Aranacak Kelime ›

Can kelimesinin kullanıldığı toplam 80 adet cümle bulundu. Can ile ilgili cümleleri ve bu örnek cümlelerin türkçe anlamlarını altında bulabilirsiniz.

Can kelimesiyle ilgili örnek Cümleler

"If you're not happy with your purchase, you can return it at any time." "Could I get that in writing?"
"Alışverişinizden mutlu değilseniz, istediğiniz zaman iade edebilirsiniz." "Bu sözü yazılı olarak alabilir miyim?"

Did you know that when you say "America", it can mean the USA or the continent of both Americas?
"Amerika" dediğinizde Onun Amerika Birleşik Devletleri ya da her iki Amerika kıtası anlamına gelebileceğini biliyor muydunuz?

"Mom, can I watch TV?" "No, you can't Tom." "Dad, can I watch TV?"
"Anne, TV izleyebilir miyim?" "Hayır, izleyemezsin Tom." "Baba, TV izleyebilir miyim?"

"Third wish?" The man was baffled. "How can it be a third wish if I haven't had a first and second wish?"
"Üçüncü dilek mi?" Adam şaşırdı. "Birinci ve ikinci dileği dilememişsem, o nasıl üçüncü dilek olabilir ki?"

"Hey, look what I can do!" "I'm trying to work, Tom."
"Hey, ne yapabildiğime bak" " Çalışmaya uğraşıyorum, Tom."

"What! You're still with that guy?" and we answer: "What can I do! I LOVE him!"
"Ne! Sen hâlâ o adamla birlikte misin?" ve biz cevaplarız: " Ne yapabilirim! Onu seviyorum!"

"What! You're still with that girl?" and we answer: "What can I do! I LOVE her!"
"Ne! Sen hâlâ o kızla birlikte misin?" ve biz cevaplarız: " Ne yapabilirim!, onu seviyorum!"

"You can get it at the courthouse," the clerk added.
"Onu adliye binasında alabilirsin, " katip ekledi.

You can count on me to be there by 10:00.
10:00'a kadar orada olmam konusunda bana güvenebilirsin.

He can run 100 meters within twelve seconds.
100 metreyi on iki saniyede koşabilir.

I'm certain we can deliver the laboratory equipment by March 15th.
15 Mart'a kadar laboratuar ekipmanını teslim edebileceğimden eminim.

How many sentences can I add in 16 minutes, I wonder... Let's try and see!
16 dakikada kaç cümle ekleyebilirim, merak ediyorum... Deneyelim ve görelim!

People over the age of 18 can drive cars.
18 yaşın üzerindeki insanlar araba sürebilir.

You can make 4, 6 or 12 payments.
4, 6 ya da 12 ödeme yapabilirsin.

Where can I catch the number 7 bus?
7 numaralı otobüse nerede binebilirim?

Drinking and driving can be dangerous.
İçki içmek ve araba sürmek tehlikeli olabilir.

I can hold my liquor.
İçkimi tutabilirim.

What can I get you for drinking?
İçmek için size ne alabilirim?

I don't think I can apply for a job anywhere. I'm too old.
İş için bir yere başvuramam sanırım.Çok yaşlıyım.

You can always quit the job.
İşi her zaman terk edebilirsin.

I can fall back on my savings if I lose my job.
İşimi kaybedersem tasarruflarıma başvurabilirim.

I've done half the work, and now I can take a break.
İşin yarısını yaptım ve şimdi bir mola verebilirim.

Here's a comfortable chair you can sit in.
İşte oturabileceğin rahat bir sandalye.

We can manage.
İdare edebiliriz.

Trade between two countries can be complex.
İki ülke arasındaki ticaret karmaşık olabilir.

A two-legged donkey can become general and remain a donkey.
İki bacaklı bir eşek general olabilir ve bir eşek kalabilir.

If two past lovers can remain friends, it's either because they are still in love, or they never were.
İki eski aşık arkadaş kalabiliyorsa, ya onlar hâlâ aşıktır ya da hiç olmadılar.

Two dogs can be different, but similar.
İki köpek farklı olabilir fakat benzer.

I can buy two.
İki tane alabilirim.

We can both do it.
İkimiz bunu yapabiliriz.

The twins are so much alike that I can not distinguish one from the other.
İkizler o kadar benziyorlar ki birini diğerinden ayırt edemiyorum.

I can be persuaded.
İkna olabilirim.

Drugs can ruin your life.
İlaçlar hayatınızı mahvedebilir.

You can go first.
İlk olarak gidebilirsin.

Faith can move mountains.
İnanç dağları taşıyabilir.

How can I sacrifice myself for something I don't believe in?
İnanmadığım bir şey için kendimi nasıl feda edebilirim?

You can wait until the cows come home!
İnekler eve gelene kadar bekleyebilirsin!

I can teach English.
İngilizce öğretebilirim.

I will employ somebody who can speak English.
İngilizce konuşabilen birini işe alacağım.

I can speak English.
İngilizce konuşabilirim.

You can't speak English, can you?
İngilizce konuşamazsın, değil mi?

I can read English.
İngilizce okuyabilirim.

