Aranacak Kelime ›

Türkçe kelime anlamı Tüm olan All kelimesinin kullanıldığı toplam 80 adet cümle bulundu. All ile ilgili cümleleri ve bu örnek cümlelerin türkçe anlamlarını altında bulabilirsiniz.

All kelimesiyle ilgili örnek Cümleler

"Take all the land you want", said the Aborigene chief. "Oh no," said the English general, "we will take just an island." "And which island?" asked the Aborigene chief. "Just the island of Australia," replied the English general.
"İstediğiniz tüm toprakları alın " dedi Aborjin şefi. "Oh hayır," dedi İngiliz general, "Biz sadece bir ada alacağız" "Ve hangi adayı ?" diye sordu Aborjin şefi. "Sadece Avustralya" diye yanıtladı İngiliz general.

"But three million is all I have," Dima said. "No more, no less."
"Fakat bütün sahip olduğum üç milyon" dedi Dima. "Ne daha çok ne daha az."

"It must bother you to have taken a bad master." "I'm stupid too. So, it's all right."
"Kötü bir öğretmene sahip olmak sizi rahatsız ediyor olmalı." "Ben de aptalım. Öyleyse, tamam. "

One hundred dollars will cover all your expenses for the trip.
100 dolar yolculuk için tüm giderlerini karşılayacaktır.

By the 1750s, all the tribes of the Great Plains had horses.
1750'lere kadar Great Plains'in tüm kabilelerinin atları vardı.

In 1918, revolts due to the price of rice erupted all around the country.
1918 yılında, pirinç fiyatından kaynaklanan ayaklanmalar tüm dünyada patlak verdi.

I'm free all afternoon on February 27th.
27 Şubatta bütün öğleden sonra boşum.

Don't worry. Everything's going to be all right.
İçin rahat olsun, her şey yoluna girecek.

Work is all in all to me.
İş bana göre her şeydir.

I stayed home all day instead of going to work.
İşe gitme yerine bütün gün evde kaldım.

I stayed at home all day instead of going to work.
İşe gitmek yerine bütün gün evde kaldım.

It took her all afternoon to finish the work.
İşi bitirmek onun bütün öğleden sonrasını aldı.

We went all out to get the job done.
İşi yaptırmak için hepimiz dışarı çıktık.

Our work is all over now.
İşimiz şimdi bitti.

Things can't be all that bad.
İşler bu kadar kötü olamaz.

The number of jobless is at an all time high.
İşsiz sayısı tüm zamanların en yükseğindedir.

I have to use French all day at work.
İşte bütün gün Fransızca kullanmak zorundayım.

That's all that matters.
İşte bütün mesele budur.

That's all that happened.
İşte bütün olan bu.

We have all the evidence we need.
İhtiyacımız olan tüm delillere sahibiz.

We're banking on you to provide all the money we need.
İhtiyacımız olan tüm parayı sağlamak için sana güveniyoruz.

I'll give you all the time you need.
İhtiyacın olan bütün zamanı sana vereceğim.

Love is all you need.
İhtiyacınız olan tüm şey sevgi.

It was all like a single equation with two unknowns.
İki bilinmeyenli bir denklem gibiydi hepsi.

Climate change, civil war, financial hardship, and infrastructural chaos have all caused turmoil in this country.
İklim değişimi, iç savaş,finansal zorluk ve altyapısal kaosun hepsi bu ülkede karışıklığa neden olmuştu.

Thank you all for your attention.
İlginiz için hepinize teşekkür ederim.

At first, they were all convinced he was innocent.
İlk başta,onların hepsi onun masum olduğuna ikna oldular.

Faith makes all things possible.... love makes all things easy.
İnanç her şeyi mümkün kılar....aşk her şeyi kolaylaştırır.

English has spread all over the country.
İngilizce bütün ülkede yayıldı.

Man is the lord of all creation.
İnsan oğlu tüm yaratıkların efendisidir.

