I'm saying "For the sake of Earth's environment," but actually it's "For the sake of the people living on Earth."
" Dünyanın çevresinin iyiliği için söylüyorum," ama aslında o "Dünya üzerinde yaşayan insanların iyiliği için. "
"How many girlfriends do you have, Tom? How many?" "Actually, I have 4." "Whaat?"
"Kaç tane kız arkadaşın var, Tom? Kaç tane?" "Aslında, 4 tane." "Neee?"
Actually, tomorrow's a little busy.
Açıkçası yarın biraz meşgul.
Well... actually, I'm sick.
Şey... Aslında hastayım.
But it's very strong actually.
Ama o aslında çok güçlüdür
Actually, the soup was too salty.
Aslına bakarsan çorba çok tuzludur.
He hasn't actually been to America.
Aslında Amerika'da bulunmadı.
Actually, I'd also like to go.
Aslında ben de gitmek isterim.
You're not actually threatening me, are you?
Aslında beni tehdit etmiyorsun, değil mi?
I'm actually a university teacher.
Aslında bir üniversite öğretmeniyim.
We actually saw the accident.
Aslında biz kazayı gördük.
Actually this will be my fourth question.
Aslında bu benim dördüncü sorum olacak.
Actually, I've seen this movie before.
Aslında bu filmi daha önce izledim.
Actually, I know nothing about these plans.
Aslında bu planlar hakkında hiçbir şey bilmiyorum.
I actually work here.
Aslında burada çalışıyorum.
We actually have four legs.
Aslında dört bacağımız vardır.
Actually, that's what I thought.
Aslında düşündüğüm odur.
Actually, the earth is getting warmer.
Aslında Dünya ısınıyor.
She doesn't actually live in Deal.
Aslında Deal'de yaşamıyor.
I'm actually ready to go.
Aslında gitmeye hazırım.
He hasn't actually eaten caviar.
Aslında havyar yemedi.
Actually it might be a good idea to start right now.
Aslında hemen şu an başlamak iyi bir fikir olabilir.
I never actually studied French.
Aslında hiç Fransızca eğitimi almadım.
I didn't actually forget my camera. I just didn't want to take pictures.
Aslında kameramı ihmal etmedim. Sadece fotoğraf çekmek istemedim.
We didn't actually see the accident.
Aslında kazayı görmedik.
We actually didn't see the accident.
Aslında kazayı görmedik.
Actually, we had prepared ourselves for defeat.
Aslında kendimizi yenilgiye hazırlamıştık.
That student actually got full marks in English.
Aslında o öğrenci İngilizce'den tam not aldı.
You don't actually believe that story?
Aslında o hikayeye inanmıyor musun?
Actually it was only a rumor.
Aslında o sadece bir söylentiydi.
Actually I wrote her a card.
Aslında ona bir kart yazdım.
I've actually discussed that with Tom.
Aslında onu Tom'la tartıştım.
I haven't actually slept with him.
Aslında onunla yatmadım.
We're not actually going to go there, are we?
Aslında oraya gitmeyeceğiz, değil mi?
I haven't actually met Tom yet.
Aslında Tom'la henüz görüşmedim.
I've never actually met Tom.
Aslında Tom'la hiç karşılaşmadım.
I never actually saw Tom.
Aslında Tom'u hiç görmedim.
Actually, I did not witness the traffic accident.
Aslında trafik kazasına şahit olmadım.
It's actually very easy to do.
Aslında yapmak çok kolay.
Actually, you didn't make one, but two mistakes.
Aslında, bir değil iki tane hata yaptın.
Actually, I haven't gotten any letters yet.
Aslında, henüz hiç mektup almadım.
Actually, I've never seen one.
Aslında, hiç kimseyi görmedim.
Actually, I don't like coffee.
Aslında, kahveyi sevmem.
Actually, Mary is now my ex-girlfriend.
Aslında, Mary şimdi benim eski kız arkadaşım.
Actually, I didn't know anything about those plans.
Aslında, o planlar hakkında bir şey bilmiyordum.
Actually, it was only a rumor.
Aslında, o sadece bir söylentiydi.
Actually, I have a favor to ask of you.
Aslında, senden bir iyilik istiyorum.
Actually, Tom doesn't have insurance.
Aslında, Tom'un sigortası yok.
I actually enjoyed that.
Şundan gerçekten hoşlandım.
Some people actually collect rocks.
Bazı insanlar aslında kayalar toplarlar.
I'm actually coming home in October.
Ben aslında ekim ayında eve dönüyorum.
