Aranacak Kelime ›

Türkçe kelime anlamı Göze olan Afford kelimesinin kullanıldığı toplam 80 adet cümle bulundu. Afford ile ilgili cümleleri ve bu örnek cümlelerin türkçe anlamlarını altında bulabilirsiniz.

Afford kelimesiyle ilgili örnek Cümleler

I plan to buy a new car as soon as I can afford one.
Almaya gücüm yeter yetmez yeni bir araba almayı planlıyorum.

I cannot afford to buy such a thing.
Öyle bir şeyi satın almayı göze alamam.

How can you afford something like this?
Böyle bir şeye nasıl gücün yetebiliyor?

How can you afford a place like this?
Böyle bir yeri almaya gücün nasıl yetebilir?

Who can afford to buy such an expensive house?
Böyle pahalı bir eve kimin gücü yeter?

I can't afford eating in such an expensive restaurant.
Böyle pahalı bir restoranda yemek yemeye gücüm yetmez.

I never for a moment imagined I'd be able to afford to live in such a fancy house.
Böyle süslü bir evde yaşayabileceğimi bir an bile asla hayal etmedim.

We must consider the question of whether we can afford such huge sums for armaments.
Böylesine büyük bir silahlanma için paramızın olup olmadığı sorusunu göz önüne almalıyız.

I can't afford to buy such an expensive car.
Böylesine pahalı bir arabayı almayı göze alamam.

I can't afford to eat in such an expensive restaurant.
Ben böylesine pahalı bir restoranda yemek yemeği göze alamam.

I can't afford a car.
Ben bir araba almayı göze alamam.

I, who am poor, cannot afford it.
Ben fakirim, ona gücüm yetmez.

I cannot afford buying a used car.
Ben kullanılmış bir araba satın alma gücüne sahip değilim.

I can not afford to buy it.
Ben onu almayı göze alamam.

I can't afford to buy that.
Ben onu satın almayı göze alamam.

I can't afford a new coat.
Ben yeni bir palto almayı göze alamam.

I cannot afford the time.
Ben zamanı göze alamam.

I cannot afford a camera above 300 dollars.
Ben, 300 doların yukarısında bir kamerayı maddi olarak karşılayamam.

I can't afford to buy a car.
Bir araba almayı göze alamam.

I can not afford to keep a car.
Bir araba almayı göze alamam.

I cannot afford to buy a car.
Bir araba satın almaya gücüm yetmez.

I cannot afford to keep a car.
Bir arabaya bakmaya gücüm yetmez.

If you can't afford a lawyer, one will be appointed to you.
Bir avukat tutmaya gücün yetmiyorsa, size biri atanacaktır.

I can't afford to buy a bicycle.
Bir bisiklet almayı göze alamıyorum.

I could not afford to buy a bicycle.
Bir bisiklet satın almayı göze alamadım.

As soon as I can afford to buy a house, I will.
Bir ev almaya gücüm yeter yetmez, alacağım.

I can afford one, but not both.
Bir tanesine gücüm yeter fakat ikisine değil.

We may not be able to afford it.
Biz bunu göze alamayabiliriz.

I could not afford to pay back my debt.
Borcumu geri ödeyecek imkanım yok.

This book is too expensive. I can't afford to buy it.
Bu kitap çok pahalı. Benim bunu satın almaya gücüm yetmez.

I can't afford a new car this year.
Bu yıl yeni bir araba alamam.

Can we afford it?
Buna gücümüz yeter mi?

We cannot afford it.
Buna gücümüz yetmez.

I can afford it.
Buna mali gücüm yetebilir.

We can't afford this.
Bunu göze alamayız.

You can't afford this.
Bunu göze alamazsın.

How can you afford another suit?
Diğer takım elbiseye gücün nasıl yetebilir?

If you can't afford travel insurance, then you can't afford to travel.
Eğer seyahat sigortasını göze alamıyorsanız öyleyse seyahat yapmayı göze alamazsınız.

He cannot afford to buy a car, much less a house.
Evi şöyle dursun, onun araba almaya bile gücü yetmez.

As soon as I can afford it, I plan to travel around the world.
Gücüm yeter yetmez dünya seyahati yapmayı planlıyorum.

I can't afford to go.
Gitmeyi göze alamıyorum.

Everyone can't afford a car.
Herkes bir araba alamıyor.

Jack can't afford to buy a new bicycle.
Jack, yeni bir bisiklet satın almayı göze alamaz.

I wish I could afford to send my daughter an Ivy League university.
Keşke kızımı bir Ivy League üniversitesine gönderecek gücüm olsa.

I can not afford to buy a used car.
Kullanılmış bir araba almayı göze alamam.

I can't even afford to buy a used car.
Kullanılmış bir araba bile almaya gücüm yetmez.

Unfortunately, I had to drop out of college because I couldn't afford the tuition.
Maalesef okul ücretini göze alamadığım için üniversiteyi bırakmak zorunda kaldım.

I'm afraid I can't afford to buy a new car.
Maalesef yeni bir araba almaya gücüm yetmez.

How much can you afford to lose?
Ne kadar kaybetmeyi göze alabilirsin?

Unfortunately, I can't afford to buy everything I need right now.
Ne yazık ki, şu anda ihtiyacım olan her şeyi almayı göze alamam.