She can write a letter in English.
İngilizce olarak mektup yazabilir.

He can speak English and French.
İngilizce ve Fransızca konuşabilir.

He can speak German, not to mention English and French.
İngilizce ve Fransızcanın yanı sıra, Almanca konuşabilir.

No one can match him in English.
İngilizcede hiç kimse ona aşık atamaz.

In English, your answer can be 'correct' or 'incorrect'; but in Marathi, your answer can be 'wrong' or 'un-wrong'.
İngilizce'de, yanıtın doğru veya doğru değil olabilir; ama Marathi dilinde yanıtın yanlış veya yanlış değil olabilir.

In addition to English, he can speak French.
İngilizcenin yanı sıra Fransızca konuşabilir.

She can speak English very naturally.
İngilizceyi çok doğal bir şekilde konuşabilir.

I can speak English a little.
İngilizceyi biraz konuşabilirim.

You can speak English well, can't you?
İngilizceyi iyi konuşabilirsin, değil mi?

I can read English, but I can't speak it.
İngilizceyi okuyabilirim fakat konuşamam.

Man is the only animal that can make use of fire.
İnsan ateşten yararlanabilen tek hayvandır.

Human beings can live up to 40 days without food, but no more than 7 without water.
İnsan gıda olmadan 40 gün kadar yaşayabilir fakat susuz en fazla 7.

Man is the only animal that can talk.
İnsan oğlu konuşabilen tek hayvandır.

Human beings differ from other animals in that they can speak and laugh.
İnsan oğlu konuşabilmeleri ve gülebilmeleri bakımından hayvanlardan farklıdır.

People can be so rude.
İnsanlar çok kaba olabilirler.

People can easily tell the difference between them.
İnsanlar onlar arasındaki farkı kolaylıkla söyleyebilirler.

How can people do that?
İnsanlar onu nasıl yapabilir?

Men can only be corrected by showing them what they are.
İnsanlar sadece ne olduklarını göstererek düzeltilebilir.

Scotland can be very warm in September.
İskoçya eylül ayında çok sıcak olabilir.

He can speak Spanish, not to mention English.
İspanyolca dışında İngilizce de konuşabiliyor.

I can speak Spanish.
İspanyolca konuşabilirim.

I can easily read Spanish.
İspanyolca'yı kolayca okuyabiliyorum.

Lobster tomalley can be toxic and it's best not to eat it.
İstakoz ciğeri toksik olabilir, onu yememek en iyisidir.

I can beat you to the station.
İstasyona giderken ben seni geçtim.

It's foolish taking a taxi when you can easily walk to the station.
İstasyona kolayca yürüyebilirken bir taksiye binmek aptalca.

How can I get to the station?
İstasyona nasıl gidebilirim?

You can go to the station by bus.
İstasyona otobüsle gidebilirsiniz.

I can do what I want.
İstediğimi yapabilirim.

We can go anywhere we like.
İstediğimiz bir yere gidebiliriz.

Where can we get what we want?
İstediğimizi nereden alabiliriz?

You can have anything you want.
İstediğin her şeye sahip olabilirsin.

You can have whatever you want.
İstediğin her şeye sahip olabilirsin.

You can drink anything you want.
İstediğin her şeyi içebilirsin.

You can say whatever you like.
İstediğin her şeyi söyleyebilirsin.

You can do anything you want.
İstediğin her şeyi yapabilirsin.

You can take whichever way you like.
İstediğin herhangi bir yoldan gidebilirsin.

You can buy whichever you like, but not both.
İstediğin herhangi birini alabilirsin fakat ikisini değil.

You can stay here as long as you like.
İstediğin kadar burada kalabilirsin.

You can stay as long as you like.
İstediğin kadar kalabilirsin.

You can pick out any book you like.
İstediğin kitabı seçebilirsin.

You can have any picture that you want.
İstediğin resmi alabilirsin.

You can go anyplace you like.
İstediğin yere gidebilirsin.

You can go wherever you want.
İstediğin yere gidebilirsin.

You can go anywhere you like.
İstediğin yere gidebilirsin.

You can go anywhere you want.
İstediğin yere gidebilirsin.

You can sit wherever you want.
İstediğin yere oturabilirsin.

You can sit anywhere you want.
İstediğin yere oturabilirsin.

You can borrow my car anytime.
İstediğin zaman arabamı ödünç alabilirsin.

You can consult with me any time.
İstediğin zaman benimle görüşebilirsin.

You can use this computer any time.
İstediğin zaman bu bilgisayarı kullanabilirsin.

You can believe what you want.
İstediğine inanabilirsin.

You can say whatever you want.
İstediğini söyleyebilirsin.

I'm sure I can do what you're asking.
İstediğini yapabileceğime eminim.

You can do whatever you like.
İstediğini yapabilirsin.

You can go however you like.
İstediğiniz gibi gidebilirsiniz.

You can invite any person you like.
İstediğiniz herhangi bir kişiyi davet edebilirsiniz.

You can choose whichever color you like.
İstediğiniz herhangi bir rengi seçebilirsiniz.

You can take whichever road you like.
İstediğiniz herhangi bir yoldan gidebilirsin.