Let's take a 10 minute break.
10 dakikalık bir mola alalım.
People usually find it very difficult to break the ice when they meet someone extremely attractive for the first time.
İnsanlar ilk kez oldukça çekici biriyle karşılaştığında genellikleri havayı yumuşatmayı zor bulurlar.
Break the chocolate into smaller pieces.
Çikolatayı küçük parçalara ayırın.
Let's take a break now.
Şimdi bir mola verelim.
Albert is the last person to break a promise.
Albert sözünden cayacak en son kişidir.
But love can break your heart.
Ama aşk kalbinizi kırabilir.
I wonder if a third world war will break out.
Üçüncü dünya savaşının patlak verip vermeyeceğini merak ediyorum.
Give it a break, Tom.
Ara ver Tom.
I want to take a break.
Ara vermek istiyorum.
I want you to take a break.
Ara vermeni istiyorum.
I never break a promise.
Asla sözümden dönmem.
Break it up!
Ayrılın!
We should break up.
Ayrılmalıyız.
After waiting all day, the workers were still looking for a break in the weather so they could resume the search.
Bütün gün bekledikten sonra işçiler araştırmayı sürdürebilmek için hâlâ havanın düzelmesini bekliyorlardı.
Break a leg.
Başarılar!
Give me a break, will you?
Bana bir mola ver, ne dersin?
Give me a break.
Bana bir mola verin.
I need a five-minute break.
Beş dakikalık bir molaya ihtiyacım var.
I was seen to break the window.
Ben camı kırarken görüldüm.
I think we should break up.
Bence ayrılmalıyız.
Don't break up with me.
Benden ayrılma.
If you want to have parties in my house, clean up everything afterwards, and don't break anything, or else pay for the damage.
Benim evimde partiler vermek istiyorsanız, daha sonra her şeyi temizleyin ve bir şey kırmayın, ya da zarar için ödeme yapın.
It is important that a lawyer should leave no stone unturned even on minor points and harp on the same subject to achieve a break through in an impasse.
Bir avukatın zor bir durumda küçük konularda bile her taşın altına bakması ve aynı konuda sonuca ulaşmak için ısrarla belirtmesi önemlidir.
Don't break anything.
Bir şey kırma.
What do you say to having a coffee break?
Bir kahve molası vermeye ne dersin?
Would you mind if I took a break?
Bir mola alabilir miyim?
Let's take a break.
Bir mola alalım.
Let's take a break and drink some tea.
Bir mola verelim ve biraz çay içelim.
Take a break.
Bir mola verin.
Do you want to take a break?
Bir mola vermek ister misin?
I need a break.
Bir molaya ihtiyacım var.
I don't need a break.
Bir molaya ihtiyacım yok.
You've earned a break.
Bir molayı hak ettin.
Someone tried to break in.
Birisi içeri girmeye çalıştı.
You stole my bike, and now I'm going to break your face.
Bisikletimi çaldın ve şimdi ben senin yüzünü kıracağım.
We didn't break up.
Biz ayrılmadık.
Before we begin, I'd just like to point out to everyone that we have to be very careful not to break anything.
Biz başlamadan önce, bir şey kırmamak için çok dikkatli olmamız gerektiği konusunda herkesin dikkatini çekmek istiyorum.
We want to break off this negotiation.
Biz bu müzakereyi bozmak istiyoruz.
We really hope another war will not break out.
Biz gerçekten bir savaş daha patlak vermeyeceğini umuyoruz.
I love break dancing.
Braekdansı seviyorum.
We must try to break the deadlock.
Bu çıkmazdan kurtulmaya çalışmalıyız.
This car is going to break down.
Bu araba bozulacak.
Can you break this thousand-yen bill?
Bu bin yenlik banknotu bozabilir misin?
We'll be back after this short break.
Bu kısa aradan sonra geri döneceğiz.
I can't break this code.
Bu kodu kıramam.
Could you break this ten dollar bill?
Bu on doları bozar mısın?
Please be careful that you don't break this vase.
