'nın ortak bir dili var mı?
Such an event is quite common here.
Böyle bir olay burada oldukça yaygındır.
In other words, you should doubt common sense.
Başka bir deyişle, sağduyudan şüphe etmelisin.
The garden is common to the two houses.
Bahçe, iki eve aittir.
A fault common to scientists is mistakenly believing that every problem has a technical solution.
Bilim adamlarına göre yaygın bir hata her problemin teknik bir çözümü var olduğuna yanlışlıkla inanmaktır.
The common language of many Asians is English.
Birçok Asyalının ortak dili İngilizce'dir.
Someone told me that Albert Einstein said, "Common sense is the collection of prejudices acquired by age eighteen. "
Birisi bana Albert Einstein'ın "Sağduyu on sekiz yaşında kazanılan ön yargıların birikimidir." dediğini söyledi.
We have absolutely nothing in common.
Bizim kesinlikle ortak bir şeyimiz yok.
We have nothing in common.
Bizim ortak bir şeyimiz yok.
Divorce is becoming more common nowadays.
Boşanma bugünlerde daha yaygın oluyor.
It's very common.
Bu çok yaygın.
Such incidents are quite common.
Bu gibi olaylar oldukça yaygındır.
This is an error common among Japanese students.
Bu Japon öğrenciler arasında yaygın bir hatadır.
This word is not in common use.
Bu kelime yaygın kullanımda değil.
Is this word in common use?
Bu kelime yaygın olarak kullanılıyor mu?
That's quite common.
Bu oldukça yaygın.
This is what they have in common with other peoples.
Bu onların diğer uluslarla ortak neye sahip olduklarıdır.
That's common sense.
Bu sağduyu.
Is this common?
Bu yaygın mı?
Murders are very common in big cities.
Cinayetler büyük şehirlerde çok yaygındır.
All humans on Earth are descended from a common ancestor.
Dünyadaki bütün insanlar ortak bir atanın soyundan gelirler.
The most common first name in the world is Mohammed.
Dünyadaki en yaygın isim Muhammed'dir.
Experience will teach you common sense.
Deneyim sana sağ duyuyu öğretecektir.
Religion is the metaphysics of the common people.
Din sıradan insanların metafiziğidir.
Didn't they teach you common sense as well as typing at the school where you studied?
Eğitim yaptığın okulda yazı yazmanın yanı sıra sağduyuyu öğretmediler mi?
Don't worry. It's a common mistake.
Endişelenme. Bu yaygın bir hata.
Franklin was known for his common sense.
Franklin sağduyusu ile biliniyordu.
Japanese has something in common with Korean.
Japonun Koreli ile ortak bir şeyi var.
Music is a common speech for humanity.
Müzik insanlık için ortak bir dildir.
Mary lacks common sense.
Mary sağ duyudan yoksundur.
I think the number of common-law marriages is on the rise.
Nikahsız evliliklerin sayısının arttığını düşünüyorum.
Is that a common name?
O bir yaygın isim midir?
He's nothing more than a common thug.
O sıradan bir hayduttan başka bir şey değil.
He lacks common sense.
O sağduyudan yoksundur.
It's a common vice.
O yaygın bir ahlaksızlık.
It's a common mistake.
O yaygın bir hata.
He is a common sort of man.
O, bilinen bir insan tipi.
It has become quite common.
O, oldukça yaygın olmuştur.
She lacks common sense.
O, sağduyudan yoksundur.
She is lacking in common sense.
O, sağduyudan yoksundur.
He is lacking in common sense.
O, sağduyudan yoksundur.
It's pretty common.
Oldukça yaygın.
I give up. What do an Irish priest and Congolese witch doctor have in common?
Ondan vazgeçtim. İrlandalı rahip ve Kongolu cadı doktorun ortak neyi var?
They are bound together by common interests.
Onlar ortak çıkarları tarafından birbirine bağlıdır.
Though they're twins, they don't have many interests in common.
Onlar, ikiz olmalarına rağmen, çok sayıda ortak ilgileri yok.
They have something in common.
Onların ortak bir şeyi var.
They have nothing in common.
