Aranacak Kelime ›

Run kelimesinin kullanıldığı toplam 80 adet cümle bulundu. Run ile ilgili cümleleri ve bu örnek cümlelerin türkçe anlamlarını altında bulabilirsiniz.

Run kelimesiyle ilgili örnek Cümleler

She was strong enough to run a 10-mile race.
10 millik bir yarışı koşmak için yeterince güçlüydü.

He can run 100 meters within twelve seconds.
100 metreyi on iki saniyede koşabilir.

In 1864, Lincoln decided to run for re-election.
1864 yılında Lincoln yeniden seçim için aday olmaya karar verdi.

The two streets run parallel to one another.
İki cadde birbirine paralel çalışır.

Our car will run out of petrol in 2 minutes.
İki dakika içerisinde arabamızın benzini biter.

Can a two-year-old boy run that fast?
İki yaşında bir çocuk bu kadar hızlı yürüyebilir mi?

He hit a home run in the first inning.
İlk atışta tur vuruşunu yaptı.

People started to run all at once.
İnsanlar aynı anda koşmaya başladılar.

Buses run between the station and the airport.
İstasyon ve havaalanı arasında otobüsler çalışır.

Quick, run after him.
Çabuk, onun peşinden koşun.

We've run out of tea.
Çayımız tükendi.

Shepherd tried to run and was shot.
Çoban kaçmaya çalıştı ve vuruldu.

He saw the boy jump over the fence and run away.
Çocuğun çitin üzerinden atladığını ve kaçtığını gördü.

The boy, upon seeing a butterfly, proceeded to run after it, provoking the anger of his mother, who had ordered him to stay quiet while she gossiped with the lady next door.
Çocuk kelebeği gördüğünde,onu kovalamaya girişti,bitişikteki bayanla sohbet ederken ona sessiz kalmasını söyleyen annesini kızdırdı.

The child was nearly run over by a car.
Çocuk neredeyse bir araba tarafından eziliyordu.

Boys run fast.
Çocuklar hızlı çalışır.

You run very fast.
Çok hızlı koşarsın.

Now run along.
Şimdi lütfen git.

He'll run out of luck sooner or later.
Önünde sonunda şansı bitecek.

I've run three miles.
Üç mil koştum.

Hope is when you suddenly run to the kitchen like a mad man to check if the empty chocolate cookie box you just finished an hour ago is magically full again.
Ümit; bir saat önce bitirdiğin çikolatalı çörek kutusunun sihirle tekrar dolup dolmadığını kontrol etmek için çılgın bir adam gibi birdenbire mutfağa doğru koştuğundadır.

The car doesn't run fast.
Araba hızlı çalışmaz.

Horses run fast.
Atlar hızlı koşar.

It is absurd to believe that young children can run faster than policemen.
Şu genç çocukların polislerden daha hızlı koşabileceğine inanmak saçmadır.

Those trains run every three minutes.
Şu trenler her üç dakikada bir çalışırlar.

He can't run his own family, let alone a nation!
Bırak bir ulusu, o kendi ailesini idare edemez.

I don't want to run such a risk.
Böyle bir riske girmek istemiyorum.

If you run into trouble, I'll help, and so will my father.
Başın belaya girerse ben yardım ederim, babam da eder.

You should run for president.
Başkanlık için adaylığını koymalısın.

Some board members questioned his ability to run the corporation.
Bazı yönetim kurulu üyeleri onun şirketi işletme yeteneğini sorguladı.

I tried to run fast.
Ben hızlı koşmak için gayret ettim.

I had to run to the station.
Ben istasyona kadar koşmak zorunda kaldım.

I can't run as fast as he can.
Ben onun kadar hızlı koşamam.

I often run into her at the supermarket.
Ben süpermarkette sık sık ona rastlarım.

May I run with you?
Ben sizinle birlikte çalışabilirmiyim?

I really had to run for it to catch the train.
Ben treni yakalamak için gerçekten koşmak zorunda kaldım.

I have a dog which can run fast.
Benim hızlı koşabilen bir köpeğim var.

I've run out of money.
Benim param bitti.

I've run out of gas.
Benzinim bitti.

We have run out of gas.
Benzinimiz bitti.

Bill can run faster than Bob.
Bill Bob'tan daha hızlı koşabilir.

Bill can run the fastest in his class.
Bill sınıfında en hızlı koşabilir.

I narrowly escaped being run over by a car.
Bir araba tarafından ezilmekten kıl payı kurtuldum.

Someday I'll run like the wind.
Bir gün rüzgar gibi koşacağım.

A dog can run faster than a man can.
Bir köpek bir insanın koşabildiğinden daha hızlı koşabilir.

