Aranacak Kelime ›

Türkçe kelime anlamı Kazanmak olan Win kelimesinin kullanıldığı toplam 80 adet cümle bulundu. Win ile ilgili cümleleri ve bu örnek cümlelerin türkçe anlamlarını altında bulabilirsiniz.

Win kelimesiyle ilgili örnek Cümleler

I wonder if he will win both races.
İki yarışı da kazanıp kazanmayacağını merak ediyorum.

England is going to win the match.
İngiltere maçı kazanacak.

To put it bluntly, the reason this team won't win is because you're holding them back.
Açık söylemek gerekirse, bu takımın kazanamayacak olmasının sebebi onları geride tutmanızdır.

He is likely to win the championship.
Şampiyonluğu kazanması muhtemeldir.

I found it impossible to win the championship.
Şampiyonluğu kazanmayı imkansız buldum.

I may win if I'm lucky.
Şanslıysam kazanabilirim.

He didn't jump high enough to win a prize.
Ödül kazanmak için yeterince yükseğe zıplamadı.

I like to win prizes.
Ödül kazanmayı severim.

I wanted to win the prize, but failed.
Ödülü kazanmak istedim ama başaramadım.

Who do you think will win the gold medal?
Altın madalyayı kimin kazanacağını düşünüyorsun?

The important thing is not to win the game, but to take part in it.
Önemli olan oyunda kazanmak değil, oyunun içinde yer almak.

The Lions had an easy win over the Hawks.
Aslanların şahinler üzerinde kolay bir galibiyeti vardı.

Lawyers make mega bucks when they win cases.
Avukatlar davaları kazandıklarında çok miktarda dolar kazanırlar.

We had the luck to win the battle.
şanslıydık savaşı kazandık

Didn't you win the bet?
Bahisi kazanmadın mı?

I am training hard so that I may win the race.
Ben, yarışı kazanabilirim diye sıkı eğitim yapıyorum.

What is needed to win a lawsuit?
Bir davayı kazanmak için ne gereklidir?

They are eager to win the next game.
Bir sonraki oyunu kazanmaya istekliler.

I was able to win the first prize.
Birincilik ödülünü kazanabildim.

It looks like he might win first prize.
Birincilik ödülünü kazanabilir gibi görünüyor.

I never dreamed that I would win first prize.
Birincilik ödülünü kazanacağımı hiçbir zaman hayal etmedim.

We will win the battle.
Biz savaşı kazanacağız.

I can win this time.
Bu kez kazanabilirim.

We will try everything to win this game.
Bu maçı kazanmak için her şeyi deneyeceğiz.

We can win this war.
Bu savaşı kazanabiliriz.

I'm going to win this.
Bunu kazanacağım.

Did you win the case?
Davayı kazandın mı?

If you were to win the lottery, what would you buy with the money?
Eğer piyangoyu kazanırsan, parayla ne alırsın?

There is little, if any, hope that Tom will win the election.
Eğer varsa, Tom'un seçimi kazanmasına dair küçük bir ümit var.

You have to risk big in order to win big.
Fazla kazanmak için fazla risk almak zorundasın.

Buy our newspaper and win a trip to Khmelnytsky!
Gazetemizi alın ve Hmelnitski'ye gezi kazanın!

I will win the game next time.
Gelecek sefere oyunu kazanacağım.

A fast child may win the race, but even a slow child can compete.
Hızlı bir çocuk yarışı kazanabilir fakat yavaş bir çocuk bile yarışabilir.

Which team will win the game?
Hangi takım oyunu kazanacak?

I doubt whether he will win both races.
Her iki yarışı kazanıp kazanmayacağını bilmiyorum.

You can't win all the time.
Her zaman kazanamazsın.

You can't win every time.
Her zaman kazanamazsın.

No man received enough votes to win the nomination.
Hiç kimse adaylığı kazanmak için yeterli oy almadı.

None of us knew his decision to win the long-distance race.
Hiçbirimiz, onun uzun mesafe yarışı kazanma kararını bilmiyordu.

Did Jerry really win a lottery?
Jerry gerçekten bir piyango kazandı mı?

John is sure to win the game.
John oyunu kazanacağından emin.

The crowd may be on the side of Luciano, but the champ has got the skill to win and that's what matters.
Kalabalık Luciano tarafında olabilir ama şampiyon kazanma becerisine sahip ve önemli olan budur.

Kaoru, yours is the best reaction so far - you win the grand prize.
Kaoru, şimdiye kadar en iyi tepki sizinki - büyük ödülü kazanırsınız.

I don't know whether I will win or lose.
Kazanacağımı ya da kaybedeceğimi bilmiyorum.

I'll be happy whether I win or lose.
Kazansamda kaybetsemde mutlu olacağım.

Who will win the gold?
Kim altın kazanacak?

Who will win the gold medal?
Kim altın madalya kazanacak?

Did you win the trophy?
Kupayı kazandın mı?

Mary bought Tom a copy of "How to Win Friends and Influence People", by Dale Carnegie.
Mary Tom'a Dale Carnegie tarafından yazılmış "Nasıl dost kazanılır ve insanları nasıl etkilersin"'in bir kopyasını satın aldı.

