The work wasn't finished at 11:00 p.m. Friday, so they decided to carry it over to the following Monday.
İş cuma günü gündüz on birde bitirilmedi, bu yüzden onu önümüzdeki pazartesiye ertelemeye karar verdiler.
The bag was too heavy for me to carry by myself.
Çanta benim tek başıma taşıyamayacağım kadar çok ağırdı.
Carry the bags upstairs.
Çantaları üst kata taşı.
He helped me to carry the bag.
Çantayı taşımam için bana yardımcı oldu.
I had the boy carry my bag.
Çocuğa çantamı taşıttım.
You don't need to carry lunch with you.
Öğle yemeği taşımana gerek yok.
My car is large enough to carry five people.
Arabam beş kişi taşıyacak kadar büyük.
Soldiers must carry out their orders.
Askerler onların emirlerini uygulamak zorundadır.
I helped carry those bags.
Şu çantaları taşımaya yardım ettim.
She managed to carry all the bags herself.
Bütün çantaları kendisi taşıyabildi.
This is all my carry-on baggage.
Bütün tekerlekli bagajım budur.
Daddy, I can't walk any more. Carry me.
Baba, artık yürüyemiyorum. Beni taşı.
He helped me carry the baggage.
Bagajı taşımam için yardım etti.
Would you carry my luggage upstairs?
Bagajımı yukarı taşır mısın?
I helped him carry his luggage upstairs.
Bagajını üst kata taşımasına yardım ettim.
You don't have to carry your baggage.
Bagajını taşımak zorunda değilsin.
I am determined to carry out this plan.
Ben bu planı gerçekleştirmek için kararlıyım.
I don't like to carry a purse.
Ben el çantası taşımayı sevmiyorum.
Could you carry my bags for me?
Benim için çantalarımı taşır mısın?
She was kind enough to carry my baggage for me.
Benim için bagajımı taşıyacak kadar kibardı.
Let a porter carry your baggage.
Bir hamal bagajını taşısın.
I've never needed to carry a gun.
Bir silah taşımaya hiç ihtiyacım olmadı.
Most students carry backpacks to school.
Birçok öğrenci okula sırt çantası taşır.
We aren't born with the capacity to carry out a happy coexistence.
Biz mutlu bir birlikteliği yürütme kapasitesi ile doğmadık.
We'll carry it to the barn.
Biz onu ahıra taşıyacağız.
Bob, help me carry his luggage to the living room.
Bob, onun bagajını oturma odasına taşımamda yardım et.
This suitcase is too heavy for me to carry.
Bu bavul benim taşıyamayacağım kadar çok ağır.
Would you mind helping me carry this suitcase?
Bu bavulu taşımama yardım eder misiniz?
Will you please help me carry this suitcase?
Bu bavulu taşımama yardımcı olur musunuz lütfen?
I cannot carry this suitcase by myself.
Bu bavulu tek başıma taşıyamıyorum.
Carry these books back to the bookshelf.
Bu kitapları kitaplığa geri taşı.
This box is very heavy, so I can't carry it.
Bu kutu çok ağır, bu yüzden onu taşıyamıyorum.
This box is light enough for him to carry.
Bu kutu onun taşıması için yeterince hafif.
This box is too bulky to carry.
Bu kutu taşımak için çok fazla büyüktür.
This box is light enough to carry.
Bu kutu taşınacak kadar hafif.
This box is too heavy for me to carry.
Bu kutu taşıyamayacağım kadar çok ağır.
I'll get him to carry this box upstairs.
Bu kutuyu ona üst kata taşıtacağım.
This machine is too heavy for me to carry.
Bu makine benim taşıyamayacağım kadar çok ağır.
This is so heavy a box that I can't carry it.
Bu o kadar ağır bir kutu ki onu taşıyamam.
This bus can carry 30 people.
Bu otobüs 30 kişi taşıyabilir.
I'll carry this suitcase for you.
Bu valizi sizin için taşırım.
I can't carry this suitcase. It's too heavy.
Bu valizi taşıyamam. O çok ağır.
I can't carry this suitcase by myself.
Bu valizi tek başıma taşıyamam.
Carry this for me.
Bunu benim için taşı.
Can I carry this on the plane?
Bunu uçakta taşıyabilir miyim?
He was the first to carry out the experiment.
