Aranacak Kelime ›

Türkçe kelime anlamı Küçük olan Small kelimesinin kullanıldığı toplam 80 adet cümle bulundu. Small ile ilgili cümleleri ve bu örnek cümlelerin türkçe anlamlarını altında bulabilirsiniz.

Small kelimesiyle ilgili örnek Cümleler

Since my brother died suddenly two years ago, my sister-in-law has valiantly kept going the small jewellery store he left her.
İki yıl önce kardeşimin ansızın ölmesinden beri, yengem onun kendisine bıraktığı küçük mücevher dükkanına gitmeye devam etti.

The small intestine is about seven meters long.
İnce bağırsak yaklaşık yedi metre uzunluğundadır.

He was born in a small town in Italy.
İtalya'da küçük bir kasabada doğdu.

In return for helping you with your studies, I'd like to ask a small favor of you.
Çalışmalarınızda size yardım karşılığında, ben sizden küçük bir iyilik rica ediyorum.

They lived on farms or in small towns.
Çiftliklerde ya da küçük kasabalarda yaşadılar.

It is estimated that only a few hundred pandas remain, with a small number of them being raised in zoos in China and abroad.
Çin'de ve yurt dışında hayvanat bahçelerinde yetiştirilen birkaç tane ile birlikte, sadece birkaç yüz pandanın kaldığı tahmin edilmektedir.

The children made a small hole in the ground for their game of marbles.
Çocuklar meşe oyunları için yerde küçük bir oyuk açtılar.

He won by a small number of votes.
Çok az sayıda oyla kazandı.

We slept in a very small tent.
Çok küçük bir çadırda uyuduk.

I have to live on my very small income.
Çok küçük gelirimle yaşamak zorundayım.

My family is small.
Ailem küçük.

His family has to live on his small income.
Ailesi onun küçük geliriyle yaşamak zorunda.

The taxi I took was very old and small.
Aldığım taksi çok eski ve küçüktü.

What's your favorite small town in America?
Amerika'da en sevdiğin küçük kasaba hangisi?

Andorra is a small principality situated between Spain and France.
Andorra, İspanya ve Fransa arasında bulunan küçük bir prensliktir.

I'm sorry, but I don't have any small change.
Üzgünüm fakat hiç bozuk param yok.

His car is small and takes up little room.
Arabası küçük ve az yer kaplıyor.

The asteroid broke up into small pieces as it entered Earth's atmosphere.
Asteroit, dünya'nın atmosferine girerken küçük parçalara bölündü.

We saw a small island beyond.
Ötede küçük bir ada gördük.

Can you see that small house?
Şu küçük evi görebiliyor musun?

Did you see that small mouse?
Şu küçük fareyi gördün mü?

That small one is also mine.
Şu küçük olan da benimki.

There is a small brown dog under that table.
Şu masanın altında küçük kahverengi bir köpek var.

That's one small step for man, one giant leap for mankind.
Şu, bir kişi için küçük bir adımdır ama insanlık için büyük bir sıçramadır.

That's one small step for a man, one giant leap for mankind.
Şu, bir kişi için küçük bir adımdır ama insanlık için büyük bir sıçramadır.

I have a small vegetable garden on my patio.
Avlumda küçük bir meyve bahçem var.

Your feet are swollen because your shoes are too small.
Ayakkabıların çok küçük olduğu için ayakların şişmiş.

He would be paid a small amount of money.
Az miktarda para ödenirdi.

He won by a small number of popular votes.
Az sayıda halk oyu kazandı.

I can't get by on such a small income.
Böylesine küçük bir gelirle geçinemem.

Large or small?
Büyük mü yoksa küçük mü?

There is a small chance that he will succeed.
Başaracağına dair küçük bir şans var.

There is a small pond in our garden.
Bahçemizde küçük bir gölet var.

Could you do me a small favor?
Bana küçük bir iyilik yapar mısın?

Would you consider giving me a small loan?
Bana küçük bir kredi vermeyi düşünür müsünüz?

They have assigned me a small room.
Bana küçük bir oda tahsis ettiler.

I grew up in this small town.
Ben bu küçük kasabada büyüdüm.

I have to make the best of that small room.
Ben bu küçük odayla ilgili en iyisini yapmak zorundayım.

When I was little, my grandmother would put out a small bowl of milk specifically for hedgehogs.
Ben küçükken, anneannem özellikle kirpi için küçük bir kase süt koyardı.

My shoes are too small. I need new ones.
Benim ayakkabılarım çok küçük. Yenilerine ihtiyacım var.

My garden is small.
Benim bahçem küçüktür.

My house seems small beside his.
Benim ev onunkinin yanında küçük görünüyor.

