The roof declines at a sharp angle.
Çatı keskin bir açıyla eğimlidir.
There was a sharp peal of thunder.
Şiddetli bir gök gürültüsü vardı.
My knife is sharp.
Bıçağım keskin.
The knife isn't sharp.
Bıçak keskin değil.
The knife is not sharp.
Bıçak keskin değil.
That knife wasn't sharp and I couldn't cut the meat with it, so I resorted to using my pocket knife.
Bıçak keskin değildi ve eti onunla kesemedim, bu yüzden son çare olarak çakımı kullandım.
Are there any liquids or sharp objects in your luggage?
Bagajınızda herhangi bir sıvı veya kesici alet var mı?
I have a sharp pain here.
Benim burada keskin bir ağrım var.
I have a sharp knife.
Benim keskin bir bıçağım var.
A dog has a sharp sense of smell.
Bir köpek keskin bir koku alma duyusuna sahiptir.
The edge of this knife is sharp and cuts well.
Bu bıçağın ağzı keskindir ve iyi keser.
This knife isn't very sharp.
Bu bıçak çok keskin değil.
This knife is very sharp.
Bu bıçak çok keskin.
This cheese has a sharp taste.
Bu peynirin keskin bir tadı var.
This road is full of sharp turns.
Bu yol keskin virajlarla doludur.
This may be because of a change in people's attitude toward marriage and the sharp increase of fast food restaurants and convenience stores which are open 24 hours a day and enable young people to live more easily.
Bu, insanların evliliğe karşı tavrındaki bir değişiklik ve 24 saat açık olan ve genç insanların daha kolay yaşamalarını sağlayan fast food restoranlar ve yerel dükkanlardan dolayı olabilir.
I had a sharp pain in my chest yesterday.
Dün göğsümde keskin bir ağrı vardı.
Be careful. That knife is sharp.
Dikkatli ol. O bıçak keskindir.
The knife we used to cut the bread with was sharp.
Ekmeği kesmek için kullandığımız bıçak keskindi.
I have a sharp pain in my chest.
Göğsümde keskin bir ağrı var.
The edges of shadows can be sharp or soft.
Gölgelerin kenarları keskin ya da yumuşak olabilir.
There was a sharp rise in prices last year.
Geçen yıl fiyatlarda keskin bir artış vardı.
It's really sharp.
Gerçekten keskin.
Nobody anticipated such a sharp decline in interest rates.
Hiç kimse faiz oranlarında böylesine keskin bir düşüş beklemiyordu.
The truck made a sharp turn to the right.
Kamyon sağa keskin bir dönüş yaptı.
The truck made a sharp turn to the left.
Kamyon sola doğru keskin bir dönüş yaptı.
Kate came at five sharp.
Kate tam beşte geldi.
I injured myself with a sharp knife.
Keskin bir bıçakla kendimi yaraladım.
A sharp tongue is the only edged tool that grows keener with constant use.
Keskin bir dil sürekli kullanımla keskinleşen tek kenarlı bir araçtır.
A sharp knife is nothing without a sharp eye.
Keskin bir göz olmadan keskin bir bıçak işe yaramaz.
You have a sharp sense of direction.
Keskin bir yön duyun var.
We climbed a sharp slope.
Keskin yokuşu tırmandık.
Birds have sharp eyes.
Kuşlar keskin gözlere sahiptirler.
The scissors are not sharp.
Makas keskin değil.
Mayuko has sharp eyes.
Mayuko'nun keskin gözleri var.
I felt a sharp pain in the stomach.
Midemde keskin bir ağrı hissettim.
The kitchen knife wasn't sharp enough to cut the meat, so I used my pocket knife.
Mutfak bıçağı eti kesmek için yeterince keskin değildi, bu yüzden çakımı kullandım.
He is a sharp-shooter.
O bir keskin nişancıdır.
She is sharp.
O diyezdir.
He felt a sharp pain.
O, keskin bir acı hissetti.
He is sharp-witted.
O, keskin zekalıdır.
He got home at seven sharp.
O, saat tam yedide eve geldi.
He made a sharp turn to the right.
O, sağa doğru keskin bir dönüş yaptı.
He made a sharp turn to the left.
O, sola keskin bir dönüş yaptı.
I have a hard time seeing the logic of this latest decision of his. He just isn't as sharp as he used to be.
Onun bu son kararının mantığını anlamada sıkıntı çekiyorum. O eskisi kadar zeki değil.
His observation is sharp, but he says very little.
Onun gözlemi şiddetli fakat o çok az diyor.
She has a sharp tongue.
Onun keskin bir dili var.
He has a sharp tongue.
Onun keskin bir dili var.
He has sharp hearing.
Onun keskin bir işitmesi var.
Its sharp claws began to open and close, open and close.
Onun keskin pençeleri açılıp kapanmaya, açılıp kapanmaya başladı.
Piranhas are big, voracious fish with sharp teeth.
Piranhalar büyük, obur ve keskin dişlidirler.
It's ten o'clock sharp.
Saat tam on.
Come at ten o'clock sharp.
Saat tam onda gel.
I'd like breakfast in my room at 8 sharp.
Saat tam sekizde kahvaltıyı odamda istiyorum
Don't fail to be here at 7 o'clock sharp.
Saat tam yedide burada olmayı ihmal etme.
You are sharp.
Sen akıllısın.
You're sharp.
Sen dolandırıcısın.
Be at the station at 11 o'clock sharp.
Tam 11:00'de istasyonda olun.
Stay sharp.
Tetikte ol.
Crocodiles have sharp teeth.
Timsahların keskin dişleri vardır.
Tom is sharp.
Tom dolandırıcı.
Tom cut himself with a sharp knife.
Tom keskin bir bıçakla kendini kesti.
Tom felt a sharp pain in his stomach.
Tom midesinde keskin bir ağrı hissetti.
Tom needs a sharp knife.
Tom'un keskin bir bıçağa ihtiyacı var.
The meeting will start at four o'clock sharp.
Toplantı tam dörtte başlayacak.
The meeting began at nine o'clock sharp.
Toplantı tam dokuzda başladı.
You look sharp.
Zeki görünüyorsun.
A sharp crack of thunder split the sky.
A sharp pain pierced her stomach.
A sharp pain shot through Tom's body and he slumped to the ground.
All of a sudden, I felt a sharp pain in my stomach.
All of a sudden, we heard the sharp cry of a cat.
Although dull in almost every aspect, you're sharp in the most unexpected matters.
An epigram is a short, sharp saying in prose or verse, frequently characterized by acidity or acerbity and sometimes by wisdom.
Animals have sharp teeth.
Baby teeth are sharp.
Be at the train station at eleven sharp.
Be careful. It's very sharp.
Be careful. The knife is very sharp.
Birds have sharp vision.
Don't touch that! It's sharp!
Every girl's crazy about a sharp-dressed man.
He felt a sharp pain in his chest.
He has a sharp eye for jewels.
He has a sharp eye for painting.
He took a sharp left.
He turned sharp left.
He was attacked by a sharp pain in his stomach.
He was aware of a sharp pain.
He was on the verge of revealing the secret when a sharp look from Martha shut him up.
He whittled the stick to a sharp point with his hunting knife.
His observations are sharp, but he doesn't say much.
His pencil has a sharp point.
