Aranacak Kelime ›

Türkçe kelime anlamı Sol olan Left kelimesinin kullanıldığı toplam 80 adet cümle bulundu. Left ile ilgili cümleleri ve bu örnek cümlelerin türkçe anlamlarını altında bulabilirsiniz.

Left kelimesiyle ilgili örnek Cümleler

"Where are my glasses?" "You left them on the kitchen table."
"Gözlüğüm nerede?" "Mutfak masası üzerine bırakmıştın."

"Oh no! I left my umbrella on the train." "You are a scatterbrain!"
"Olamaz! Şemsiyemi trende unuttum." "Ne sersem şeysin!"

We left on July 15.
15 Temmuz'da ayrıldık.

The group left early in 1791.
1791'de grup erken ayrıldı.

In 1900 he left England, never to return.
1900 yılında İngiltere'den ayrıldı, asla geri dönmedi.

I left around 2:30.
2.30 civarında ayrıldım.

I left there a little after 2:30.
2.30'dan biraz sonra oradan ayrıldım.

Are you sure there's nothing left to drink?
İçecek hiçbir şey kalmadığına emin misin?

Wait till the guys at work hear that your wife left you for another woman.
İş yerindeki adamların karının seni başka bir kadın için terk ettiğini duyuncaya kadar bekle.

His work finished, he left for home.
İşi bitti, eve gitti.

Having finished my work, I left the office.
İşimi bitirdikten sonra bürodan ayrıldım.

His failure in business left him penniless.
İşteki başarısızlığı onu beş parasız bıraktı.

She left the office immediately after work.
İşten sonra ofisten hemen ayrıldı.

He got tired of the work, and left it half-done.
İşten usandı ve onu yarım bıraktı.

Go two blocks and turn left.
İki blok gidin ve sola dönün.

Walk two blocks, and turn left.
İki blok yürü ve sola dön.

I left out two sentences.
İki cümleyi atladım.

The two left.
İki kişi gitti.

There were two left.
İki tane kalmıştı.

He said two or three words and left.
İki ya da üç kelime söyledi ve gitti.

Since my brother died suddenly two years ago, my sister-in-law has valiantly kept going the small jewellery store he left her.
İki yıl önce kardeşimin ansızın ölmesinden beri, yengem onun kendisine bıraktığı küçük mücevher dükkanına gitmeye devam etti.

You have to turn left at the second light.
İkinci ışıkta sola dönmelisin.

You need to turn left at the second light.
İkinci ışıkta sola dönmelisin.

You should turn left at the second light.
İkinci ışıkta sola dönmelisin.

Turn left at the second traffic light.
İkinci trafik ışığında sola dön.

Turn left at the first light.
İlk ışıkta sola dön.

Please turn left at the first corner.
İlk köşeden sola dönün.

They left early to catch the first train.
İlk trene yetişmek için erken ayrıldılar.

I wonder why they left my name off the list.
İsmimi niçin listede tutmadıklarını merak ediyorum.

When we got to the station, the train had already left.
İstasyona vardığımızda, tren çoktan gitmişti.

Arriving at the station, I found the train had already left.
İstasyona vardığımda, tren çoktan gitmişti.

As soon as you leave the station, turn left.
İstasyondan çıkar çıkmaz sola dön.

His resignation left a vacancy in the cabinet.
İstifası kabinede boşluk bıraktı.

I left my bag here.
Çantamı burada bıraktım.

I left my purse behind.
Çantamı geride bıraktım.

I left my briefcase on the bus.
Çantamı otobüste bıraktım.

The boy left his homework half-finished.
Çocuk ödevini yarıda bıraktı.

He left an immense fortune to his children.
Çocuklarına çok büyük bir servet bıraktı.

One of the children left the door open.
Çocuklardan biri kapıyı açık bırakmış.

There is very little paper left.
Çok az kağıt kaldı.

There's not much paper left.
Çok fazla kağıt kalmadı.

You should've left while you had the chance.
Şansın varken gitmeliydin.

I left my hat on the plane.
Şapkamı bir uçakta bıraktım.

The wine left a permanent stain on the carpet.
Şarap halı üzerinde kalıcı bir leke bıraktı.

He left after he had lunch.
Öğle yemeği yedikten sonra gitti.

They left after they finished lunch.
Öğle yemeği yedikten sonra gittiler.

The student left without saying anything.
Öğrenci bir şey söylemeden gitti.

The students left.
Öğrenciler gitti.

As for our students, one has already left for Bucharest, and one is on her way.
Öğrencilerimize gelince, biri Bükreş'e hareket etti, ve biri yolda.

He left for England at the beginning of August.
Ağustos ayının başında İngiltere'ye hareket etti.