In my village, there is a small, narrow footbridge over a brook.
Benim köyümde, bir dere üzerinde küçük, dar bir yaya köprüsü vardır.

My son is small for his age.
Benim oğlum yaşına göre küçük.

My room is very small.
Benim odam çok küçük.

A musician can appreciate small differences in sounds.
Bir müzisyen seslerdeki küçük farkları anlayabilir.

A pony is a small horse.
Bir midilli küçük bir attır.

Many scientists live in this small village.
Birçok bilim adamı bu küçük köyde yaşıyor.

Many small companies went bankrupt.
Birçok küçük şirketler iflas etti.

The main streets of many small towns have been all but abandoned thanks, in large part, to behemoths like Wal-Mart.
Birçok küçük kasabaların ana yolları büyük ölçüde Wal-Mart gibi büyük devlerin sayesinde neredeyse bırakılmaktadırlar.

I have a small fever.
Biraz ateşim var.

I used to work for a small company in Boston.
Boston'da küçük bir şirket için çalışırdım.

Do you want small bills or large?
Bozuk mu istersiniz bütün mü?

Do you have small change?
Bozuk paran var mı?

This bag is not small.
Bu çanta küçük değil.

That's not the only thing that's too small.
Bu çok küçük olan tek şey değil.

This is too small.
Bu çok küçük.

It's too small.
Bu çok küçük.

These shoes are too small.
Bu ayakkabılar çok küçük.

These shoes are too small for me to put on.
Bu ayakkabılar giyemeyeceğim kadar çok küçük.

This cap is too small. Please show me another.
Bu şapka çok küçük. Lütfen bana bir tane daha gösterin.

This hat is too small for me.
Bu şapka benim için çok küçük.

This hat is a little too small for me.
Bu şapka benim için biraz küçük.

It is too small a hat for you.
Bu şapka senin için çok küçük.

This big gate is disproportionate to the small garden.
Bu büyük kapı küçük bahçeye göre oransızdır.

The buildings are small in comparison with the skyscrapers in New York.
Bu bina New York taki gökdelenlerle karşılaştırıldığında küçük.

This loaf of bread is small.
Bu ekmek küçük.

These clothes are too small for her.
Bu elbiseler onun için çok küçük.

This house is too small to live in.
Bu ev içinde yaşayamayacak kadar çok küçük.

This house is quite small.
Bu ev oldukça küçük.

This photo shows a man who owns a small food store.
Bu fotoğraf küçük bir gıda mağazası sahibi olan bir adamı gösteriyor.

I'd like to take a small trip this weekend.
Bu hafta sonu küçük bir gezi yapmak istiyorum.

It is a small world!
Bu küçük bir dünya!

It's a small world.
Bu küçük bir dünya.

This is a small house, but it will do for us.
Bu küçük bir ev ama bizim için yeterli.

It is a small dog.
Bu küçük bir köpek.

This is a small book.
Bu küçük bir kitap.

This camera is small, but very good.
Bu kamera küçük, ama çok iyi.

This book is very small.
Bu kitap çok küçük.

This book is small.
Bu kitap küçük.

This desk is too small for Tom.
Bu masa Tom için çok küçük.

This is a small token of my gratitude.
Bu minnettarlığımı küçük bir göstergesidir.

This driver is too small and isn't very useful.
Bu sürücü çok küçük ve faydalı değil.

This is just a small gift, but please accept it.
Bu sadece küçük bir hediye, ama lütfen onu kabul ediniz.

This T-shirt is too small for me.
Bu Tişört benim için çok küçük.

There is only a small audience today.
Bugün yalnızca küçük bir izleyici kitlesi var.

We agreed it would be a small ceremony.
Bunun küçük bir tören olması konusunda anlaştık.

There is a small pond here.
Burada küçük bir gölet vardır.

There used to be a small shrine around here.
Buralarda küçük bir tapınak vardı.

Having a small flashlight in your pocket may come in handy.
Cebinde küçük bir el fenerine sahip olman yararlı olabilir.

We made brochures at small cost.
Düşük maliyetle broşür hazırladık.

The world is small.
Dünya küçük.

The apartment consists of three small rooms and a bath.
Daire üç küçük oda ve bir banyodan oluşuyor.

That small star is the brightest.
En parlak olanı şu küçük yıldızdır.

My brother is small but strong.
Erkek kardeşim küçük ama güçlüdür.

My brother lives in a small village.
Erkek kardeşim küçük bir köyde yaşıyor.

The house is small, but it's enough for us.
Ev küçük fakat bizim için yeterli.

My house is small.
Evim küçüktür.

There is a small garden in front of my house.
Evimin önünde ufak bir bahçe var.

There is a small pond in back of my house.
Evimin arkasında küçük bir gölet var.