People started to run all at once.
İnsanlar aynı anda koşmaya başladılar.

People are living in all parts of the world.
İnsanlar dünyanın her yerinde yaşıyorlar.

People do that all the time.
İnsanlar onu her zaman yapar.

People liked him all the better for his faults.
İnsanlar onun hatalarına rağmen onu daha da çok sevdiler.

People will question all the good things they hear about you but believe all the bad without a second thought.
İnsanlar sizin hakkınızda duydukları bütün iyi şeyleri sorgulayacak fakat bütün kötü şeylere tereddüt etmeden inanacaklardır.

Men, dogs, fish, and birds are all animals.
İnsanlar, köpekler, ve kuşlar hepsi hayvandır.

When I ask people what they regret most about high school, they nearly all say the same thing: that they wasted so much time.
İnsanlara "Lise yıllarında en çok pişman olduğunuz şey nedir?" diye sorduğumda, hemen hemen hepsi aynı şeyi söylerler: Zamanımızın çoğunu boşa harcadık.

Not all men are wise.
İnsanların hepsi akıllı değildir.

On the whole human beings want to be good, but not too good and not quite all the time.
İnsanoğlu genellikle iyi olmak ister fakat her zaman çok iyi ve sakin değil.

That men do not learn very much from the lessons of history is the most important of all the lessons that history has to teach.
İnsanoğlunun tarih derslerinden çok şey öğrenmemesi tarihin öğretmek zorunda olduğu tüm derslerin en önemlisidir.

I managed to catch the 8 o'clock train by running all the way to the station.
İstasyona giden bütün yolu koşarak 8 trenini yakalayabildim.

We had to walk all the way to the station.
İstasyona kadar bütün yolu yürüdük.

You may write in any language you want. In Tatoeba, all languages are equal.
İstediğiniz herhangi bir dilde yazabilirsiniz. Tatoeba'da bütün diller eşittir.

Do you feel all right?
İyi hissediyor musunuz?

I feel all right.
İyi hissediyorum.

We'll be all right.
İyi olacağız.

It's going to be all right, isn't it?
İyi olacak, değil mi?

Good health is the most valuable of all things.
İyi sağlık her şeyin en değerlisidir.

I didn't go out at all because you told me not to.
Çıkmamamı söylediğin için hiç dışarı çıkmadım.

Because all his friends were poor, too.
Çünkü onun bütün arkadaşları da fakirdi.

I've made up my mind to give back all the money I stole.
Çaldığım bütün paraları geri vermeye karar verdim.

According to the CRC, all people under 18 are considered to be children.
ÇHS'ye göre, 18 yaşından küçük tüm insanlar çocuk olarak kabul edilir.

The farmer plowed his field all day.
Çiftçi bütün gün tarlasını sürdü.

I use all kinds of software to study Chinese.
Çince çalışmak için bütün yazılım çeşitlerini kullanıyorum.

The boy crammed all his clothes into the bag.
Çocuk bütün elbiselerini çantaya tıktı.

The boy observed the birds all day.
Çocuk bütün gün kuşları gözlemledi.

The child cried all night long.
Çocuk bütün gece boyunca ağladı.

The boy has grown out of all his old clothes.
Çocuk eski elbiselerine sığmayacak kadar büyüdü.

The children were all drawing pictures of animals.
Çocukların hepsi hayvanların resimlerini çiziyorlardı.

Our kids are all tucked in. Now we can kick back and relax.
Çocukların hepsi içerdeler, Şimdi istirahat edebilir ve dinlenebiliriz.

The children were all well and looked happy.
Çocukların hepsi iyiydi ve mutlu görünüyordu.

In all probability, the money will not be paid.
Çok büyük bir ihtimalle para ödenmeyecek.

Tom couldn't sleep at all because it was so hot.
Çok sıcak olduğu için Tom uyuyamadı.

The hungry cat scattered the trash all over the kitchen.
Aç kedi çöpü mutfağın her yerine saçtı.