I had a hasty breakfast and left home.
Acele bir kahvaltı yaptım ve evden ayrıldım.

We ate a hasty meal and left immediately.
Acele bir yemek yedik ve hemen ayrıldık.

Our company is going to be left behind too if we don't create an environment in which we can get instant Internet access.
Acil internet girişi olan bir çevre yaratmazsak,bizim şirketimizde geride kalacak.

The man left the restaurant without paying.
Adam ödeme yapmadan restorandan ayrıldı.

The man regained the use of his left arm.
Adam sol kolunun kullanımını yeniden kazandı.

The man left the restaurant without paying his bill.
Adam, hesabını ödemeden restoranı terk etti.

He left the restaurant without paying.
Ödeme yapmadan restorandan ayrıldı.

I left my address book in my room.
Adres defterimi odamda bıraktım.

The city isn't the one I left six years ago.
Şehir, benim altı yıl önce bıraktığım şehir değil.

I have left my umbrella in a bus.
Şemsiyemi bir otobüste bıraktım.

I almost left my umbrella on the train.
Şemsiyemi neredeyse trende bırakıyordum.

I may have left my umbrella in the bus.
Şemsiyemi otobüste unutabilirdim.

I left my umbrella in the cab.
Şemsiyemi takside bıraktım.

I left my umbrella behind in the taxi.
Şemsiyemi taksinin arkasında unuttum.

I have left my umbrella in the phone booth.
Şemsiyemi telefon kulübesinde unutmuşum.

I left my umbrella on the train.
Şemsiyemi trende bıraktım.

I left your umbrella on the bus.
Şemsiyeni otobüste bıraktım.

She may have left her umbrella on the bus.
Şemsiyesini otobüste bırakmış olabilir.

She left her umbrella on the bus.
Şemsiyesini otobüste bıraktı.

There was only a little milk left in the bottle.
Şişe içinde kalan sadece bir miktar süt vardı.

There is a little milk left in the bottle.
Şişede biraz süt kaldı.

There was a little water left in the bottom of the bottle.
Şişenin dibinde kalmış biraz su vardı.

He left his family and went to live in Tahiti.
Ailesini terk etti ve Tahiti'de yaşamaya gitti.

He left just now.
Şimdiliğine buradan ayrıldı.

I have left you your dinner in the oven.
Akşam yemeğinizi fırında bıraktım.

Allan left us.
Allan bizi terk etti.

The scenery of the Alps left a lasting impression on me.
Alplerin manzarası bende kalıcı bir izlenim bıraktı.

Got up at six, and left home at seven.
Altı kalktım, ve yedide evden ayrıldım.

Steering wheels of American cars are on the left side.
Amerikan arabalarının direksiyon simitleri sol taraftadır.

She had left the front door unlocked.
Ön kapıyı kilitlemeden bırakmıştı.

I left you a message at the front desk.
Ön masada sana bir mesaj bıraktım.

I left my key in my room.
Anahtarımı odamda bıraktım.

I left my keys in the car!
Anahtarlarımı arabada bıraktım!

I left my keys on the table.
Anahtarlarımı masada bıraktım.

I left my keys on the table. Could you bring them to me?
Anahtarlarımı masanın üstüne bıraktım. Onları bana getirir misin?

I have no idea where I left my keys.
Anahtarlarımı nereye bıraktığım hakkında bir fikrim yok.

I know exactly where I left my keys.
Anahtarlarımı nereye bıraktığımı tam olarak biliyorum.

I don't know exactly where I left my keys, but I think they're on the dining room table.
Anahtarlarımı nereye bıraktığımı tam olarak bilmiyorum ama sanırım onlar yemek odası masasındalar.

He left for America the day before yesterday.
Önceki gün Amerika'ya hareket etti.

He left for London the day before yesterday.
Önceki gün Londra'ya hareket etti.

They left there the day before yesterday.
Önceki gün orada bıraktılar.

I can't understand why he left so suddenly.
Aniden gitme sebebini anlayamıyorum.

Suddenly, the captain left the ship.
Aniden, kaptan gemiyi terk etti.

My mother left me a message.
Annem bana bir mesaj bıraktı.

My mother left home ten minutes ago.
Annem on dakika önce evden ayrıldı.

I left Boston three weeks ago.
Üç hafta önce Boston'dan ayrıldım.

We have less than three hours left.
Üç saatten daha az zamanımız kaldı.

With five minutes left to play in the third quarter, the game was stopped because of lightening.
Üçüncü çeyrekte oynamak için üç dakika kaldığı için, yıldırımdan dolayı oyun durduruldu.

I left the country.
Ülkeden ayrıldım.

He seems to have left the country.
Ülkeyi terk etmiş gibi görünüyor.