A dog was run over by a truck.
Bir köpek bir kamyon tarafından ezildi.

We saw a boy run over by a truck.
Bir kamyon tarafından ezilen bir çocuk gördük.

I narrowly escaped being run over by a truck.
Bir kamyon tarafından ezilmekten kıl payı kurtuldum.

I run a motel.
Bir motel işletiyorum.

Don't get run over.
Birini ezme.

Did you see anyone run away?
Birinin kaçtığını gördün mü?

We run together.
Birlikte çalışırız.

We have run out of sugar.
Bizim şekerimiz tükendi.

We've run short of money.
Bizim paramız bitti.

This pond doesn't run dry even in summer.
Bu gölet yazın bile kurumaz.

This hospital is run by the city.
Bu hastane iş ve bankacılık merkezi tarafından işletilir.

Do you know how to run this machine?
Bu makineyi nasıl çalıştıracağını biliyor musun?

Do not run in this room.
Bu odada koşma.

This program cannot be run in DOS mode.
Bu program, DOS modunda çalışamaz.

I run this place.
Bu yeri işletiyorum.

Don't run here.
Burada çalıştırmayın.

The buses run every ten minutes here.
Burada otobüsler her on dakikada bir çalışır.

Don't run across the street.
Caddeyi koşarak geçmeyin.

Yesterday a pedestrian was run over by a truck at this pedestrian crossing.
Dün bu yaya geçidinde bir yayaya kamyon çarptı.

I can't believe we haven't run into each other before.
Daha önce birbirimizle karşılaşmadığımıza inanamıyorum.

Still waters run deep.
Durgun sular derin akar.

If you run into Mr. Long, don't forget to ask him about how his wife is doing.
Eğer Bay Long'a rastlarsan, ona karısının nasıl olduğunu sormayı unutma.

If George doesn't stop smoking, he will run the risk of developing lung cancer.
Eğer George sigara içmeyi bırakmazsa akciğer kanseri gelişme riskini göze alır.

She tried to run as fast as she could.
Elinden geldiğince hızlı koşmaya çalıştı.

Sooner or later, his luck will run out.
Er ya da geç, onun şansı bitecek.

My brother can run as fast as I.
Erkek kardeşim benim kadar hızlı koşabilir.

The house is quite run down.
Ev oldukça dökülüyor.

I saw a black cat run into the house.
Eve doğru koşan siyah bir kedi gördüm.

My film has run out.
Filmim tükendi.

I run five miles a day.
Günde beş mil koşarım.

You can't run from the past.
Geçmişten kaçamazsın.

He hopes to run a company in the future.
Gelecekte bir şirket işletmeyi umuyor.

I could run much faster when I was young.
Gençken daha hızlı koşabilirdim.

Generally speaking, men can run faster than women can.
Genek olarak, erkekler kadınlardan daha hızlı koşabilirler.

Generally speaking, boys can run faster than girls.
Genel olarak söylemek gerekirse, oğlanlar kızlardan daha hızlı koşabilirler.

Generally, men run faster than women.
Genellikle,erkekler kadınlardan daha hızlı koşar.

I can run as fast.
Hızlı şekilde çalıştırabilirim.

I have a dog that can run fast.
Hızlı koşabilen bir köpeğim var.

Can you run fast?
Hızlı koşabilir misin?

You do not have to run fast.
Hızlı koşmak zorunda değilsiniz.

Don't let your imagination run wild.
Hayal gücünüzün vahşileşmesine izin vermeyin.

They began to run all at once.
Hep birden koşmaya başladılar.

Do you run every day?
Her gün çalışır mısın?

I run every day.
Her gün çalışırım.

I run before breakfast every morning.
Her sabah kahvaltıdan önce koşarım.

He can run as fast as any other boy.
Herhangi diğer bir çocuk kadar hızlı koşabilir.

None of the computers can continue to run with a burnt card.
Hiçbir bilgisayar yanmış bir kartla çalışmaya devam edemez.

The trains run on time in Japan.
Japonya'da trenler zamanında işler.

I cannot run as fast as Jim.
Jim kadar hızlı koşamam.

I run as fast as Jim.
Jim kadar hızlı koşarım.

John is too fat to run fast.
John hızlı koşamayacak kadar çok şişman.

We shouldn't have run that red light.
Kırmızı ışıkta geçmemeliydim.

Our dog was run over by a truck.
Köpeğimiz bir kamyon tarafından ezildi.

Our dog was nearly run over by a car.
Köpeğimiz neredeyse bir araba tarafından eziliyordu.

He let his dog run free in the field.
Köpeğinin alanda özgürce koşmasına izin verdi.