Deneyi tamamlayan ilk kişiydi.
We don't carry leather goods.
Deri ürünleri taşımıyoruz.
We have no choice but to carry on.
Devam etmekten başka seçeneğimiz yok.
After you have taken a rest, you must carry on your study.
Dinlendikten sonra çalışmana devam etmelisin.
The final exams will probably carry over into next month.
Final sınavları muhtemelen gelecek aya ertelenecek.
The paper didn't carry the story.
Gazete hikayeyi nakletmedi.
I got the young man to carry the baggage for me.
Genç adama benim için bagajımı taşıttım.
He doesn't carry much baggage on his trips.
Gezilerinde çok bagaj taşımaz.
I had the porter carry my suitcase.
Hamala valizimi taşıttım.
Japanese women carry their babies on their backs.
Japon kadınları bebeklerini sırtlarında taşırlar.
I can carry my own weight.
Kendi payıma düşeni yapabilirim.
Books are the bees that carry pollen from one mind to another.
Kitaplar bir akıldan diğerine polen taşıyan arılardır.
We can not carry on conversation in such a noisy room.
Konuşmayı böylesine gürültülü bir odada sürdüremeyiz.
Kumiko got a porter to carry her suitcase at the airport.
Kumiko havaalanında valizini bir hamala taşıttı.
The box was heavy, but he managed to carry it.
Kutu çok ağırdı fakat onu taşımayı başardı.
The box is light enough for a child to carry.
Kutu bir çocuğun taşıması için yeterince hafif.
The box is too heavy to carry.
Kutu taşınılmayacak kadar çok ağır.
Can you please help me carry my bags?
Lütfen çantalarımı taşımama yardım eder misin?
Please allow me to carry your bag.
Lütfen çantanı taşımama izin ver.
Please carry your dishes to the kitchen.
Lütfen bulaşıklarınızı mutfağa taşıyın.
Please have the maid carry it to my room.
Lütfen hizmetçiye onu odama taşıt.
Mac helped me carry the vacuum cleaner.
Mac benim süpürgeyi taşımama yardımcı oldu.
Mary asked Tom to carry her suitcase.
Mary Tom'dan valizini taşımasını istedi.
Mike managed to carry the suitcase by himself.
Mike kendisi bavulu taşıyabildi.
I will carry out this plan at any price.
Ne pahasına olursa olsun bu planı uygulayacağım.
He had to carry the bag.
O çantayı taşımak zorunda kaldı.
Can you manage to carry that heavy suitcase by yourself?
O ağır bavulu kendiniz taşıyabilir misiniz?
He ran as fast as his legs could carry him.
O, bacakları onu taşıyabildiği kadar hızlı koştu.
He made me carry his baggage.
O, bana bagajını taşıttı.
He had to carry many loads from the house to station.
O, evden istasyona çok fazla yük taşımak zorunda kaldı.
She asked him to carry her bag.
O, ona onun çantasını taşımasını rica etti.
She tried to carry out her plan to save money.
O, para biriktirmek için kendi planını uygulamaya çalıştı.
He could not carry out his plan.
O, planını gerçekleştiremedi.
He didn't carry out his promise.
O, sözünü yerine getirmedi.
He helped me carry the chair.
O, sandalyeyi taşımama yardım etti.
The child died from an asthma attack because the school didn't allow him to carry his inhaler with him.
Okul astım spreyini yanında taşımasına izin vermediği için çocuk astım krizinden öldü.
I had him carry my bag.
Ona çantamı taşıttım.
I had him carry my baggage.
Ona çantamı taşıttım.
We got him to carry our bag.
Ona çantamızı taşıttık.
I made him carry the suitcase.
Ona bavulu taşıttım.
I helped him carry his desk.
Ona masasını taşıması için yardım ettim.
I had him carry my luggage to the platform.
Ona platforma kadar bagajımı taşıttım.
I'll get him to carry my suitcase upstairs.
ona valizimi yukarı taşıtacağım.
I'll get him to carry this case upstairs.
Ona, bu valizi üst kata taşıtacağım.
Carry her to the operating room.
Onu ameliyathaneye taşı.
I always carry it in my pocket.
Onu her zaman cebimde taşırım.
I need a bag to carry it in.
Onu taşımak için bir çantaya ihtiyacım var.
Let me carry it.
Onu taşımama izin verin.