He'll probably win in the next election.
Muhtemelen önümüzdeki seçimlerde kazanacak.

He is likely to win the scholarship.
Muhtemelen bursu kazanacak.

At last, Mario managed to win the princess's love.
Nihayet, Mario prensesin sevgisini kazanmayı başardı.

It's my dream to win a Nobel Prize.
Nobel Ödülünü kazanmak benim hayalim.

She asked me who I thought would win the tournament.
O bana turnuvayı kimin kazanacağını düşündüğümü sordu.

He asked me who I thought would win the race.
O bana yarışı kimin kazanacağını düşündüğümü sordu.

He hopes he'll win and I hope so too.
O kazanacağını umuyor ve ben de.

He'll win for sure.
O kesin kazanacak.

For sure, she'll win the championship in the tournament.
O kesinlikle turnuvada şampiyonluk kazanacak.

She is apt to win the prize.
O, ödül kazanmaya eğilimlidir.

He will win the first prize.
O, birincilik ödülü kazanacak.

He is likely to win the game.
O, muhtemelen oyunu kazanacak.

He is sure to win the game.
O, oyunu kazanacağından emin.

He is certain to win the game.
O, oyunu mutlaka kazanacak.

He believed that blacks could win their fight for equal rights without violence.
O, siyahların şiddet olmaksızın eşit haklar için mücadelelerini kazanabileceklerine inanıyordu.

You can't win them all.
Onların hepsini kazanamazsın.

He is likely to win this game.
Onun bu oyunu kazanması muhtemeldir.

I made a bet that she would win the game.
Onun oyunu kazanacağına bahse girdim.

We'd like him to win the game.
Onun oyunu kazanmasını istiyoruz.

There's hardly any hope that he'll win the election.
Onun seçimi kazanacağına dair neredeyse hiç umut yok.

Is there any possibility that he'll win the election?
Onun seçimi kazanması için herhangi bir olasılık var mı?

It was natural that he should win the contest.
Onun yarışmayı kazanması gerektiği doğaldı.

We hoped we'd be able to win the game.
Oyunu kazanabileceğimizi umuyorduk.

He did not win his party's nomination.
Partisinin adaylığını kazanmadı.

It will be very important whether we win the battle or not.
Savaşı kazanıp kazanmamamız çok önem arz edecek.

They felt he had no chance to win the election.
Seçimi kazanması için hiçbir şansının olmadığını sezinlediler.

To win his audience, the speaker resorted to using rhetorical techniques he learned from his communication courses.
Seyircisini kazanmak için konuşmacı, iletişim kurslarından öğrendiği retorik teknikleri kullanarak başvurdu.

Our team is likely to win the game.
Takımımız muhtemelen oyunu kazanacak.

I'm sure I'll win the tennis match.
Tenis maçını kazanacağımdan eminim.

I'm confident that I'll win the tennis match.
Tenis maçını kazanacağımdan eminim.

Tom didn't win the prize.
Tom ödülü kazanmadı.

Tom asked me which team I thought would win the game.
Tom bana oyunu hangi takımın kazanacağını düşündüğümü sordu.

Tom will win this game.
Tom bu oyunu kazanacak.

Tom tried to win Mary's heart.
Tom Mary'nin kalbini kazanmaya çalıştı.

Tom predicted Mary would win the race.
Tom Mary'nin yarışı kazanacağını önceden tahmin etti.

Tom asked Mary who she thought would be the most likely to win the race.
Tom Mary'ye büyük olasılıkla yarışı kimin kazanacağını düşündüğünü sordu.

Tom had hoped that he would win the lottery.
Tom piyangoyu kazanacağını ummuştu.

Tom did a good job predicting who would win the election.
Tom seçimi kimin kazanacağını tahmin ederek iyi bir iş yaptı.

Tom feels that his team will win the game.
Tom takımının oyunu kazanacağını hissediyor.

Tom thought he had a chance to win the race.
Tom yarışı kazanma şansı olduğunu düşündü.

Tom felt he had no chance to win the race.
Tom yarışı kazanmak için hiç şansı olmadığını hissetti.

Tom didn't expect to win the race.
Tom yarışı kazanmayı beklemiyordu.

Tom said that he thought Mary knew who John hoped would win the election.
Tom, John'un seçimi kimin kazanacağını umduğunu Mary'nin bildiğini düşündüğünü söyledi.

There is no doubt in my mind that Tom will win the election.
Tom'un seçimi kazanacağı hakkında aklımda hiç şüphe yok.

I want Tom to win the election.
Tom'un seçimi kazanmasını istiyorum.

Tom's hope was to win first prize.
Tom'un umudu birincilik ödülünü kazanmaktı.

I expected Tom to win the race.
Tom'un yarışı kazanmasını umuyordum.

Who do you think will win the tournament?
Turnuvayı kimin kazanacağını düşünüyorsun?

Did you win the race?
Yarışı kazandın mı?

We may not win tomorrow.
Yarın kazanamayabiliriz.

Judge Parker had no chance to win the election.
Yargıç Parker'ın seçimi kazanma şansı yoktu.