He can afford to buy a house, to say nothing of a car.
O bir ev satın alabilir, bir araba da cabası.

He can't afford to get married.
O evlenmeyi göze alamaz.

That day, Tom bought as many cameras as he could afford.
O gün, Tom alabildiği kadar çok sayıda kamera aldı.

He used to eat out every day, but now he can't afford it.
O her gün, dışarıda yemek yerdi, ancak şimdi buna gücü yetmiyor.

I can't afford to pay so much.
O kadar çok ödemeyi göze alamam.

I cannot afford to pay so much.
O kadar fazla ödemeye param yetmez.

Whenever she goes shopping, she ends up buying more than she can afford.
O ne zaman alışverişe gitse, kendini gücünün yettiğinden daha fazlasını alarak bitirir.

She sold all of her furniture, so she could afford to feed herself and her dog.
O, bütün mobilyasını sattı, böylece kendine ve köpeğine bakabildi.

She wants to buy a car, but she can't afford to.
O, bir araba satın almak istiyor fakat göze alamıyor.

After she lost her job, she couldn't afford to feed her dogs, so she gave them away.
O, işini kaybettikten sonra, köpeklerini besleyemedi, bu yüzden onları birine hediye verdi.

He cannot afford it.
O, onu göze alamaz.

He can't afford to buy a new car.
O, yeni bir araba almayı göze alamaz.

She can't afford it.
Ona gücü yetmez.

I can't afford that.
Ona gücüm yetmez.

I can't afford it.
Ona gücüm yetmez.

I'm not sure I can afford it.
Ona gücümün yetebileceğinden emin değilim.

I can't afford to buy her a new dress.
Ona yeni bir elbise almaya gücüm yetmez.

Can we afford it now?
Onu şimdi göze alabilir miyiz?

I can't afford to buy it.
Onu satın almayı göze alamam.

He cannot afford to buy a car.
Onun bir araba alması için yeterli parası yok.

He cannot afford to marry.
Onun evlenmeye gücü yetmiyor.

I can't afford to buy an expensive car.
Pahalı bir araba almayı göze alamam.

Only the strong can afford being wrong.
Sadece güçlü olan, hata yapmaya güç yetirebilir.

I can't afford the time to travel.
Seyahat edecek zamanım yok.

I can't afford such a good camera as yours.
Sizinki gibi öyle iyi bir kamera alamam.

I cannot afford the time for a vacation.
Tatil için zaman ayıramam.

I can't afford to play tennis.
Tenis oynamayı göze alamam.

I can't afford to rent a house like this in Tokyo.
Tokyo'da böyle bir ev kiralamaya bütçem elvermez.

Tom can't afford to send his children to college.
Tom çocuklarını üniversiteye göndermeyi göze alamaz.

Tom can no longer afford to live in the style he is accustomed to.
Tom alışkın olduğu şekilde daha fazla yaşamayı göze alamaz.

Tom can't afford to take a vacation now.
Tom şimdi bir tatil yapmayı göze alamaz.

Tom told me that he could afford another divorce.
Tom başka bir boşanmaya daha gücünün yetebileceğini söyledi.

Tom can't even afford to buy a new pair of shoes.
Tom bir çift yeni ayakkabıyı bile satın almayı göze alamıyor.

Tom can't afford to hire a babysitter.
Tom bir bebekbakıcısı tutmayı göze alamaz.

Tom wanted to buy a soprano sax, but couldn't afford one.
Tom bir soprano saksafon almak istedi fakat bir tane almaya gücü yetmedi.

Tom can't afford to buy a yacht.
Tom bir yat almayı göze alamaz.

Tom still can't afford it.
Tom hâlâ buna gücü yetmiyor.

Tom can't afford to retire yet.
Tom henüz emekli olmayı göze alamıyor.

Tom couldn't afford to buy the bicycle he wanted.
Tom istediği bisikleti almayı göze alamadı.

Tom can't afford the time to visit Japan.
Tom Japonya'yı ziyaret etmek için zaman ayıramaz.

Tom can't afford to buy even a used car.
Tom kullanılmış bir arabayı bile almayı göze alamaz.

Tom wishes he could afford to buy the kind of computer Mary bought.
Tom Mary'nin istediği tür bilgisayar alabilmeyi diliyor.

Tom doesn't know how Mary was able to afford a new car.
Tom Mary'nin yeni bir arabayı nasıl satın alabildiğini bilmiyor.

Tom can't afford to eat at that kind of restaurant so let's go somewhere else.
Tom o tür bir restoranda yemek yemeği göze alamaz bu yüzden başka bir yere gidelim.

Tom had to drop out from college because he couldn't afford tuition.
Tom okul ücretini ödeyemediği için üniversiteyi bırakmak zorunda kaldı.

Tom can't afford the kind of rent they're asking for.
Tom onların istediği türde kirayı göze alamaz.

Tom can afford to eat at expensive restaurants every day.
Tom pahalı bir restoranda her gün yemek yiyebilir.

Tom can't afford to travel by plane.
Tom uçakla seyahat etmeyi göze alamaz.

Tom and Mary can't afford to buy a house.
Tom ve Mary bir ev almayı göze alamıyor.

Tom could hardly afford to pay for his meal.
Tom yemeğini güçlükle ödeyebildi.