I actually don't know the answer.
Ben aslında yanıtı bilmiyorum.
Can computers actually translate literary works?
Bilgisayarlar gerçekten edebi eserleri çevirebilir mi?
We've actually met before.
Biz aslında daha önce tanıştık.
We never actually met.
Biz aslında hiç tanışmadık.
I wonder if that country is actually really ready to accept a black president.
Bu ülkenin gerçekten siyahi bir başbakanı kabul etmeye hazır olup olmadığını merak ediyorum.
This actually happened to me.
Bu aslında bana oldu.
What does it actually mean?
Bu aslında ne anlama geliyor?
Did it actually happen?
Bu gerçekten oldu mu?
Does this actually make you happy?
Bu gerçekten seni mutlu eder mi?
This old man actually swam across the river.
Bu yaşlı adam gerçekten nehri yüzerek geçti.
Do you actually believe that?
Buna gerçekten inanıyor musun?
I can't believe I'm actually seeing this.
Bunu gerçekten gördüğüme inanamıyorum.
You're not actually going to do that, are you?
Bunu gerçekten yapmayacaksın, değil mi?
I can't believe I'm actually doing this.
Bunu gerçekten yaptığıma inanamıyorum.
Do you actually know how to do this?
Bunu nasıl yapacağınızı gerçekten biliyor musunuz?
The answer is actually quite simple.
Cevap aslında oldukça basit.
Though grammatically there is nothing wrong with this sentence, I doubt if anyone would actually ever use it.
Dilbilgisi bakımından bu cümlede bir hata olmamasına rağmen, birinin onu gerçekten kullanacağından şüpheliyim.
Don't worry. He may look intimidating at first glance, but he's actually a very friendly person.
Endişelenme. İlk bakışta korkutucu gözükebilir, ama aslında çok arkadaş canlısı bir insandır.
Although Eri's suitcase looks heavy, it's actually very light.
Eri'nin çantası ağır gözükmesine rağmen, aslında oldukça hafiftir.
She looks young, but she's actually over forty.
Genç görünüyor ama aslında kırkın üzerinde.
He looks young, but actually he is over forty.
Genç görünüyor ama aslında kendisi kırkın üzerinde.
I actually saw a ghost.
Gerçekten bir hortlak gördüm.
I may actually have to go.
Gerçekten gitmek zorunda kalabilirim.
Are you guys actually finished?
Gerçekten hazır mısınız?
Did you actually see the accident?
Gerçekten kazayı gördün mü?
What actually happened?
Gerçekten ne oldu?
He actually did it.
Gerçekten onu yaptı.
I can't believe that you actually got into Harvard.
Harvard'a gerçekten girdiğine inanamıyorum.
I found out that the woman I thought was a nurse was actually a doctor.
Hemşire olduğunu düşündüğüm kadının aslında doktor olduğunu öğrendim.
When you lose, you actually win.
Kaybettiği zaman, aslında kazanırsın.
That was actually really fun.
O aslında gerçekten eğlenceliydi.
He works as a teacher, but actually he is a spy.
O bir öğretmen olarak çalışıyor fakat aslında bir casus.
She looks young, but she's actually older than you are.
O genç görünüyor, ama o aslında senden daha yaşlıdır.
He actually hurt himself.
O gerçekten kendini incitti.
He looks wealthy, but actually he's not.
O varlıklı görünüyor fakat aslında değil.
He is actually not the manager.
O, aslında müdür değildir.
He isn't actually the manager.
O, aslında yönetici değil.
She looks young, but actually she's older than you are.
O, genç görünüyor fakat aslında o senden daha yaşlıdır.
He actually didn't see the accident.
O, gerçekten kazayı görmedi.
What did she actually say?
O, gerçekten ne dedi?
I can't believe you actually did that.
Onu gerçekten senin yaptığına inanamıyorum.
I can't believe that actually happened.
Onun gerçekten olduğuna inanamıyorum.
Automatic doors can be controlled more intelligently than is now the case. A newly developed control system opens the door only when someone is actually approaching. The door will remain closed if someone is merely standing in front of it or walking past.
Otomatik kapılar şimdiki durumundan daha akıllıca kontrol edilebilmektedir.Yakın zamanda geliştirilmiş kontrol sistemi sadece birisi kapıya gerçekten yaklaştığı zaman kapıyı açar.Eğer biri sadece kapının önünde duruyorsa ya da önünden geçiyorsa kapı kapalı kalacaktır.
Was the money actually paid?
Para gerçekten ödenildi mi?