Bu vazoyu kırmamak için dikkatli ol.
Be careful not to break these eggs.
Bu yumurtaları kırmamak için dikkatli ol.
As heavy as you are, the ice will break.
Buz senin ağırlığın altında çatlar.
They attempted to break through the enemy line.
Düşman hattını yarıp geçmeyi denediler.
He worked last night without taking a break.
Dün gece ara vermeden çalıştı.
Don't break the branches.
Dalları kırma.
The submarine had to break through a thin sheet of ice to surface.
Denizaltı yüzeye doğru ince bir buz tabakasını yarıp geçmek zorunda kaldı.
You'll break it if you're not careful.
Dikkatli olmazsan onu kırarsın.
It would break if you dropped it.
Eğer düşürürsen kırarsın.
She plans to break up with her boyfriend.
Erkek arkadaşından ayrılmayı planlıyor.
I think that you should break up with your boyfriend.
Erkek arkadaşınla ilişkini bitirmen gerektiğini düşünüyorum.
Yes, I can break up with you. I just did.
Evet, senden ayrılabilirim. Gerçekten ayrıldım.
The thief used a screwdriver to break into the car.
Hırsız arabaya girmek için bir tornavida kullandı.
Everybody knows that he is the last man to break his promise.
Herkes onun sözünden dönecek son adam olduğunu bilir.
Nobody can break his record.
Hiç kimse onun rekorunu kıramaz.
When did World War II break out?
II. Dünya Savaşı ne zaman patlak verdi?
It may break.
Kırabilir.
It didn't break.
Kırmadı.
He continued his work after a short break.
Kısa bir moladan sonra çalışmasına devam etti.
He resumed his work after a short break.
Kısa bir moladan sonra işine kaldığı yerden devam etti.
You must break the vicious circle.
Kısır döngüyü kırmalısın.
I can't break free.
Kaçamıyorum.
The coffee break is an American institution.
Kahve molası bir Amerikan geleneğidir.
Let's take a break for coffee.
Kahve molası verelim.
Don't break my heart.
Kalbimi kırma.
I wish I could break the habit of smoking.
Keşke sigara içme alışkanlığından vazgeçebilsem.
If you leave your textbooks at school during the break, they'll get confiscated.
Kitaplarınızı mola anında okulda bırakırsanız, onlar toplatılırlar.
Don't sit on that box! You'll break it!
Kutunun üstüne oturma!Onu kıracaksın!
Please give me a break.
Lütfen bana bir mola ver.
Please be careful not to break this vase.
Lütfen bu vazoyu kırmamak için dikkatli ol.
Please, Mary, you can't break up with me!
Lütfen, Mary, sen benden ayrılamazsın!
Please, Tom, you can't break up with me!
Lütfen, Tom, sen benden ayrılamazsın.
The break is over.
Mola bitti.
Break time's over.
Mola süresi bitti.
We should take a break and have some tea.
Mola vermeli ve biraz çay içmeliyiz.
I have to take a break.
Mola vermeliyim.
It's time for a break.
Mola zamanı.
Why don't we take a break and go get something to eat?
Neden bir mola vermiyoruz ve yiyecek bir şeyler almaya gitmiyoruz?
It's going to break.
O kırılacak.
He will never break his promise.
O sözünden asla vazgeçmeyecektir.
He is the last person to break his promise.
O sözünden dönecek son insandır.
He is the last man to break his promise.
O sözünden vazgeçecek son kişidir.
She spoke for 30 minutes without a break.
O, ara vermeden 30 dakika boyunca konuştu.
He knows how to break a computer but he doesn't know how to fix it.
O, bir bilgisayarı nasıl bozacağını bilir fakat nasıl tamir edeceğini bilmez.
He tried to break his son's habit of smoking.
O, oğlunun sigara içme alışkanlığı kırmaya çalıştı.
She saw him break the window.
O, onun pencereyi kırdığını gördü.
When did she break the window?
O, pencereyi ne zaman kırdı?