"It must bother you to have taken a bad master." "I'm stupid too. So, it's all right."
"Kötü bir öğretmene sahip olmak sizi rahatsız ediyor olmalı." "Ben de aptalım. Öyleyse, tamam. "
Tom doesn't even bother to insult me anymore.
Artık Tom bile bana hakaret etmek için canını sıkmıyor.
I'm beginning to understand why you don't bother to try to explain things to Tom.
Bazı şeyleri neden Tom'a açıklama zahmetinde bulunmadığını anlamaya başlıyorum.
You're starting to bother me.
Beni kızdırmaya başlıyorsun.
Don't bother to pick me up at the hotel.
Beni otelden almak için rahatsız olmayın.
He broke the vase on purpose to bother me.
Beni sinirlendirmek için bilerek vazoyu kırdı.
Don't bother looking for me.
Boşuna beni aramayın.
Don't bother to deny it.
Boşuna inkar etme.
Don't bother calling for help.
Boşuna yardım isteme.
This intense heat doesn't seem to bother you.
Bu şiddetli ısı sizi rahatsız ediyor gibi görünmüyor.
That doesn't bother me.
Bu beni rahatsız etmiyor.
Don't bother to answer this letter.
Bu mektubu cevaplamak için zahmet etmeyin.
I won't let that bother me.
Bunun canımı sıkmasına izin vermeyeceğim.
Don't bother to come to my house.
Evime gelmek için zahmet etmeyin.
I try not to bother anyone.
Kimseyi rahatsız etmemeye çalışıyorum.
Please don't bother.
Lütfen zahmet etmeyin.
Why doesn't that bother you?
Neden o seni rahatsız etmiyor?
It didn't bother me.
O beni rahatsız etmedi.
I pretended that it didn't bother me.
O beni rahatsız etmemiş gibi davrandım.
It doesn't bother me.
O beni rahatsız etmiyor.
It doesn't bother us.
O bizi rahatsız etmez.
It doesn't bother me if you take that book.
O kitabı alırsan, benim için sakıncası yok.
Oh, don't bother.
Oh, zahmet etmeyin.
I asked him not to bother me.
Ondan beni rahatsız etmemesini rica ettim.
They bother me.
Onlar beni rahatsız ediyorlar.
Don't bother to call on him.
Onu aramak için zahmet etmeyin.
You should be careful not to bother him.
Onu rahatsız etmemek için dikkatli olmalısın.
I don't let it bother me.
Onun beni rahatsız etmesine izin vermem.
Don't bother with what he said.
Onun söylediğinden rahatsız olmayın.
I wouldn't let that bother you.
Onun seni rahatsız etmesine izin vermezdim.
The politician did not bother to apologize for betraying our trust.
Politikacı güvenimizi kötüye kullandığı için özür dileme zahmetinde bulunmadı.
Will it bother you if I turn on the radio?
Radyoyu açabilir miyim?
He doesn't bother to comb his hair.
Saçını tarama zahmetine katlanmaz.
Don't bother waking me up at 4:00 a.m. I don't plan to go fishing tomorrow.
Sabah 4:00'te beni uyandırmak için zahmet etmeyin. Yarın balık tutmaya gitmeyi planlamıyorum.
They won't bother you anymore.
Seni artık rahatsız etmeyecekler.
Don't let that bother you.
Seni rahatsız etmesine izin verme.
I won't bother you.
Seni rahatsız etmeyeceğim.
I'm sorry to bother you.
Seni rahatsız ettiğim için üzgünüm.
Don't bother me.
Sinirimi bozmayın.
I'm sorry to bother you so often.
Sizi çok sık rahatsız ettiğim için üzgünüm.
I won't bother you anymore tonight.
Sizi bu gece daha fazla rahatsız etmeyeceğim.
Sorry to bother you.
Sizi rahatsız ettiğim için üzgünüm.
Tom won't bother you anymore.
Tom artık seni rahatsız etmeyecektir.
Tom didn't even bother replying.
Tom bile cevap verme zahmetinde bulunmadı.
Tom didn't even bother to reply.
Tom bile cevap verme zahmetinde bulunmadı.
Tom didn't bother to answer.
Tom cevap verme zahmetine girmedi.
Tom didn't bother to respond.
Tom cevap verme zahmetine girmedi.
Tom didn't bother to knock.
Tom kapıyı çalma zahmetine girmedi.
Even though Tom translated the letter for Mary, she didn't bother to read his translation.
Tom Mary için mektubu tercüme etsede, o, tercümeyi okuma zahmetine katlanmadı.
Tom didn't bother to listen to Mary's advice.
Tom Mary'nin tavsiyesini dinleme zahmetinde bulunmadı.
Tom didn't want to bother Mary while she was studying.
Tom Mary'yi çalışırken rahatsız etmek istemedi.
Don't bother Tom while he's reading.
Tom okurken rahatsız etmeyin.
Tom won't bother you again.
Tom seni tekrar rahatsız etmeyecek.
Tom didn't bother to argue.
Tom tartışma zahmetine girmedi.
Tom wouldn't bother to lie.
Tom yalan söylemekten rahatsız olmazdı.
Tom should be more careful not to bother Mary while she's working.
Tom, Mary çalışırken rahatsız etmemek için daha dikkatli olmalıdır.
I don't want to bother Tom while he's working.
Tom'u çalışırken rahatsız etmek istemiyorum.
You need to stop doing things that bother Tom.
Tom'u rahatsız eden şeyleri yapmayı durdurmalısın.
Don't bother Tom.
Tom'u rahatsız etmeyin.
Don't bother me with such trifles.
Ufak tefek şeylerle beni rahatsız etmeyin.
Do snakes bother you?
Yılanlar sizi rahatsız eder mi?
It doesn't bother me to walk in the rain.
Yağmurda yürümek beni rahatsız etmez.
Don't bother.
Zahmet etmeyin.
"I'm going to see your father today, about career counselling." "You don't need to bother with that."
"Tom, you see that I'm busy with my model train. Go bother Mom!" "But Mom says I should go bother you! Can I play, too?"
â??I can bring my laptop for you to copy it.â? â??Oh, donâ??t bother, no need to carry it around, Iâ??d rather give you a memory stick later.â?
Are you still letting last night's fight bother you? That's so naive.
As long as it's not too much of a bother, people like to be nice to other people.
Can I bother you for something?
Do not bother to come to my home.
Does it bother you if I do this?
Does it bother you if I light up a cigarette?
Does it bother you if I smoke?
Does it bother you that I'm much older than you are?
Does it bother you that Tom is doing that?
Does it bother you?
Does this suitcase bother you?
Doesn't it bother you?
Doesn't it ever bother you?
Doesn't that bother you?
Don't bother about my lunch. I'll eat out.
Don't bother about what people say.
Don't bother asking me to go.
Don't bother calling security.
Don't bother coming in this rain.
Don't bother denying it.
Don't bother getting annoyed over something like that.
Don't bother getting up.
Don't bother making so many trips.
Don't bother me any more!
Don't bother me with details.
Don't bother me with such foolish questions.
Don't bother me, I'm studying a difficult thing.