Hunger is perhaps the strongest of all human drives.
Açlık insan güdülerinin belkide en güçlüsüdür.

Champagne flowed all night.
Şampanya, bütün gece aktı.

I was amazed that she had drunk all of the wine.
Şarabın hepsini içtiğine şaşırdım.

This is about all I can put up with.
Aşağı yukarı katlanabileceğimin hepsi bu kadar.

My older brother did all the preparation for us.
Ağabeyim bizim için bütün hazırlığı yaptı.

My older brother often stayed up all night reading novels.
Ağabeyim romanlar okuyarak bütün gece ayakta kaldı.

The tree's leaves have all fallen.
Ağacın bütün yaprakları döküldü.

Love is like the measles. We all have to go through it.
Aşk kızamık gibidir. Hepimiz ona katlanmak zorundayız.

I have been reading that book all afternoon.
Öğleden beridir bu kitabı okuyorum.

The student has already solved all the problems.
Öğrenci tüm problemleri daha önce çözdü.

The students are all at their desks now.
Öğrencilerin hepsi şimdi sıralarında.

Both of the students passed all their tests.
Öğrencilerin her ikisi de bütün testlerini geçti.

Education shall be directed to the full development of the human personality and to the strengthening of respect for human rights and fundamental freedoms. It shall promote understanding, tolerance and friendship among all nations, racial or religious groups, and shall further the activities of the United Nations for the maintenance of peace.
Öğretim insan şahsiyetinin tam gelişmesini ve insan haklarıyla ana hürriyetlerine saygının kuvvetlenmesini hedef almalıdır. Öğretim bütün milletler, ırk ve din grupları arasında anlayış, hoşgörü ve dostluğu teşvik etmeli ve Birleşmiş Milletlerin barışın idamesi yolundaki çalışmalarını geliştirmelidir.

The teacher claimed that he'd have us all speaking fluent French in three months.
Öğretmen üç ay içinde hepimizi akıcı Fransızca konuşturacağını iddia etti.

The teacher treated all the students fairly.
Öğretmen bütün öğrencilere adil davrandı.

The teacher had to evaluate all the students.
Öğretmen tüm öğrencileri değerlendirmek zorunda kaldı.

The teacher said, "That's all for today."
Öğretmen, "Bugünlük bu kadar" dedi.

Teachers should treat all their students impartially.
Öğretmenler bütün öğrencilerine tarafsız davranmalılar.

Take your time. We have all afternoon to shop.
Acele etme. Alışveriş yapmak için bütün öğleden sonramız var.

The island is warm all year.
Ada yıl boyunca ılıktır.

He gave back all the money he had borrowed.
Ödünç aldığı tüm parayı geri verdi.

The man is all but dead.
Adam ölüden başka bir şey değil.

The man lay asleep all day long.
Adam bütün gün uyudu.

The man lost all hope.
Adam bütün umudunu kaybetmişti.

The man didn't feel like walking all the way; so he took the bus.
Adam bütün yolu yürümek istemedi;bu yüzden otobüse bindi.

The man is well-known all over the village.
Adam köyün her yerinde iyi tanınmıştır.

The man robbed him of all his money.
Adam onun bütün parasını soydu.

The man robbed Susan of all her money.
Adam Susan'ın tüm parasını soydu.

They robbed the man of all his belongings.
Adamın bütün eşyalarını soydular.

Traffic downtown is all backed up.
Şehir merkezinde trafik sıkışıklığı var.

The mountains were all around the city.
Şehrin dört bir yanı dağlarla çevriliydi.

I can't keep track of all the changes taking place in the world of AIDS research.
AIDS araştırma dünyasında yer alan tüm değişiklikleri takip edemem.

My family is not all that large.
Ailem o kadar büyük değildir.

My family are all early risers.
Ailem tümü erken kalkar.

My family are all very well.
Ailemin hepsi iyidir.

Give my best regards to all your family.
Ailene hürmetlerimi ilet.