Onların ortak bir şeyi yok.
They have a lot in common.
Onların pek çok ortak yanı var.
It is quite common for him to say so.
Onun öyle söylemesi çok sıradandır.
He doesn't have any common sense.
Onun hiç sağduyusu yok.
She has nothing in common with him.
Onun onunla ortak bir yanı yoktu.
He has no common sense.
Onun sağ duyusu yok.
He has a common name.
Onun yaygın bir adı var.
I have a lot in common with him.
Onunla bir sürü ortak yönüm var.
I have nothing in common with him.
Onunla ortak bir şeyim yok.
I have nothing in common with her.
Onunla ortak hiçbir şeyim yok.
They had been working together for common interests.
Ortak çıkarları için birlikte çalışmaktaydılar.
I'm sure we have a lot in common.
Ortak çok şeyimiz olduğundan eminim.
We have a lot in common.
Ortak birçok şeyimiz var.
They knew they must fight together to defeat the common enemy.
Ortak düşmanı yenmek için birlikte dövüşmek zorunda olduklarını biliyorlardı.
Tom and Mary couldn't talk to each other then because they didn't speak a common language.
Ortak dil konuşmadıkları için Tom ve Mary o zaman birbirleriyle konuşamadılar.
We had nothing in common.
Ortak hiçbir noktamız yoktu.
The police treated Tom like a common criminal.
Polis Tom'a sıradan bir suçlu gibi davrandı.
Such languages as Russian, Polish, Czech and Bulgarian have common Slavic roots.
Rusya, Polonya, Çek ve Bulgaristan'ın ortak Slav kökleri var.
Border fights were common.
Sınır kavgaları yaygındı.
He did not trust the common people.
Sıradan insanlara güvenmiyordu.
He must be lacking in common sense.
Sağ duyudan yoksun olmalı.
He is devoid of common sense.
Sağduyudan yoksundur.
I think we have a lot in common.
Sanırım bir sürü ortak noktamız var.
Garlic and onion are good remedies against the common cold.
Sarımsak ve soğan soğuk algınlığına karşı iyi ilaçlardır.
You and I have something in common.
Sen ve ben ortak bir şeye sahibiz.
The number of people who smoke is increasing, so cancer will soon be the most common cause of death.
Sigara içen insanların sayısı artıyor, bu yüzden kanser yakında ölümün en yaygın nedeni olacak.
There is no cure for the common cold.
Soğuk algınlığının tedavisi yoktur.
Chicken pox is a common sickness in children.
Su çiçeği çocuklarda yaygın bir hastalıktır.
I have Japanese and Chinese friends who speak to each other in English since that is the only language they have in common.
Tek ortak dilleri olduğu için birbirleriyle İngilizce konuşan Japon ve Çinli arkadaşlarım var.
Tom has way too much common sense to do what Mary's asking him to do.
Tom Mary'nin ondan yapmasını istediğini yapmak için oldukça çok fazla sağduyuya sahiptir.
Tom thinks Mary lacks common sense.
Tom Mary'nin sağduyudan yoksun olduğunu düşünüyor.
Tom and I have nothing in common.
Tom ve benim ortak yanımız yok.
Tom and Mary don't get along. They have nothing in common.
Tom ve Mary geçinemezler. Onların ortak bir şeyi yoktur.
Tom and Mary have a lot in common.
Tom ve Mary'nin birçok ortak yanı var.
Tom and Mary have nothing in common.
Tom ve Mary'nin ortak bir şeyi yok.
Tom and Mary don't have much in common.
Tom ve Mary'nin pek çok ortak şeyleri yoktur.
I have more in common with Tom than Mary.
Tom'la Mary'den daha çok benzer yönlerim var.
It's common knowledge that you don't like Tom.
Tom'u sevmediğin herkesçe bilinen bir şey.
Tom doesn't have any common sense.
Tom'un bir sağduyusu yok.
Tom has a lot in common with Mary.
Tom'un Mary ile bir sürü ortak yanı var.
Tom has nothing in common with Mary.
Tom'un Mary ile hiçbir ortak yanı yoktur.